merhaba, değinmek istediğim bir konu var.
geçen gün bir pedri×gavi kurgusuna denk geldim, okumak istedim ve içerik olarak benimkinin aynısı olduğunu fark ettim. başta takılmanın anlamsız olduğunu, aynı başlık altında yazılan her içeriğin birbirine küçük ölçütlerde benzeyebileceğini düşünerek herhangi bir şey söylemedim fakat yayımlanan dört bölümün de benim kurgumun diyaloglar dahil aynısı olduğunu ve benim bölümü yayımlamamdan birkaç saat sonra yayımlandığını fark ettim. gerçekten hoşuma giden bir durum değil, kurgu yazmak isteyen kişilere içerik konusunda seve seve yardımcı olmak isteyen biriyim. benden rica edebilirdin, sana yazman için farklı bir fikir verebilirdim ya da yazma sürecinde sana yardımcı olabilirdim. bu notu okuduğunu da tahmin edebiliyorum ve tekrar ediyorum, asla hoş bir durum değil.bu notla zamanınızı almak istemezdim fakat rahatsız edici olduğu için paylaşmak istedim.
okuduğunuz için teşekkür ederim.
şimdi bölüme geçebiliriz.-
- pedri -
oldukça sıkıcı bir ortamdaydım. yanımda sera, karşımda ansu ve onun yanında ise sera'nın arkadaşı sophia oturuyordu. geleli yarım saati geçiyordu, hararetli bir sohbet olsa bile katılmak istemiyordum çünkü dikkatimi çekmiyordu, dinlemekle yetinmek şu ana kadar en iyisiydi. sera görüşmediğimiz süre boyunca neler yaptığından bahsediyor, anılarını anlatıyordu.
"birkaç ay öncesine kadar italya'daydım. size birkaç kez bahsettiğim butik işiyle ilgileniyordum, birkaç pürüz çıktı ama neyse ki sonunda istediğim noktaya gelebildim. yakında açılış gerçekleşecek." dedikten sonra gülümseyerek bana dönmüştü. kabalık olmaması adına ufak bir tebessümle karşılık verip gözlerimi ondan çektiğimde devam etmişti.
"aslında daha önceden bu buluşmayı gerçekleştirmek istiyordum ama malum, size ulaşmak o kadar da kolay olmuyor." sitemle söylediğinde sophia da ona katıldığını belli edercesine konuşmuştu.
"kesinlikle. geçen yazdan beri alejandro'dan tek mesaj bile almadım, çenesi düşük alejandro'dan, inanabiliyor musunuz?" derken mesaj alamadığı için yakınan ses tonu her şeyi belli ediyordu. alejandro'ya ilgisi olduğu bariz belliydi, komik olan ise bunu belli etmediğini düşünmesiydi. alejandro karşılık vermese dahi etrafında dolaşıp duruyordu ve bu tıpkı sera'nın bana yaptığı gibi sinir bozucuydu. böyle şeylerin düşünerek yapılması gerektiğini savunan biriydim.
"iti an çomağı hazırla demişler." ansu'nun baktığı yöne kafamı çevirdiğimde alejandro ve gavi'nin birlikte içeri girdiğini görmüştüm. alejandro oturduğumuz masaya ulaştığı gibi ansu'nun öteki tarafındaki yerini almıştı. gavi, içlerinde ne ifadesi olduğunu kestiremediğim gözlerini sera ile yan yana olan sandalyelerimize çevirmiş, ufak bir gülümsemeyle bana dönmüştü. tam o an, oradan kalkmam gerektiğini iliklerime dek hissetmiştim. diğer tarafa geçerken gavi, az önce kalktığım sandalyeye oturarak sera ile aramızdaki boşluğu kapatmıştı.
"gavi'nin misafirimiz olduğunu bilmiyordum." sera şaşkın bir tavırla mırıldandığında alejandro gülmüştü.
"sürpriz olsun istedim. şanslısınız, şimdilerde pablo gavi'yi görmek kimilerine milyon dolarlara mâl oluyor, kimilerine ise her gün bedava." son kelimelerini bana bakarak söylediğinde gülmüştüm. gavi'ye baktığımda, onun da gülerek bana baktığını görmüştüm ve bu bana uzun zaman önce okuduğum bir şeyi hatırlatmıştı. gülünce ilk baktığımız insanlar hep en sevdiğimiz insanlar olurmuş, ilk gavi'ye bakıyor oluşum benim için şaşırtıcı bir durum değildi.