Bip-bip-bip...
Hoşgeldin Ax. Merak etme burada güvendesin. Acıların sona erdi ve bunu sen de biliyorsun çünkü sebebi sensin. Korkaklık yaptığını düşünme sakın, sen bu yaşına kadar çok güzel ilerledin. Prosedüre uydun. Çizgini bozmadın ama bünyen buna dayanamadı. Kontrol dışı bir harekette bulundun ve bunun cezasını kendin çektin. Senden başkaları artık olamaz, bunu yapmamalıydın. Şuan seni geri getirmemiz bir çok sorunun başı olacaktır. O yüzden, iki uykular Ax.
(8 Mart 2998)
Korku dolu rüyaların ardı arkası kesilmedi. Bünyemin böylesine zayıf olmasını asla istemezdim çünkü onu/onları ne zaman görsem karnıma bir hançer saplanıyor. ''Okul'' adı altında çektiğim acıların son bulmasını umarak yaslıyorum kafamı yastığa her gece. Her şiddetin fiziksel bir boyutu olmasına gerek yok, psikolojik olarak çökmüş durumdayım ve dinleyerek sadece kağıda yazılar yazan o robot psikologlardan burada yok. Onlar olsaydı en azından birilerine bu durumu anlatabilmiş olurdum. Ama tekrar lanet ediyorum ki burada hiçbir şey yok. Sürekli bir titreyiş ve sürekli bir uyanış.
Bip-bip-biip...
Rüyamda görmüş olduklarımı derhal resmetmeliydim. Bunları unutamazdım, benim için bir şeylerden bahsediyordu Bay Sis. Her zaman bir şeylerden bahsediyordu bu yüzden ismini dâhî soramıyordum. Bu sefer bahsettikleri ise cidden kayda değer şeylerdi. Onlara sahip olmak sanırım benim için en önemli şeylerden biri. Yatağımı toplamadan kendimi iplikleri düğüm olmuş halının üstüne bıraktım. Aniden kalkmanın verdiği aptallık hissine aldırış etmeden masaya yöneldim. Geçen ay kendime bir masa bulmuş ve bunu camın önüne koymuştum. Çöpe atılmış, bir çok çiziği olan eski bir masaydı. Ne olduğu kimsenin umrunda değildi çünkü düz bir zemin bulmak bir hâyli zordu. Kocaman bir halı, temizlenmemekten düğüm düğüm olmuş. Gardrop, okulun başında duran sütunlardan bir farkı yok. O da tek kişilik yer kaplıyor, okuldaki de. Odada kalan bir diğer eşya ise yatağım. Yumuşak bir zeminde kalem kullanmayı başarabilen varsa, onu tebrik etmek isterdim. Yani bu yüzden o masayı biraz yalvararak ve gözyaşı dökerek odama getirtebildim. Kimin attığını bilmiyoruz. Attığına göre bir daha almak isteyeceğini de sanmıyorum. İstese de vermem, o artık benim bir diğer kağıdım gibi. Bazen onun da üstüne bir şeyler karalıyorum. Dalları budaklanmış bir ağacın dallarına tünemiş bir kedi figürü. Yağmurdan korktuğu için oraya çıkmış. Yağmur dinmesine rağmen ise orada kalmasına sebep bir şey var aşağıda. Kahverengi tüylerine tünen gri tonlar onun bir yangından kaçmış olduğunu gösterse de uzun zamandır bir yangın vakası kaydedilmediğini gazetelerden biliyorum. Eğer gizli bir kundaklama olmadıysa tabii. Bunun dışında, yeni kesilmiş çimlerin üstünde uçuşan kuşları yakalamaya çalışan bir kedi daha var. Bu kedi diğerinden daha farklı. Dışarıda değil de bir sarayda belki bir konakta yaşıyor gibi. Tüyleri parıldıyor sanki kalbinin güzelliği dışına vurmuş gibi. Kuşları yakalamaya çalışıyor ama kuşlar da oyuna devam ediyor. Ona bir şey yapmayacaklarından eminler ya da sadece ölmek istiyorlar. Bacadan tüten siyah dumanlardan kediler, kuşlar, köpekler belki de insanlar bezmiş olsa da boyun eğmeleri gerek. Bu bir yüz yıldır süre gelen bir alışılmış düzen olmasının bir nedeni gibi dursa da kimi zaman cidden korkunç hâle geliyor. Dumandan zehirlenip ölen çocuklar, sadece çocuklar değil orada çalışan işcilerden de hayatını kaybedenler oluyor. Babam da bunların birinde çalışıyor. Önüne gelen şikayet kağıtlarını kurcalayıp, çoğu zaman reddediyor. En azından ben öyle düşünüyorum. Kuralları koyan o değildi eğer o olsaydı çoktan bu durumu değiştirirdi. O kuralları sevmiyor bunun en büyük örneği de yaptığımız maçlar. Bana bu derece sevgi ve ilgi göstermesi yasalara ya da kurallara göre ölüm cezası ile sonuçlanabiliyor. Okul günü de geç kalmasının sebebi ona selam vermem olduğunu düşünüyorum. Aramızdaki sıcak ilişkiyi topluluk içinde gösterdim ve bu babamın canının yanmasına sebep oldu. Bu yüzden pişman olsam da aynısın benim de başıma gelebilecek olması çok muhtemel. Okulda hırsızlık yaptım, anlaşılsaydı eğer belki de bu yazılar burada son bulurdu. Ne diyebilirim ki, şanslıyım işte. Öğretmen benden kesinlikle şüphelendi veya suçlu olduğumu biliyordu ama ortalıkta bir kanıt olmadan işlem gösteremezdi. Yoksa etki-tepki kuvvetini öğrenmiş olurdu. Etki, midemin boş olması ise tepki ise baş dönmemdir. Şuan kalkmazsam tekrardan bayılacağım. Son zamanlarda bir hâyli artmış olduğu için geçen hafta Ginna'ya bir ziyarette bulunduk. Kan aldılar ve bir kaç işlem daha yaptılar. Utancımdan yerin dibine girecek gibiydim. En azından sonuçlar temiz çıktı da tekrardan iğne(ler) yemek zorunda kalmadım. Travma hâline gelmesinin sebebi Ginna değildi, onun eli oldukça hafif. Kimi zaman ismini bilmediğim başka birileri yapıyor. Ginna'ya göre daha az çizgileri var. Yani daha az tecrübeliler.
