Hayatın zor olduğunu hepimiz biliriz elbet. Herkes hayatının bir döneminde düştüğü yerden kalkamayacağını hissetmiştir.Mutlu olmanın imkansız olduğunu düşündüğü, Bir daha gülümseyemeyeceğini sandığı olur. Ama umudu hiçbir zaman ne olursa olsun yitirmemek gerek. Çünkü bir kez umudunuzu yitirdiğinizde her şeyinizi kaybetmişsiniz demektir.
Kendi hayatımızın iplerini ellerimize almalı ve onu bizim istediğimiz şekilde şekillendirmeliyiz. Bir başkasının hayatımızı yönetmesine izin vermek hayal gücümüzü yok etmekten başka bir şey değildir.
Ben Han Jisung ve kendi hayatımın ipleri tamamen elime verildiğinde 15 yaşındaydım.
Parçalanmış bir aile ve küçük bir kız kardeşle beraber bana bahşedilen hayatımda depresyona girebilecek bir vaktim bile olmamıştı.
Ben Han Jisung. Hayatıma hoşgeldiniz.
Tost makinesindeki tostun yanma kokusunu alınca sıyrıldım düşüncelerimden. Hızlıca elimdeki maşayla tostu çıkardım. Ve yandaki tabağa bıraktım.
Elimdeki portakalları ikiye kesip sıktıktan sonra sularını da kardeşimin en sevdiği maymunlu bardağına doldurdum.
"Yuna-ya yemek hazır."
"Geliyorum abi." Dedi i'yi uzataraktan.Mutfağa saçlarını iki yandan toplamayı denemiş ancak başaramamış, okul formasını da düzgün ilikleyememiş ikinci sınıfa giren kardeşim girdiğinde büyükçe gülümsedim.
"Hadi bakalım prenses otur."
Beni ikiletmeden yerine oturduğunda bende ilk olarak koşar adım odasından tarağını alıp geri döndüm.
Hemen arkasına geçip ilk olarak saçlarını açtım küçük kardeşimin. Zarif ve yumuşakça taradım ipek saçlarını. Ve onun yapmayı denediği şekilde saçlarını iki yandan toplayıp at kuyruğu yaptım.
Bu sırada o da tabağındaki tostunu bitirmişti. Ayağa kalktı ve üzerini düzelttim.
"Hyung annem ne zaman gelecekmiş?"
"Bilmiyorum Yuna. Ama bak ben varım. Düşünme onu sen."
"Seni seviyorum hyung."
"Bende seni fıstığım."O çantasını toplarken bende üzerime okul üniformalarımı geçirdim ve çantamı alarak odadan çıktım.
Yuna'yı da alarak otobüse doğru yürümeye başladım. Küçük kardeşim şarkı söylerken bende gülümseyerek onu dinliyordum.
Otobüs geldiğinde beraber bindik. Birkaç durak sonra indim ve Yuna'yı okuluna bıraktım ve öğretmeniyle yaptığım kısa bir sohbetten sonra kendi okuluma doğru yürümeye başladım.
Annem neredeydi? Aslında bilmiyordum. Son bir aydır ortalıkta yoktu. Zaten babam öldükten sonra kendini kaybetmiş alkolik bir bağımlının tekine dönmüştü. Üç yıldır kardeşime babalık yapıyordum da denebilir.
Yanımdan son hız geçen motor düşüncelerimi böldü. Arkasından bakarken motorun yavaşladığını ve durduğunu fark ettim. Yavaşça geri geri yanıma kadar geldi.
"Selam!" tanıyor muydum emin değilim ama bizim okulda bir kaç kez görmüştüm bu çocuğu.
"Selam." adeta mırıldanma gibi çıkmıştı sesim."Sanırım aynı okuldayız. Bırakmamı ister misin?"
Şaşkınlıkla kalktı kaşlarım. Beklemediğim bir teklifti. Ama açıkçası çok yorgundum çünkü dün akşama kadar bir kez bile oturamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If We're Together/Minsung
FanfictionHayatın acımasız yüzünü elbet hepimiz bir kez de olsa görmüşüzdür. Han Jisung'da görmüştü, hayatının son üç yılının tamamında. Hayatını yalnızca küçük kardeşi için devam ettiren Jisung ve ona yeni kapılar açmak isteyen Lee Minho'nun hikayesine hoşg...