Yuna'yı okuldan almış ve eve gelmiştik. Aklım hala Minho'daydı. Yaptıklarının nedenini sorgulamaktan canım çıkmıştı resmen.Canım istedi.
Canına tüküreyim.Makarnayı tabağa koyup Yuna'yı çağırmak için odasına gittim. Girdiğimde ise masasının üzerinde uyuduğunu görünce sessiz adımlarla içeriye girip yavaşça masasından yatağına koydum onu.
Üzerini örttükten sonra oturma odasına geçtim. Kirada oturmuyorduk. Faturalar için ise çalışıyor yetmediği yerde babamın bıraktığı miras yerine geçen bir miktar paradan kullanıyordum.
Aslında neredeyse okulum bitene kadar faturaları karşılayacak miktarda paramız vardı ancak bunu Yuna'nın eğitimine harcamak istediğimden çalışmayı kendime zorunluluk haline getirmiştim.
Elimdeki telefonla internette geziniyordum ancak videoları izlemiyor düşünmekle yetiniyordum. O sırada ekrana düşen arama çağrısı karşısında irkildim ve hemen telefonu açtım. Numaraydı sadece ama çalmasını ve Yuna'yı uyandırmasını istememiştim.
"Efendim?"
"Jisung, Minho ben."Bu saatte beni ne diye ararsın ki? Gerçi saat yedi buçuktu ancak daha birkaç saat önce görüşmüştük.
"Bir şey mi oldu?"
"Buluşsak sorun olur mu?"Yuna'yı evde tek bırakmam akıl işi değildi. Ancak Minho'yu reddetmek de istemiyordum. Hem ondan alacağım cevaplar vardı ve bunu okul ortaında yapamazdım.
"Bizim eve gelsen olur mu? Dışarıya çıkamam."
"Tabi." dedi çok düşünmeden.
"Konum atıyorum."Telefonu yüzüne kapattım çünkü gereksiz heyecanlanmıştım. Hemen uygulamaya girip Minho'ya evin konumunu attım.
Siktir ben ne yaptım.
Resmen daha tanımadığım birini eve mi çağırdım.Daha görmemişti mesajı. İletilmemişti hatta. Hızlıca sildim ve bir mesaj yazdım.
"Minho çok üzgünüm aniden bir işim çıktı da yarın kafeye gidelim çıkışta olur mu?"Kısa sürede çevrimiçi oldu.
"Elbette, sorun değil"Yaşadığım utançla telefonu bir kenara fırlatıp ellerimle yüzümü kapattım.
"Resmen yaptım bunu ya! Nasıl bakacağım yarın suratına?!""Abi?"
Ellerimi yüzümden çektiğimde salonun kapısında bana bakan Yuna'yı fark ettim."Ah abicim uyandırdım mı çok özür dilerim."
Ayaklanıp hemen yanına koşturdum Yuna'nın.
"Abi benim midem" demesiyle banyoya koşması bir oldu. Korkuyla ben de peşinden koştum hemen.
Klozetin içine midesindeki her şeyi boşalttığında sakin kalıp bir yol bulmam gerektiğini biliyordum. Elini yüzünü soğuk suyla yıkadıktan sonra yatağına yatırdım küçük kardeşimi.
Ateşi vardı. Soğuk su ve bez alıp yanına döndüm. Sabaha kadar başında bekledim fakat ateşi düşmek bilmiyordu. Hastane uzaktı onu tek başıma bu şekilde götüremezdim. Kapının çalmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Bu saatte kim gelmişti ki?
Kapıyı açtığımda karşımda görmeyi beklediğim son kişiyi gördüm. Lee Minho'yu.
Bir an üzerimdeki İron Man'li pijamalarımı hatırlayınca utanç krizine girsem de toparlamalıydım.
''Minho?'' dedim şaşkınca.
''Jisung?'' dedi o da dalga geçer gibi.
''Bu saatte burada ne yapıyorsun ve konumu nereden buldun? Silmiştim.'' dedim bir çırpıda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If We're Together/Minsung
FanfictionHayatın acımasız yüzünü elbet hepimiz bir kez de olsa görmüşüzdür. Han Jisung'da görmüştü, hayatının son üç yılının tamamında. Hayatını yalnızca küçük kardeşi için devam ettiren Jisung ve ona yeni kapılar açmak isteyen Lee Minho'nun hikayesine hoşg...