III- ŞANSSIZLIK DÜNYASI

15 4 0
                                    

Selamlar. Uzun zamandır yeni bölüm atmıyordum. Okuyan kişi sayısı çok az olduğu için yazmak hevesim ölüyordu. Ama şimdi yeni bölümü yazıyorum. Beklediğinize değecek bölüm olması dileğiyle. Oy vermeyi unutmayın, oylarınız benim için gerçekten önemli.🤎
İyi okumalar.✨
*******************************

Karanlığın en koyu renkte olduğu zamanda, bu karanlığı aydınlatan ışıklar her gece dünyayı ziyaret eder, vazifelerini yerine yetirmek için dünyanın bir ucundan diğer ucuna koşturup dururlar. Yaptıkları her şey insanların hayatını etkilerken, yapamadıkları şeyler onların sonlarını getiriyordu. Kim bilir? Belki de günün birinde o ışıklardan eser kalmayacaktı. Parlak ışıklar arasında tek farklı olan kapkaranlık, kıpkırmızı olan ışıktı.. Dünyaya yolculuğu yasak olan kırmızılar ve dünyanın her yerinde dolaşan yeşiller. Bir türlü yolunu bulup dünyaya sızan kırmızılar insanlara şanssızlık getirirken, yeşillerin sayesinde her seferinde şanssızlık yerini şansa bırakırdı. Dünyaya gizlice sızan prens, kalbine sakladığı dünyalıyı ziyaret etmeye gelmişti.. Her gece yaptığı gibi. Nereden bilebilirdi ki, ziyaretine gideceği dünyalı kızın onu o evde, o odada uyumadan beklediğini. Her gece yaptığı gibi yine o eve giden prens bu sefer beklenmedik bir şeyle karşılaşacaktı..

    ********

Kapının tıkırtısını duyduğumda elimde tavayla odamda saklanmıştım. Odamın kapısından eğilerek içeri baktım. Gözümü yakan ışıkla birlikte gözlerimi kıstım ve dikkatlice izlemeye başladım. Bir elimde tava, diğer elimde sırrı bilinmeyen tüy vardı. Nedense elimi hiç yakmıyordu.

Yavaş addımlarla odama doğru gelen kişinin kim olduğunu öğrenmeme dakikalar kalmıştı. Kalbim ağzımdan çıkacak gibi olduğunda elimi göğsüme koydum ve sakinleşmeye çalıştım.

Gözlerim kapalıydı. Derin nefes alırken ayak seslerinin kesildiğini farkettim. Endişeyle gözlerimi açtım. Kim olduğunu bilmediğim kişi karşımda durmuş bana bakıyordu..

O an tüm zaman durdu sanki. Çığlık atarak tavayı kafasına vurmayı denedim. Ne çığlık atmayı, ne de tavayı kafasına geçirmeyi başaramadım. Kaskatı kesilmiştim. Kalbim hiç atmıyor gibiydi. Vücudumun ise ölü bedenden farkı yoktu.

Gözleriyle beni manipüle etmişti sanki. Tüm gücümü toplayıp tavayı havaya kaldırdım ve kafasına geçirdim. Beklenmedik bir şeyle geri atıldım. Gözümden süzülen bir damla yaş yere düşerken, arkasından bir kaç tane daha düşmeye devam etmişti.

Kafasına geçirdiğim tava baştan aşağı kül olmuş, havaya karışıp gitmişti. Çaresizlikten ne yapacağımı bilmezken içimden gelen bir güçle çığlık attım. Ağzımı kapatan bir çift el susmamı durdurmak için direnirken, ben de onlardan kurtulmak için çabalıyordum.

"Sakin olursan bırakacağım."

Gözlerimi 'tamam' der gibi hareket ettirdim. Ellerini ağzımın üzerinden kaldırınca ürkek gözlerle ona baktım.

"Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?" zorla bile olsa iki cümle kurmuştum.

"Senden seni istiyorum," ne dediğini anlamadan beni duvarla arasına almıştı. "istediğimi de alacağım."

Ne demekti bu? Kimliği bile bilinmeyen birisi beni mi istiyordu? Ona asla istediğini vermeyecektim.

"Kimsin dedim!" diye sordum elimdeki kırmızı tüyü ona gösterirken. "Kim olmamın önemi var mı?" benim aksime çok sakin tavırla konuşuyordu kalın sesi vücuduma işlerken.

"Bir prens diyelim, seni ait olduğun yere götürecek."

"Ne diyorsun sen? Nereye?" titrek ses tonuyla konuştum. Sorduğum beş sorudan sadece birine cevap almıştım.

"Şanssızlık dünyasına." verdiği cevap buydu.

En nefret ettiğim şey birisinin benimle dalga geçmesiydi. Ama şimdi tüm bu yaşananların kamera şakası olmasını diliyordum içimden. Böyle bir şey olabilir miydi? Şanssızlık dünyası da neyin nesiydi?

"Orası?" duyduklarım karşısında tek kelime söyleyebilmiştim.

"Benimle gel." kolumdan tutup arkasından sürüklediğinde elinden vücuduma geçen sıcaklık halsizleşmeme neden oluyordu. Onu durdurmak için çabaladığımda gözlerimin karardığını farkediyordum.

Tüm anılarım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçtiğinde her şey için çok geç olduğunu anladım. Ondan kurtulamayacaktım. Bayılmamın sebebi her neyse, o sebebin başında o duruyordu.

Ellerindeki sıcaklık önce kollarıma, sonraysa tüm vücuduma işlemişti. Tek hatırladığım şey evden çıkmamız ve beni kucağına alıp kırmızı ışığın içine girmesiydi.

********

Prens eve girdiğinde beklemediği şeyle karşılaşmıştı. Kız kapının önünde durmuş ona bakıyordu. Durmadan sorular yağdıran kıza bir daha aşık olan prens, onu şanssızlık dünyasına götürmeye karar vermişti. Sıcaklığını kızın tüm bedenine aşıldığında kız yarı baygın bir şekilde yerde yatıyordu. Prens onu kucağına alıp evden çıktı ve ara sokaklardan birine girdi. Parmaklarının ucundan çıkan küllerle tam karşısında bir portal açtı. Kıpkırmızı ışığı her yere yayılan portaldan derin bir nefes alarak içeri girdi. Artık geri dönüş yoktu. Artık kararını değiştiremezdi. Şans ve şanssızlık dünyalarının tek bir buluşma noktası vardı. Portallar. Prens, yolculuk boyunca kimseye görünmemek için çabalamıştı. Başarmıştı, onu kimse görmemişti. Bir kişi hariç..
Şans prensi Asher..

********
Çok güzel bölüm oldu bence. En meraklı yerinde kestim. Biraz düşünün bakalım diğer bölümde ne olacağını. Yorum kısmına düşüncelerinizi yazıp oy verirseniz çok sevinirimm. Yeni bölümde görüşmek üzere.✨

Şans ve ŞanssızlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin