(5 Ekim 2889)
Daha gözümü açalı iki dakika bile olmadan kapım aralandı. Sanki beni izliyorlardı da uyandığım anı beklemişlerdi odama girmek için. Gelen babamdı, yüzünde alışık olmadığım mahcup ifadesini takınmıştı. Bu ifadeyi en son annem ona hediye aldığında ancak kendisi eli boş olduğunda görmüştüm. Koşup bahçeden çiçek koparıp, tartışmaları esnasında vermiştim babama. O an sanırım yumuşadılar çünkü tüm gün odalarından çıkmadılar. İşte yine o ifadeyle odamın kapısından yuvarlak yüzünü uzatmış ''Gelebilir miyim?'' diye soruyordu gözleriyle. Kafamı salladım ve yatağımda doğruldum. Oturması için ona ayırdığım yeri elimle işaret ettim ve bu beklenmedik ziyaretin sebebini kendi içimde düşünmeye başladım. Bundan kurtulamıyordum. Çünkü bu ziyaretin mantıklı hiçbir amacı yoktu. Esnedim. Gözüm babamın eline takıldı. Koluna kadar çiziklerle doluydu. Biraz daha süzerken bunlardan yüzünde de olduğunu gördüm. O da dayak yemiş gibiydi ama kimden? Bazen bu soruları onlara o kadar çok yöneltmek istiyorum ki...
Babam cevap verecekmişçesine kolunu omzuma yasladı, saçımı okşuyordu. Ne kadar garibime gittiğini anlatamam. Kısa süren bir sevgi resitali sonrasında arkasına sakladığı defteri çıkarttı. İnce yapraklı nereden baksan on beş ya da yirmi sayfası olan kapağının rengi solmuş bir defterdi. Spirallerinin arasına da siyah bir kalem de iliştirilmişti. Sanırım Ginna'nın tavsiyesi işe yaradı. Artık topumdan başka bir hobim daha olmuştu. Uykumun açılmasına tanık oldum. Derhal elinden alıp ilk sayfasına onu sevdiğimi belirten bazı semboller çizdim. Omzuma attığı kolunu belime indirdi ve sarıldı. Diğer koluysa karnımdaydı.
Kasvetli havalardan biriydi ve kapı tekrar aralandı. İçeriye süzen ışıktan bunun babam olduğunu anladım. Beni top oynamaya çağırıyordu çünkü hava ne zaman kasvetli olsa biz top oynar, eğlenirdik. Ama şuan o kasvetli havayı bir insana benzeterek resmetmeye çalışıyordum. Adım seslerini duydum, bana doğru yürüyordu. Ne yaptığıma meraklı gözlerle baktı, çenesinin altından gözlerini görebiliyordum. Bundan pek hoşnut olmamış gibiydi. Tekrar başımı okşadı ve topu işaret ederek geri çağırdı. Sanırım resim çizmeye biraz ara vermeliydim yoksa cidden pişman olacaktım. Odamdan çıktım ve sağa, koridora döndüm. Mutfakta annem güzel bir şeyler yapıyordu çünkü kokusunu duyabiliyordum. Nedenini bilmesem de bunu fazlasıyla sevdim. Sanırım en son böylesine güzel bir yemeği İşçi Bayramında yemiştim. Bugünün ise hangi özel gün olduğunu umursamadan evin içinde meraklı gözlerle babamı aramaya başladım. Salona, lavaboya, kilere... Ya saklanıyordu ya da kaçmıştı. Endişelenerek odaları tekrardan hızla aramaya başladım çünkü cidden korku duygusu bedenimi ele geçirmek üzereydi. Kalbimin atışını duyacak hâldeydim. Neden bu kadar çok telaş yaptım kendim de bilmiyorum ama içimde ona karşı bir bağ vardı. Babam olmasından kaynaklı olmadığını düşündüğüm, çekici bir bağdan bahsediyorum. Bakmadığım tek bir yer kalmıştı çünkü orası aklıma gelmiyordu. Mutfağa girdim ve anneme sordum. Yemeğe o kadar çok odaklanmıştı ki hiçbir hata yapmak istemiyordu. Ne de olsa kırk yılda bir ''yemek'' yiyebiliyorduk. Annemin de beni kovması üzerine soğuk soğuk terleyerek odama çekildim. Kapıyı sessizce kapatmaya özen göstererek cama doğru yöneldim. Kapıyı sesli kapatmam zaten kimsenin umrunda değildi. Rengi solmuş beyaz perdeyi avuçlarımın arasına alarak bahçeye güzel bir iç çekerek göz gezdirdim. Odadan odaya aradığım adam oradaydı. Kalelerimizi hazırlıyordu. Sırtımdan kalkan koca bir yük ile tekrardan gülümsedim ve dışarıya koştum. Ayaklarımın halının kenarını kaldırmasını umursamadan kapıya yöneldim ve bir şey tarafından tutuldum. Arkamı döndüm merak ederek, babamdı.
O zaman daha da afalladım işte. Çünkü onu daha demin bahçede kaleleri hazırlarken görmüştüm. Buna emindim, o gördüğüm babamdı. Ya da şuan gözlerimin içine bakan kişi babam. Korkudan terlere hapsolurken kapıdan annemin kafasını görmemle birlikte omzumu kavrayan kemikli elin ortadan kaybolması bir oldu. Beni tutan babam değilse babam şuan dışarıdaydı. Annem de dışarıyı işaret ediyordu çünkü. Bir süre kendimi toparlayamasam da annemin dürtmesi ile ayıldım. Arkamdan tekrar birşey tuttu.
Bip-bip-bippp...
Tanıştığımıza memnun oldum Ax. Umarım beni gördüğüne sevinmişsindir çünkü geçmişte olduğu gibi şimdi de seninleyim. Fiziken...
Bip-bip-biiipp...
Kapıda başlayan serüven yatağımda burun yakan kolonya kokusuyla sona erdi. Bayılmıştım çünkü o babamdı. Ya da babam o'ydu. Bana bu kadar bilgiyi veren, bunları da önceki hayatımda öğrendiğimden bahseden, beni sorulara boğan babam mıydı yoksa o babamı ele mi geçirmişti. Zihnim tekrardan sorularla başbaşa kalmıştı. Merdivenleri titreyerek çıktım belki de o arkamdaydı. Sesin kaynağına dönmeye cesaret edememiştim. Henüz beş yaşında bir çocuğum, bunu nasıl yapabilirdim ki? Annem perdeyi açmaya gitti ama bu kötü bir karardı. Hissediyordum, o orada. Yattığım yerden türlü çabalar ile perdeyi kapalı tutmayı başardım. Tekrar görmeye dayanamazdım. Çünkü o kanlı canlı oradaydı. Gözleri kanlıydı tıpkı ilk doğduğum an ki gibi. Bizim bağımız da buradan geliyordu. Şimdi bütün ışıklar yanmaya başladı sıra sıra zihnimde. O da bunu istiyordu ama en önemlisi, o kimdi? Babam mıydı yoksa bir cin mi? Daha da kötüsü o tanrı mıydı?.. Duvara dalmış düşüncelere karşı savaş verirken babamın nasırlı ellerinin gözümün önünde hareketiyle dünyaya tekrardan bağlandım. Artık babama ilk zamanki gözümle bakamazdım. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Bu yüzden herkesin çıkmasını işaret ettim. İyi olduğumdan şüpheleri vardı çünkü ilk kez bayılmıştım ve bu gayet normaldi. Onları ikna etmek oldukça zor olsa da sonunda kağıtlarımla yalnız başımaydım. O gözleri çizmeliydim. Kanlı ama canlı gözler korkutucu değil de bilgece duruyordu. Olduğu durum gereği korkuttuğunu düşünsem de kendimi düşüncelerimden alıkoyamıyordum. O'nu resmettim. Babamın formuna girdiği anı. Saatlerimi ona verdim, gün bitmişken de devam ettim. Yemeğe çağrılsam da gitmedim. Evet, o güzel menüyü reddettim. Gece boyu çizdim çünkü başka türlü rahatlayamazdım. Bu düşüncelerden kurtulmam gerekiyordu ve ben de onları kağıda dökerek yapıyordum. Başka bir çözüm yolum yoktu. Topa şiddet göstermek beni sadece tatmin ediyordu. Bana tatmin olmaktan fazlası lazımdı. Beş yaşında ve etrafındakilerin kulaklarının olmadığı bir ülkede yaşıyordum. Gördüğüm manzaralar korkutucuydu hastane odalarında. Herkesin kulakları kesiliyordu. Odaya mutlu giren, normal ayrılamıyordu. Bu durumda tek yapmam gereken şeydi resim yapmak. Başkaları, başka ülkeler, başka ''normal'' insanlar bu durumu görmeli ve bir şeyler yapmaları lazımdı. Bunları iyi saklamam lazım. Bana yardım et eğer sen her kimsen.