2 gün sonra...
Bir çarşamba gününe ne kadar miskin başlanabilirse o kadar miskin başlamıştım.
Saat 14.00 olmasına rağmen de hâlâ o miskinliği üstümden atamamış, tam tersine iyice salmıştım kendimi. Akşam program olduğu için bugün işe gitme zorunluluğumuz yoktu ve ben de bu sürenin neredeyse tamamını yatarak geçirmiştim. Bana kalsa akşama, hatta ne akşamı sonraki sabaha kadar yatmaya devam ederdim aynı bu şekilde.
Ofise gidene kadar yapacak başka bir işim yoktu. Evde de tektim zaten.
Gökçe önceki sabah ben daha kalkmadan kendi evine gitmiş ve gece de gelmemişti. Neriman teyzeden daha fazla izin koparamadığını tahmin ettiğimden üzerine düşmemiş, Kerem mevzusundan dolayı biraz sinirli olduğum için de mesaj atmamıştım 2 gündür. O da bana ihtiyaç duymuyor olacak ki ne aramış ne de bir şey yazmıştı. Karşılıklıydı yani bu durumumuz.
Some ilişki yapan arkadaş problems.
Bu durum eskiden daha çok rahatsız ediyordu beni ama sanırım buna da alışmaya başlamıştım. Sonuçta, değiştiremediğiniz şeylere ya alışıyordunuz ya da tümüyle vazgeçiyordunuz. Ben de Gökçe'den vazgeçmeyeceğime göre tek çözüm yolu buydu, başka şansım yoktu yani.
Televizyonda oynayan ve asla ilgimi çekmeyen programa son bir bakış attım ve kumandayı yeniden elime alıp kanalı değiştirdim. Diğer günler bu saatlerde gayet güzel programlar olurdu ama şimdi izleyecek bir şey bulamıyord-
Rastgele kanal gezmeye başlamamın üçüncü saniyesi, gördüğüm sıfat sebebiyle FB TV'de durmuştu elim. Günün Röportajı programında, birkaç gündür aşina olduğum o yüz vardı.
Altay Bayındır.
O, muhabire gelecek planlarından bahsederken benim aklım çoktan 2 gün öncesine kaymıştı bile.
Pazartesi gecesi, bildirim pencereme düşen 'altaybyndr_1 fotoğrafınızı beğendi' bildirimiyle bir süre bakıştıktan sonra emin olmak için bildirim panelime girmiştim ama yazı yok olmuştu. Acaba deliriyor muyum, diye kısa bir sorgulama yapmamın akabinde Instagram'dan çıkıp telefonu kenara bırakmış, bir süre bu durumu anlamaya çalışmıştım. Aklıma bir ihtimal geliyordu ama o da çok uzak bir ihtimaldi. Beni stalklarken yanlışlıkla beğenmiş olamazdı sonuçta...
Değil mi?
Şayet böyleyse çok rahat, hiç profesyonel değildi bu çocuk.
Bunu Gökçe'ye danışmak isterdim ama kendisi sırf tavuk pilavcıda denk geldiğimiz için bizi evlendirmeye çalışmıştı. Şimdi bunu söylesem yarına nikâh tarihi ayarlar, olur da Altay beni takiplerse bu kez de gelinlik bakmaya başlardı gibi geliyordu bana.
Zaten ona sinirliydim, bu yüzden en azından şu an için daha fazla bir şey anlatamazdım ve burada da bütün yollar benim kendi kendimi yiyip bitirmeme çıkıyordu. Pekâlâ, tavuk pilavcının üzerine düşmeyebilirdik, ofise gelmesinin üzerine düşmeyebilirdik ama bu biraz garip kaçmıştı. Belki birazdan daha fazla.
O günden beri kendimi 'merak etmiştir, ne olacak' diye telkin ediyordum ama yine de içten içe bu cevap bana yeterli gelmiyordu.
Öyle işte.
Bu konuya yeterince kafa yorduğum için daha fazla düşünmek istemiyordum. Kaldı ki her günüm Kaan sağ olsun olaylı geçiyordu, daha fazla olaya yer yoktu hayatımda.
Hem bu yüzden hem de bu miskinliğe son vermek istediğim için televizyonu kapattım ve hızla ayaklandım.
Odama geçip gardırobumun karşısına dikildikten sonra bir süre kıyafetlerde gezindi gözlerim. Zaten ofisten gidecektik Şükrü Saraçoğlu'na, bu yüzden biraz erken gitmemin sorun olmayacağını düşünüyordum. En azından burada oturup delirmenin eşiğine gelmektense orada biraz insan yüzü görüp normalleştirmeye çalışırdım bazı şeyleri.