"chan, iyi ki bir kafeye gelelim de sohbet edelim dedik. kiminle konuşuyorsun sen öyle?"
chan kafasını kaldırmadan "geçen gün barda tanıştığımız arkadaş grubu varya. orada siyah saçlı bir çocuk vardı, jisung. onunla konuşuyorum."
"kapat oğlum ya. bırak şu telefonu. valla kırılıyorum ha." chan kaşlarını kaldırarak minho'ya baktı.
"aman iyi be." dedi ve telefonu kapatıp masanın üstüne koydu.
"ee, konuşun." changbin'in emir verircesine kurduğu bu cümleyle chan kaşlarını çattı.
"oldu canım. başka?"
"ya bir şey soracağım changbin, geçen günkü çocuk varya, felix miydi? onu nereden tanıyorsun sen?" minho günlerdir cevabını merak ettiği soruyu nihayet sormuştu.
"instagramdan konuşuyorduk. flört gibi bir şeydik. o gün beni davet etmişti ama kitap yerleştirme işimiz olduğu için gelemeyeceğimi söylemiştim. o da beni görünce çağırdı işte. ne güzel arkadaşlarıyla da tanışmış olduk."
"ya ya ne demezsin."
"sen hyunjin'i niye sürekli tersleyip durdun? nereden tanışıyordunuz? sen osun demiştin. gerisini duymadım ben." chan kahvesinden bir yudum aldı.
"bende duymadım." dedi changbin ona katılmak için.
"tabii changbin, yiyişmekten duymamışsındır. chan desen jisung'un ağzına düşecekti neredeyse. neyse."
kahvesinden içti ve boğazını temizledi. "ablam varya, bu salak hyunjin ablamla evlenecek."
ağzındaki suyu püskürttü changbin. chan ise bir anda öksürmeye başladı. "oğlum senin ablanın sevgilisi yok mu?"
"ayrıldılar onlar. neyse, bu gerizekalının da o gün ablamla düğün hazırlığı yapması gerekiyordu, onun yerine bara gelmiş. üstüne bir de bana yavşıyor. sinirlendim çaktım iki tane."
"lan o yüzden mi tokat attın çocuğa?"
"ne yapsaydım? aa, sadık olması gerek. bir de müstakbel eşinin kardeşiyim yani." minho bacak bacak üstüne attı.
chan yargılarcasına baktı. "bilmediğin şeyler olabilir minho."
[...]
"ya felix adam gibi tut şunu."
"gel sen tut amına koyayım. her şeyi bana verdiniz. insan az yardım eder." felix göz devirdi.
jeongin felix'in bir elindeki poşeti aldı. "tamam ağlama."
"salak jisung da sadece telefonunu tutuyor. bir tane çarpıcam uçacak fizan'a." felix jisung'a sert bir tekme attı.
tekme yüzünden neredeyse düşmek üzere olan pastayı kurtaran kişi ise jeongin'di. "adam gibi durun."
"yol da bi bitmedi sikerim şimdi ha. kollarım ağrımaya başladı. bu hyunjin'in de böyle saray gibi ev yaptıran aklını sikeyim."
"felix az sakin ol babuş." felix ters ters jisung'a baktı.
en sonunda kapıya geldiklerinde kapıyı çaldılar. kapı açılırken sürpriz diye bağırarak konfeti patlattılar ancak karşılarında wooyoung'u görmeyi beklemiyorlardı.
"abin nerde lan?" diye sordu jisung.
"sabah babamla kavga ettiler, nerede bilmiyorum. eşyalarını alıp gitti."
felix ellerini düşürdü ve pastayı yere attı. "babandan nefret ettiğimi söylemiş miydim?"
wooyoung düşünüyormuş gibi yaptı. "evet, bir çok kez."
"alo, hyunjin neredesin?"
hepsi sessizlikle kulak kabarttı jisung'a.
"wooyoung söyledi şimdi de, neredesin onu söyle bir."
"oğlum sakin ol. tamam, geleceğiz biz hemen şimdi."
"sakın hyunjin bak, aptal aptal şeyler yapma. geliyoruz biz."
eliyle gelin der gibi bir işaret yaptı ve otoparka doğru koşmaya başladi jisung. jeongin ve felix de peşinden.
