ÖĞRENECEK ÇOK ŞEYİM VAR

12 0 0
                                    

Yemeğimizi yemeye başlamıştık. Üzerimdeki elbise taşlı boncuklu ağır bir şeydi ama herkes böyle giyiniyordu ve bende böyle yapmak zorundaydım. Şimdi bir şeyleri netleştirelim; ( 3. Boyut adı verilen farklı bir evrendeyim, yanımda canımdan öte kardeşim dediklerim var, az sonra okula gideceğim farklı bir okula ve burası hakkında detaylı bilgiye sahip değilim. Asıl mühim olan sonsuza dek burada kalıp kalmayacağım, yada buradaki işlevim ne?) Kafam yerine geldiğinde mantıklı düşünmeye başladığımda tüm bunların gerçek olduğunu kabullenmiştim ve arkadaşlarıma bakıp;
Fadime; siz neden tüm bunları benden gizlediniz. Dedim.
Rümeysa; çünkü kimsenin bilmemesi gerekiyor. Bak bu en çok dikkat etmen gereken husus buna çok fazla dikkat etmelisin. Kimse ama kimse! annen baban herkes dahi kimse senin böyle bir yerde ikinci bir diğer hayat sürdüğünü bilmemeli.
Fadime; ama neden?
Duygu; çünkü bu dengeleri bozar. İnsanlar bizi öğrenir. Anlarsın anormal olan her şeyi yok etmek isterler.
Fadime; bu durumda eve geri dönebilirim yani.
İlayda; ov evet eve geri döne bilirsin ama unutma buradan dünyaya hiç bir şey götüremezsin aynı şekilde dünyadan da buraya bir şey getiremezsin.
Fadime; peki burada nasıl yaşayacağım?
Meryem; burada hem okuyacaksın hem çalışacaksın yoksa geçimini sağlayamazsın. Çünkü yetkililer daha ilk başta bile sana daire verirken bile eşyasız boş bir daire veriyorlar. ilk bir ay yatak olmadan parkede yattığımı bilirim. Sonra iş seçiyorsun okul ile birlikte zor olsa da çalışıyorsun. Sonra para kazandıkça ihtiyaçlarını alıyorsun hayatta kalıyorsun işte.
Fadime; tıpkı bir bilgisayar oyunu gibi... Ama neden? Yani neden burada yaşamak çalışmak zorundayız ki?
Esra; çünkü bizi sıradan insanlardan ayıran özellikler var ve güvende kalmalılar.
Fadime; nasıl yani?
Meryem; şöyle; mesela geleceği görebilme, hızlı davranabilme yani hareketlerinin hızlı olması, zeki olmak bak bu çok önemli, insanların aklını okuma... Gibi sıralayabiliriz.
Fadime; benim ki ne?
Atike; malesef bilmiyoruz. Aslında hiç birimizinkini bilmiyoruz. Dediklerine göre güçleirimiz kendiliğiden açığa çıkacakmış.
Fadime; iyi ama o gün gelmeden neden buraya geliyoruz ve yaşamak zorunda kalıyoruz yani tüm bu zorlukları.
Rümaysa; çünkü gücünü korumak senin sorumluluğun. Şimdi şöyle, istersen dünyada yaşayabilirsin ama eğer gücün anlaşılırsa insanlar ya seni güçlerinden dolayı canavar sanıp öldürmek isteyecekler, yada güçlerini kullanmak isteyecekler. Ve güçlerini senden başkası kullanamaz onu senden alamaz o sana ait.
Duygu; ve burası emin ol bizlere verilmiş bir nimet. Çünkü dünyada her an tehlikedeyiz ama burada herkes güçler açısından birbirine duyarlı, ama öbür türlü şeyler açısından dünya bizden daha iyi.
Fadime; nasıl yani.
İlayda; şöyle yani burada fitne fesat, zengin fakir ayrımcılığı, cimrilik gibi şeyler oldukça baskın yani fazla. İnsanlar burada eziliyorlar. Sen burada zengin değilsen seni ezerler, sen burada çalışmıyorsan seni ezerler, senin bir faydan yoksa seni ezerler...
Fadime; ama bu hiç adil değil dünya daha iyi o zaman.
İlayda; bende böyle düşünüyorum ama ölmektense ezilmek daha cazip geliyor işte.
Fadime; ne yani zorbalık görüyorsunuz, size acımasız davranıyorlar ama gene de burada kalmak öylemi? Ov Yo hayır tabi ki asla!
Esra; emin ol bir süre sonra burayı tercih ediceksin.
Fadime; burası mutsuzluk ama...
Esra; ne dersen de sende buraya aitsin.
Fadime; hayır!
Meryem; bak hayatımız o kadar da kötü değil!
Atike; mesela aile kontrolü yok. İstediğim gibi şarkı söyleyebiliyorum.
Esra; aile baskısı yok. İstediğim gibi para kazanıp harcayabiliyorum.
Rümeysa; burası ailelerimizin yada çevremizin bize kısıtladığı bir çok şeyi yapma fırsatı veriyor. Yani burada annen ve babanın kontrolünden çıkmak için 18 yaşını beklemene gerek yok çünkü burada annen ve babanda yok.
Fadime; ama ne olursa olsun...
İlayda; ne olursa olsun değil işte. Burada yaşamak zorundasın yoksa insanlara yem olursun.
Duygu; YETER! Bu konuyu kapatalım. Lütfen!
Rümeysa; haklısın. Bakın şimdi benim öğlenden sonra dersim yok eğer Fadime içinde uygunsa okulu gezdirebilirim.
Esra; tamam çıkışta da onu dairesine götürürüm hazır olur çünkü.
Meryem; yarın iş belirlemesine de ben götürürüm.
İlayda; iş belirlemesinden sonra da sağlık kontrolleri için hastaneye gitmesi gerekiyor.
Meryem; benim zamanım yetmez ona sen götür.
İlayda; tamam.
Atike; özel olarak ben de şehri gezdirmek istiyorum.
Duygu; ertesi gün de benim boşum var. O zaman da yetkililerin verdiği bir miktar parayla ihtiyaçlarını alırız.
Esra; evet canım kankam benim, ilk bir hafta yanında biz olmadan bir yere gitmesen iyi olur çünkü kaybolma ihtimalin yüzde 99,99. O sıfır virgül bir de kaybolmama ihtimalin yani onu da sayma.
Meryem; hadi o zaman okula gidelim. 22 dakika var haberiniz olsun.
Hemen o daireden çıktık. Çok karmaşıktı her şey ama karmaşayı sevdiğim söylenebilir. Her ne kadar hoş olmasa da ben sevmiştim. Hızlı hareket ediyorlardı, yürümekten ziyade koşuyorlardı ve herkes böyle davranıyordu. Belki de çok dakiktiler ya da uymaları gereken kuralların uymadıkları taktirde çok ağır cezaları vardı. Garip hislerim beni bir boşluğa sürüklüyordu resmen... Okula vardığımızda derslere çok az kalmıştı kızlar beni öğretmenlerin ve müdire hanımın olduğu bir odaya itip derse gittiler.
Müdire hanım; merhaba canım okulumuza hoş geldin.
Fadime; şey hoş buldum.
Müdire hanım; tatlım şimdi biraz hızlı olalım, yetişmen gereken dersler var. Evet bak canım burası farklı bir boyut. Buradaki insanlar dünyaya hizmet ederler. Doğrusu senin bu yaşta buraya nasıl geldiğin bir gizem, üstelik yatak rengin beyazken... Bak canım ne zaman nasıl niçin geldiğin çokta umurumuzda değil mühim olan bazı şeyleri anlaman. Bak burada bizim katı kurallarımız vardır...
Evet işte o katı kurallar, onca insanın o kadar koşmasının sebebi anlaşıldı.
Müdire hanım; bak al şu kural listesini ve ezberle...
Elime bir kağıt tutuşturdu, ben kağıda garip garip bakarken odadaki diğer kişilerde bana garip garip bakıyirlardı.
KURAL LİSTESİ
1. " Derslere zamanında girilecek"
2. " İşlere zamanında gidilecek"
3. " (Yaşın gereği) saat 00.00 ve 06.00 arası dışarı çıkılmayacak. (Hiç bir gerekçe bu kuralı esnetemez.)"
4. " Kavga edilemeyecek"
5. " Hiç bir kimseyle birlikteliğe girilmeyecek. "
Müdire hanım; uyman gereken 5 temel kural. Evet gelelim buradaki sisteme; bak canım burada işler biraz sıkıdır. Şimdi sen burada derslere gireceksin ve derslerinde öğretilenleri dünyada yani kendi boyutunda uygulaman istenecek ve sende bunu yapacaksın eğer yapmazsan dersten kalırsın ve 24 yaşında bitireceğin okul en az 6 ay uzar. Derslerden çıktığında ise hayatta kalmak için paraya, para kazanmak için bir işe ihtiyacın var. Bunun seçimini de sen yapıyorsun ve her ders çıkışı o işe gidiyor ve çalışıyorsun. Gelelim kurallara uymama gibi bir durumun olursa, bak eğer derslere girmezsen bunu daha fazla mesaiye yaparak ödeyeceksin. Oldu da işimi aksattın onu da mesaiye yaparak ödeyeceksin gibi gibi gibi... Şimdi biz sana geçici bir daire ve bir miktar para vereceğiz. Başlangıç için. Evet baya geç kaldın derse. öğretmenlerinle de tanış öyle git.
Fadime; a şey tamam efendim sağolun.
Müdire hanımın sol tarafındaki sandalyede oturan odadaki en genç kişi bana seslendi;
...; Merhaba Fadime Nur, hoş geldin.
Fadime; a şey merhaba.
Elini uzatıp adını söyledi "KEREM" neden bilmiyorum ama bir anda kerem isimleri bana çok hoş gelmişti. O an bana neler olduğunu anladım benden yaşça büyük adama baktım. Evet gençti ama masadaki kişilere göre... Yirmiden aşağı yoktu. Ama bahse girerim ki bir masal karakteri kadar yakışıklı olması bir masal karakteri olabileceği anlamına geliyordu. Nede olsa son 24 saatte akla mantığa sığmayacak şeyler yaşadım. Neden imkansız olsun ki? Bana baktı ve gülümsedi büyük ihtimalle düşüncelerim arasında kaybolurken bir yere odaklanıp dona kalmıştım ki bana gülüyordu. yoksa neden gülsün ki?
Kerem öğretmen; ben senin İlginç Teoriler öğretmeninim ve derse gitmeliyim geç kalma.
Dedi ve gitti. Ben ise arkasından bakakalmıştım kimse bir şey demiyor sadece bana bakıyorlardı. Aralarından biri beni uzun uzun inceliyor ve pis pis bakıyordu ki bana çok çektirecekti anlamıştım. Orta yaşları çoktan geride bırakmış olan adama baktım. Tam konuşacaktım ki ayağa kalkıp bana baktı;
...; Benim adım Tomes Watson senin karanlık güçler dersi öğretmeninim.
Dedi. Soyadı bir yerden tanıdık geliyordu ama nereden? Ah işte buldum;
Fadime; a sizin Sharlock Holmes kitabındaki doktor Watson ile bir akrabalığınız mı var? Soyadlarınız aynı da.
Bay Tomas; ah saçmalık... O bir dedektif uydurması ben ise gerçeğim ve bir profesörüm doktor değil.
Adamın bana taktığını anladığım an bağırmasına rağmen rahattım. Ama kafamı kurcalayan şey daha dersine bile girmeden neyime gıcık olmuş olmasıydı.
Fadime; ah efendim tesüf ederim ki Sharlock Holmes gerçek ve ben inanıyorum çok iyi bir dedektif ayrıca.
İç çekip ters ters bakarak gitti. Sonra bir kadın ayağa kalkıp bana baktı ve elini uzattı orta yaşlarda bir kadındı bu kapatmaya çalıştığı fakat makyaj yapmaya alışık olmamasından büyük ihtimalle beceremediği kırışıklıklarından belliydi ama yüzünden ziyade fiziği genç bir bayanı andırıyordu. Mini eteğinin örtmediği bacakları pürüssüz ve çok dikkat çekiciydi.
...; Tatlım ben ece büyük senin rüya tabiri öğretmeninim.
Fadime; bende Fadime Nur tanıştığımıza memnun oldum efendim.
Masada altı kişi daha vardı fakat bekleyememiş derse gitmişlerdi. Er yada geç tanışacaktım. Kapıdan çıktım. Sınıfımın yerini bilmiyordum. Sıra sora gittim desem ne kadar inandırıcı olur bilemedim ama öyle. En sonunda derse girmeyi başarmıştım ve şok geçirdim ortalama 30 kişilik bir sınıfın yarısı benim normal okulumdan arkadaşlarımdı o an metehanı farkettim yatağı kırmızıydı. Müdire hanımında dediklerini katarsak işin içine buraya sadece yatağı kırmızı olan kişiler gelebiliyordu. Veli, fırat, dursun, İsmail, Metehan ve kızlar... Şoklar içerisindeydim. Şimdi onlar ilk olarak dünyadamı yoksa bu boyuttamı tanışmışlardı. Herhalde bir ben kalmışım buraya gelmeyen... O genç öğretmen karşımda duruyordu. "Kerem öğretmen" bana baktı ve gülümsedi.
