Şimdi öğlen arası olmuştu. sabahın o güzel cıvıl cıvıl mavisi kalmamış, kara bulutlar çökmüştü şehre. Hoş, umursadığım tek şey arkadaşlarımla öğlen yemeği yerken dedikodu yaptığımız anların tadını çıkarmaktı, şimdi ise o sabah ki güneşin kalmaması gibi benim duygularım da tam tersine dönmüştü. Şimdi de sebebini bilmediğim bir mutluluk vardı içimde. Ama en azından bu duygunun sebebini tahmin edebiliyordum; Arkadaşlarımla eski günlerdeki gibi birlikte bir öğlen yemeği yiyecek olmamızın heyecan ve mutluluğu olabilirdi. Aslında ben neden buna bu kadar takmıştım bunu düşünüyordum. Duygularım değişebilirdi, fakat sabahki ağlamam beni hâlâ huzursuz ediyordu. Üstelik benim bunu bu kadar kafama takmam da normal değildi çünkü normalde her şeyi öyle kolay kolay kafama takmazdım. O an düşüncelerimden beni uyandıran her zamanki gibi İlayda olmuştu.
İlayda; Fadime bir sorun mu var? Yani sabahtan beri aslında iyi görünmüyorsun.
İlayda kuşkusuz arkadaşlarım arasından en dikkatli olandı. Bunun ap açık iki sebebi vardı; birincisi merak duygusu, ikincisi endişe. O bize bir şey olmasından gerçekten korkardı. Sadece bize karşı değil sevdiği herkese karşı böyleydi.
Fadime; a, şey, öylemi? İyiyim aslında. Belki de yorgun olmamdandır.
İlayda; peki. Sen öyle diyorsan...
Şimdi kafamı karıştıran soruları da alıp öğlen yemeğine gittim.
Duygu; çok şükür gelebildiniz.
Duygu benim ilkokuldan beri arkadaşımdı kuşkusuz aralarında en iyi tanıdığım da oydu. Rümeysa da elinde bir kitapla masaya oturunca parktaki çocukların sesleri ile dolup taşan mutluluk kokusuyla yemek yemeye başladık. Rümeysa elbette ki elindeki kitaplardan da belli olacak ki ders çalışacaktı. Kuşkusuz o aramızda ki en inatçı kişiydi. istediğini almadan asla bir işin ucunu bırakmazdı. Şu an LGS için de aynısını yaptığı gibi. Ben ders çalışmayı düşündüğünü anlar anlamaz masanın üzerine bırakmış olduğu kitaplara doğru atılıp;
Fadime; dur da şu kitaplarına bakalım neler çözüyorsun.
Rümeysa; a hayır hayır Fadime kankam canım kankam lütfen bırak onları.
Ders çalışmayı sevdiği kadar da hassastı. Sadece kitaplarını değil tüm eşyaları konusunda bu kadar hassastı. Aslında şu an bu kadar abartmasının sebebi benim niyetimi anlamış olmasıydı. (Şöyle dostça bir ortamda asla ders çalışamazdı. Buradaki amacımız ders çalışmak değildi.)
Esra; haha bana ver bana ver.
Esra da kuşkusuz aramızdaki en büyük neşe kaynağıydı. Deli gibi davranıyordu. Ve bunu deli olmak için yapmıyordu gerçek kişiliği böyleydi. Deli dolu ruhu hepimize neşe veriyordu. A birde dik başlılığı da bazen hepimizi hayrete düşürüyordu. Hatta çok iyi bilirim bir keresinde hocaya bile kafa tutmuştu.
Esra; hadi rümeysa benim artık asla vermeyeceğimi biliyorsun gitte yemek ye.
Meryem; hadi kanka hiç üsteleme de otur Esrayı bilirsin.
Rümeysa; of bir daha sizle bir yere gelmicem ya.
Atike; ya oğlum sende deli misin nesin ama ya burada arkadaşlarının yanına takılmaya geliyorsun yanımda kitap getiriyorsun.
Derken yemek yemeye başlamıştı bile atike. Doğrusu atike cesur bir kızdı, özgüvenliydi ve çoğu zaman bunun farkında olmadan hareket etmesi de beni en çok hayrete düşüren kısımdı.
Meryem; fadikim bak şundan da ye sen seversin.
Deyip, bana yaş pastayı gösterdi. Meryem ise benim herşeyimdi. İnanılmaz bir güven duygusu vardı içimde ona karşı. Umarım hiç bozulmaz...
Şimdi akşam olmuştu eve gitme zamanıydı. beni huzursuz eden o duygu tekrar aklıma gelmiş ve bedenimi garip bir endişe duygusu beraberinde sanki beni yok etmek için gelmişlerdi. O sırada içimden "meğersem bir duygu insana ne kadar da zarar veriyormuş" diye geçirdim. Zil çalar çalmaz lavaboya koştum. Arkadaşlarım hemen peşimden geldiler.
Esra; Fadime iyi misin?
İlayda; bak bir şey var demiştim işte.
Meryem; aşkımmmm. Ne oldu?
Fadime; kanka ben çok garip hissediyorum. Sanki eriyorum.
Duygu; Sabah ağladın diye mi?
Esra; ya oğlum çok kafana taktın ha bu kadar takma kafana sadece heyecanlanmışsın.
Rümeysa; kanka sana geçmiş olsun. beni eve gidince haberdar et şimdi acelem var seninle kalamayacağım.
Fadime; sorun yok. Hatta ben biraz hava alsam iyi olur.
Atike; bir şey diyeyim mi ben sizin kadar normal düşünmüyorum. Yani belki de gerçekten olağan üstü bir olay vardır.
Esra; aynen kanka kesin. Mal mısın oğlum ya?
Atike; ya neden olmasın?
Meryem; Allah aşkına susun hele.
İlayda; kanka hocalara falan söyleyelim mi?
Fadime; eve gitsem daha iyi.
Hızla eve gittik. Benim içeride istirat konumuna geçtiğimi görene kadar yanımda olan arkadaşlarıma teşekkür ederken ağzımdan çıkan her bir harf kafamda yankılanıyordu. Onlar gittikten sonra bu seferde annem beni yalnız bırakmadı. Bir süre sonra kendi kendime uyumuşum. Gözlerimi tekrar açtığımda asla bilmediğim bir yerdeydim...