''Ona nasıl güvenebildim ben?!'' dedim kendime biraz daha sayınırken. Yağmur sanki bana inatmış gibi bardaktan boşanırcasına yağıyordu.Her yer su birikintileriyle dolmuş, yetmezmiş gibi bir de dondurucu hava ıslak kıyafetlerim yüzünden titrememe yol açıyordu.
Spor ayakkabılarımın içi de suyla dolmuş ayaklarıma belli belirsiz bir ağırlık yapıyordu.
Elimi gözüme siper yapmış sokak kenarında taksi bekliyordum. Yanımdan son hız geçen araba tekerlekleriyle beni baştan sona çamurlu suyla ıslattığında gözümden akan yaşları tutamadım, yere dizlerimin üzerine bıraktım kendimi ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
Bazen canınız o karar yanar ki en ufak bir şeyde hıçkırarak ağlamayı ister canınız.
Yağmur yağmasına mı ağlıyordum ben? veya havanın soğuk olmasına mı? yoldan geçen arabanın beni ıslatmasına mı? Üzerine düştüğüm dizlerimin acısına mı?
Cevap hiçbiri.
Gördüğüm muameleye yanıyordum. Bu yaşımda çekmek zorunda kaldıklarıma ağlıyordum. Umursamaz anneme, hayatta olmayan babama ağlıyordum.
Düştüm ama canımı yakan dizlerimin acısı değildi. Yüreğimin acısıydı.
Kalbimin ağrısıydı. Göğüs kafesimin içindeki küçük kalbimin çırpınışlarının acısına ağladım. Dünyada tek başına kalmış ruhuma ağladım ben.
Dizlerimin üzerine düştüm belki ama,
Dizlerimden çok ruhum acıdı benim.
2 saat önce
Minho'ya genişçe gülümsedikten sonra Hyunjin'i arayıp durumu anlattım tekrar. Yuna onu yanı başında gördüğünde beni aramayacağına emindim.
Çoğu gün Hyunjin benimle Yuna'yı okuldan alır ve evde saatlerce onunla oynardı. Yuna ona tam anlamıyla bayılıyordu ve bende bu yüzden Hyunjin'e minnettardım.
Sadece Hyunjin ile değil ailesiyle de aramız iyiydi. Annesi çoğu akşam yemeğinde bizi de çağırır, babası ise aile gezilerine sürekli bizi de dahil ederdi. Hatta gitmek istemediğimizi söylersek bizi zorla çağırırdı. Yuna da onlardayken oldukça eğleniyordu. Hele ki Hyunjin'nin kız kardeşi Yeji ile beraberken. Bana bir şey olsa bile Yuna'nın kimsesiz kalmayacağına inancım tamdı. Bunca şeye rağmen onlardan gelen hiçbir maddi yardımı kabul etmemiştim. Onlar da bunu doğal karşılamışlardı elbet.
Çok uzun zaman geçmeden Hyunjin yanında Yeji'yle beraber gelmişti.
''Selam!'' dedim oldukça rahat olan halimle. Onların yanında tam anlamıyla kendim olmayı başarıyordum.
''Selamm.'' dedi Yeji de sondaki 'm' yi çokça uzatarak. Hyunjin kardeşinin abartılı selam verişine göz devirdiğinde kıkırdadım.
''Selam Hwang.'' diye bir ses geldiğinde ortama sessizlik bir çığ gibi düştü. Minho hemen yanımda durmuş kardeşlere bakıyordu. ''geldiğiniz için teşekkürler. Yuna'nın yanında tanıdık birileri olması daha iyi olacaktır.'' dediğinde ona döndüm.
''Bu kadarını bende yapabilirim Minho. Sağ ol.'' dedim kinayeli bir biçimde ve ardından Hyunjin'lere döndüğümde şaşkınlıktan gözlerini kocaman açmış bizi izlediklerini fark ettim.
''Hyunjin iki dakika gelebilir misin?'' dediğimde Minho kaşlarını kaldırarak bana döndü. Onu takmadan Hyunjin'i de alıp kolundan çeke çeke yan koridora götürdüm.
''Siz ne ayak?'' dedi fakat ses tonundaki muzır ifade çok net anlaşılıyordu. ''Off Hyun, hiçbir fikrim yok.'' dedim bende. Sesim oldukça bıkkın çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If We're Together/Minsung
FanfictionHayatın acımasız yüzünü elbet hepimiz bir kez de olsa görmüşüzdür. Han Jisung'da görmüştü, hayatının son üç yılının tamamında. Hayatını yalnızca küçük kardeşi için devam ettiren Jisung ve ona yeni kapılar açmak isteyen Lee Minho'nun hikayesine hoşg...