dört

836 60 20
                                    

• pedri •

"bir yatırıp sikmediği kaldı abicim ya, nasıl antreman bu?" de jong mırıldanarak yerden kalkıp içeri girmek için adımlarken yanımda kahkaha atan ansu'ya baktım. bulaşıcı gülüşü beni de gülümsetmişti. ama bu acılı bir gülümseme sayılabilirdi çünkü bacaklarımı hissetmiyordum. sabah yedide hepimizi tesise toplamıştı ve şu an saat akşam yediye yaklaşıyordu. bu hafta maçımız olmamasına güvenerek tabiri caizse köpek gibi idman yaptırmıştı. sonlara doğru ikili mücadelede bacağıma darbe almıştım. aşırı yorgun hissediyordum ve tek isteğim bir an önce eve gidip dinlenmekti.

"buradan hep birlikte yemeğe gidelim bence," alejandro söylediğinde yüzümü buruşturup ona baktım.

"imkânı yok, eve geçeceğim direkt." dediğimde kaş göz yaparak gavi'yi işaret etti. ne var dercesine ona baktığımda küçümseme içeren abartılı bakışlarını üzerimden çekti ve konuşmaya başladı.

"gavi de eğlenmiş olur, ortamımıza alışır ya fena mı?" diye konuştuğunda bunu tekrar bir düşünme kararı aldım. gavi'ye baktığımda onun da yorgun olduğunu fakat aynı zaman da istekli olduğunu görebiliyordum. üstelik gözleri üzerimdeydi, cevap beklediği bariz belliydi ya da ben kafamda öyle kuruyordum. iki kapı da beni mutlu etmeye çıktığı için siktir ettim.

"belki de imkânı vardır." dediğimde alejandro yine o sanki evlenelim demişim gibi bir sürü ima içeren bakışlarını üzerime yönelttiğinde umursamadım, üzerine atlamayı çok istiyordum ama gavi buradaydı. o yüzden bunu daha sonraya ertelemek en iyisiydi.

"kim kim gidiyoruz?" ansu sorduğunda bilmiyorum dercesine omuz silktim. bana fark etmiyordu, kim gelirse gelsin ortamın zeka seviyesi ve muhabbeti değişmiyordu zaten. alışıktım.

"sen, ben, gavi ve pedro işte. diğerleri çıktı zaten, şimdi birini ararsam başıma bela olur sonra yine olan bana oluyor." diyerek hafif sitemli bir şekilde bitirdi cümlesini alejandro. gavi sorgularcasına ona döndü ve pembenin en canlı tonuna boyanmış dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı.

"nasıl yani?" ince, capcanlı sesiyle sorduğunda alejandro dramatik bir şekilde bir süre düşündü. ansu ona kramponunu fırlattığında ise nefretle bakarak konuşmaya başladı.

"işte tam olarak böyle. en küçükleri ben olduğum için hepsinin kölesi gibiyim. lewa'yı geçen ay kulübe gidelim diye aradım gelmedi bir de üstüne sen kulübe mi gidiyorsun diye fırça attı. bu ansu malından bahsetmek bile istemiyorum her saat şahit oluyorsun zaten. pedro sakin gibi gözükse de aldanma konsoluna dokundum diye saldırdı bana."

"abartma, laf ettim sadece." dediğimde birden bağırdı.

"pedro ağzını kırarım, konsolu kafamda parçalayacaktın."

"pedri öyle biri gibi gözükmüyor ama." gavi mırıldandığında alejandro ışık hızında ona döndü. söylediğinin tersi bir fikir beyan edilince çıldırıyordu geri zekalı.

"ben yalan söylüyorum yani?"

"hayır, onu kast etmedim. pedri'yi tanıyorum ve öyle biri olmadığını düşünüyorum yalnızca. yanlış anlama beni." diye kendini açıkladığında ben kendimi zapt etmeye çalışıyordum. ama bu kolay değildi. adımı her söylediğinde resmen eriyordum, elimde değildi. alejandro ve ansu başta onun bana herkesten farklı hitap etmesini garipsemişti. yani, garipsemelerinde gavi'ye bir şeyler hissetmem de etkiliydi. ve bir ortam içindeyken bana diğerlerinin kullanmadığı bir isimle hitap edince ister istemez dikkat çekiyordu. diğerleri bunu hemen ağabey-kardeş ilişkisi kurmamıza bağlıyordu. ortada böyle bir şey yoktu, gavi'yi asla kardeşim olarak görmüyordum.

maybe, i'm afraid • pedri × gaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin