bana takıntılı ve oğlum, seni anlıyorum
jimin'e gece benimle kalmasını söylediğimde ve o da çekinerek de olsa kabul ettiğinde ona bir yer yatağı hazırlamıştım. kendi yatağımı teklif etmiştim ama kabul etmemişti. koltuklarım rahat değildi zaten.
o da kraliyet ailesinden gelmiş değildi ya, ikimiz de salonun ortasında kurduğum yer yataklarında yatıyor ve tavanı izliyorduk.
jimin ile tanışalı çok yeni olmasına rağmen ona tuhaf bir şekilde çok çabuk alıştığımı hissediyordum. benim için yeni bir arkadaştan ziyade birkaç senelik bir arkadaş gibiydi ve bunda muhtemelen bana sezidirmemeye çalıştığı duyguları rol alıyordu. ayrıca mizacı zaten sempatikti.
daha ne olsaydı.
ve tabiiki de, benden hoşlandığının farkındaydım. ne kadardır böyle bir şey hissettiğini bilmiyordum ama laboratuvarda ilk defa aynı gruba düştüğümüzde bile heyecanını hissetmemek imkansızdı.
"daegu'ya gittiğinde derslerin ne olacak?" dedi sessizliği bölerek. "teorik derslere imza attırırsın ama uygulamalı olanları ne yapmayı düşünüyorsun?"
"biraz devamsızlık hakkım vardı, biraz da hocalara yalvarırım. son seneme sırf devamsızlıktan elli alttan dersle girmek istemiyorum."
"ne zaman gideceksin?"
"yarın dersten sonra bizimkilerle takılacağız, sonrasında giderim sanırım..." başımı tavandan alıp ona döndürdüm, "sen de katılsana bize."
konuşacak gibi oldu ama duraksadı, "benim... babam biraz paranoyak biri. son zamanlarda onun sınırlarından çok fazla dışarı çıkıyorum. yarın eve gelirse ve yine evde olmazsam şüph- kıllanabilir."
baskıcı bir ailede yaşadığı karakterinden de belli oluyordu zaten. gülümsedim ona ve, "burada olduğunu bilmiyorlar yani." dedim sırıtarak.
"bırak burada gecelemeyi, okulda tanımadıkları biriyle takılmam bile sıkıntı olabiliyor."
ee, bu biraz fazlaydı bence. "nereden bilebilirler ki kimle takıldığını? takip mi ediyorlar?"
"etmiyorlar ama bu etmeyecekleri anlamına gelmez. biriyle tanışırken iki defa düşünmem gerekti hep."
söyleyip söylememek arasında kalıp söyledikten sonra pişman olduğunu fark edince aslında uzun süredir bundan muzdarip olduğunu anlamış oldum. benim annem ben yürümeyi söktükten sonra beni daegu sokaklarına salmış, bir daha da arkamı kollamamıştı kavgaya karıştığım zamanlar dışında açıkçası. bazen bana harçlık göndermeyi bile unutuyordu.
şikayetçi değildim, en azından kendi ayaklarımın üstünde durmayı öğrenmiştim.
"ikisi de mi böyle? çok zor olmalı." yüzümü biraz yaklaştırınca gözlerini kırpıştırıp dudaklarını araladı, "babam böyle ama annemde de var biraz kırıntılar..." kırıntı derken baş ve işaret parmağını birbirine bastırıp minik bir işaret yaptığında sevimli bulup onun o parmaklarını tuttum. "keşke seni böyle büyütmek yerine yardım alsalar. sürekli arkandan takip ediyorlar mı diye bakmak, mecazi anlamda, seni boğuyordur." parmaklarını tuttuğumda yutkunmuş ve gözlerini kaçırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i think he knows.⋆ | yoonmin ✓
Fanfiction[tamamlandı] min yoongi'nin gelmiş geçmiş en utanç verici anısıyla tanışın: derste flörtü yerine sadece adını bildiği birinin elini tutuyor. ama sorun şu ki, park jimin buna sesini dahi çıkartmıyor. texting/düzyazı 130423 210723