"tamam, tamam, bekle bizi. hiçbir yere gitmiyorsun hyunjin."
"lan dur geliyoruz diyorum amk."
"ayrılma yerinden."
telefonu kapattı ve arabaya bindi. felix ön koltuğa, jeongin arkaya oturdu. jisung gaza neredeyse sonuna kadar basarak otoparktan çıktı.
"ne oldu, neredeymiş?"
"sahilde. gerizekalı, sinirden delirmek üzere."
jeongin ve felix'in gergin ve sinirli gözleri dikiz aynasından kesişti.
15 dakika sonra sahilde rastgele bir yere arabayı park etti jisung. ve aceleyle indiler. gözleri sahil boyunca hyunjin'i ararken onu kayalıkların üstünde buldular. koşa koşa yanına gittiler.
"hyunjin napıyorsun, in çabuk oradan! bak ayağın falan kayacak! lütfen, bizi korkutuyorsun!" felix'in gergin sesi ile onlara döndü hyunjin ve burukça gülümsedi.
"hyunjin, hadi gel aşağı da konuşalım, unuttun mu bizim halledemeyeceğimiz problem yok. hadi güzelim gel aşağı." jisung son cümlesini yalvarır bir tonda söylemişti.
jeongin ise onlar hyunjin'le konuşurken kayaya tırmanmaya başlamıştı. evet bu konuda iyiydi.
"bir şey söyle hyunjin bakma öyle, beni korkutuyorsun!"
"insem ne olacak? gidip olmadığım biri gibi davranmam gerekecek. kendim olamıyorsam, kendi hayatımı yaşayamıyorsam neden yaşıyorum ki?"
jisung gergince ellerini saçlarına geçirdi ve göz ucuyla jeongin'e baktı. neredeyse ordaydı.
"yemin ederim bunu çözmenin bir yolunu bulacağız hyunjin, lütfen aşağı iner misin? söz verdik lan biz birbirimize." dedi felix kararlı bir ses tonuyla.
jeongin arkadan yaklaştı ve kollarını hyunjin'in bedenine doladı. "hyunjin inan bana hepsi geçecek. şimdi sakince benimle birlikte aşağı geliyorsun, anlaştık mı? güzelce oturup konuşacağız."
ani hareketten dolayı yerinde ufak bir sıçrasa da toparlandı hyunjin. dolu gözlerini havaya dikti ve derin bir nefes aldı.
"hadi hyunjin'im, hadi birtanem." dedi felix aşağı atlaması için elini uzatırken.
"yemin ediyorum seni bu hâle getiren herkesten teker teker intikam alacağım hyunjin." jisung'un tok sesiyle üçü de ona baktı. gözleri çakmak çakmaktı.
hyunjin daha fazla üstelemedi ve felix'e jeongin'in elinden tutup aşağı atladı. peşinden jeongin de atladı ve kocaman bir grup sarılması yaptılar.
jeongin elini hyunjin ve felix'in ensesine koydu. "verdiğimiz sözden dönmek yok. şimdi hyunjin'in babası olacak bu şerefsiz piçe hesap sorma vakti. yetti çocuğa bu kadar çektirdiği."
hyunjin burnunu çekti. "iyi ki varsınız lan. belki de siz olmasanız şu an bu derin suların dibine gömülmüş olabilirdim. çok çaresizdim çünkü."
"biz varız, bundan sonra da hep olacağız."
♡♡
inanin bana neden bu kadar duygusal bir bolum yazdigim hakkinda en ufak bir fikrim yok ama cocuklar arasindaki bagin ve hyunjin'in durumunun farkina varmaniz acisindan guzel oldu gibi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
23 ↬ hyunho
Fanfic"bebeğim sadece 23 yaşında, 17'sinden beri ışıkların altında dans ediyor." ♧♧ chase atlantic'in 23 şarkısından esinlenilmiştir. tw: küfür, cinsellik, striptiz, top!jisung, fem!chan side ships: changlix, chansung, seungin, woojoong, sanhwa, yungi, jo...