Son zamanlarda bulamaç biraz daha güzel bir hâl almaya başladı. Sanırım biz domuzların etinin daha tatlı olmasını istiyorlar. Başka bir nedenden olduğunu sanmıyorum yemeklerin tadını güzelleştirsinler. Bu sayede babamın yüzüne de kan geldi. Son zamanlarda aldığı cezalar onu oldukça yıpratmıştı. Ona çoğu zaman acısam da yapacak hiç bir şeyim yoktu. Belki aramızdaki ilişkiyi saklı tutsaydım, elimi bir yerime sokup sallamasaydım şuan babam ''bir ihtimal'' de olsa gülebilirdi. Onun güldüğünü sekiz yıldır hiç ama hiç görmedim. Gerçi o da haklı, gülecek ne tür bir olay olabilir ki? Sinema, tiyatro yani işitsel bir sanat icraa edilemiyor. Görsel sanat kısıtlı, yazılı sanat yasaklanmış. Kim, neden gülebilir ki aklî dengesi yerinde olduğu sürece. Tek yaptığımız okula/işe gidip eve gelip domuz yemi yemek.
Sıkıcı bir okul yolculuğu tekrardan başlıyor. Hava bu sefer güneşli, bu da demek oluyor ki dersi dışarıda işleyebiliriz. Bu güzel bir haber çünkü sınıf bazen küf kokmaya başlıyor. Çekilmez bu kokunun kaynağını öğretmen dahi bilmiyor. Zaten o ne biliyor ki? Tek bildiği işaret dili öğretmek. Başka bir şey bilseydi de öğretemezdi, bu onun suçu değil. Yine de bir şey bilmediğine kalıbımı basabilirim. Yaşadığı coğrafya yüzünden ya da aldığı eğitim yüzünden midir bilmiyorum ama ondan hiç haz etmiyorum. Kimi kabuslarımın sebebi oldu o kadın. Bakışlarının altında yatan o acımasız gülümsemeyi tadan çok kişi var. On iki kişi çıktığımız bu yola altı kişi olarak devam ediyoruz. Giden onlara ne oldu bilmiyorum ve sanırım öğretmen de bilmiyor. O sadece yap denileni yapan bir robot gibi kimi zaman. Görüşürüz baba. Bu sefer geç kalmamanın verdiği özgüven ile okul bahçesine adım attım. Tozdan rengi kaybolmuş ayakkabılarımda zemini hissedebiliyordum. Tabanları daha ne kadar ince olabilirdi, bilmiyorum. Bunun üstünde biraz daha durmak isterdim ancak zulamın bulunma ihtimali ile karşı karşıyayım şuan. Dikkat çekerek onu oradan uzak tutmalıyım yoksa sayıyı bir daha eksiltmek zorunda kalacağız. Onlar itaatsizlikten ve dikkatsizlikten gittiler ben hırsızlıktan. Suçlarımız aynı değil bu yüzden benim sonum daha kötü olacak. Böyle hissediyorum ve kendimi kötü hissediyorum. O güzel bulamacı ayaklarımın altındaki çimenle buluşturmama ramak kalırken öğretmenin bakışıyla durdum. Uzun, fötr şapkasının kenarından süzülen saçlarının ardından gözünün yanıyla ''Seni hakladım!'' bakışı atıyordu. Haklıydı, beni haklamıştı. Onları bulursa eğer bana ne yapacaktı.
Hoş geldin berbat kolonya kokusu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUT (Devam Ediyor)
Science Fiction''Okurken kulağınızı yoklatacak türden bir öykü''