Kerem öğretmen; hoş geldin. Arkadaşlar bu sınıfımıza yeni gelen öğrenci kendini tanıtır mısın bize?
Fadime; şey ben Fadime Nur Abuşka...
Kerem öğretmen; bize biraz nelerden hoşlandığından bahset.
Benim konuşamadığımı anlamış olacak ki yönlendirme yapmıştı. O sırada da çoktan beni boş olan en ön koltuğa oturtmuştu. Belliki burası benim için boşaltılmıştı.
Fadime; şey ben bisiklet sürmeyi çok severim mesela bide şey a teknolojiyi çok severim güzel bir şey bence. A şey ve arkeolojiyi çok severim...
Konuştukça alışmıştım ve artık daha rahat hissediyordum. Kerem hoca bana baktı ve güldü;
kerem hoca; garip şeylere ilgin yok mu teoriler falan ha?
Herkes hafif bir kıkırdadı. Sonra aklıma kerem hocanın branşı aklıma geldi, bunun üzerine bende sırıttım.
Fadime; aslında en çok onlara ilgim ve inancım var inanır mısınız.
Kerem hoca; ovv öylemi o zaman bak bakalım bu konu ilgini çekecek mi küçük hanım.
Dedi ve ayağa kalkıp elindeki kumanda tarzı ama daha küçük bir şeyi boş duvara doğrulttu. O sırada nutkum tutuldu, duvar duvardı ama ekran gibiydi. nasıl bir teknolojiydi bu. O sırada istemsizce ve kontrolsüzce ayağa kalktım. duvara doğru gidip öylece bakıp inceledim. Sonra çok ince bir çıkıntı fark ettim; "ekran" nasıl ama nasıl? Bu kadar ince ve beyaz bir ekran nasıl var ola bilirdi ki? Arkadan gülme sesleri gelince nerede olduğumu ve nasıl gülünç bir durumda olduğumu anladım.
Kerem öğretmen; neden bu kadar şaşırdın ki dünya da çok geride değil sanki.
Fadime; biliyorum sadece canlı canlı görmediğim için mümkün olabileceğini düşünmüyordum.
Kerem öğretmen; daha neler göreceksin sen neler.
Yerime oturmamı işaret etti. Çok genç ve yakışıklıydı o an fark ettim ki kendi arkadaşlarım dahil ona hayranlıkla bakıyordu. Üstelik samimiyeti çok hoştu bu benimde hoşuma gitmişti ama kendimi kaptıracak kadar değil. Sınıftaki tüm kızlar ona karşı eriyor gibilerdi. Erkekler ise tam tersi büyük ihtimalle kıskançlık duygusundan, nefretle bakıyorlardı. Ben ise bu olanlara inanmak istiyordum ama aklım rüya olduğu konusunda direniyordu.
Öğlene kadar kerem öğretmenin dersindeydik. Kimse sıkılmamıştı eğlenceli birisi ve yakışıklıydı. Erkekler hariç herkes böyle düşünüyordu tabi. Öğlen arası vaktiydi ve benim için dersler bitmişti. bir branşım yada ek olarak girmem gereken herhangi bir ders olmadığı için sadece yemek yiyecektim ve sonrada ; Rümeysa ile okulu gezecektik. Metehan ve veli yanımdan geçerken selam vermişler ve sohbete girip buraya nasıl geldiğimi öğrenmeye çalışmışlardı. Sanki onları hiç tanımıyor gibi hissediyordum. Sanki 3 yıldır arkadaşım değillermiş gibi, sanki sadece adlarını biliyormuşum gibi...
Veli; lan söylesene nasıl geldiğini ne olacak?
Fadime; ya bilmiyorum diyorum anlamıyor musun sen ?
Metehan; ya nasıl bilmiyon? ya bilinçsiz bir şekilde mi geldin buraya salak.
Fadime; bak bilinçsiz geldim duydun mu? Hem bu sizi niye bu kadar ilgilendiriyor?
çok garipti ki kimse ortalıkta yoktu kızlar beni yalnız bırakmıştı. kalabalıkla birlikte kaybolmuşlardı. yoksa beni yanlarında istemiyorlar mıydı? O sırada tanıdık 3 kişi daha gördüm. "dursun, Fırat, İsmail" sınıf arkadaşlarımdı. Yanıtlanması gereken bir soru daha oluştu zihnimde; bunlar dünyada mı tanışıp burada bir araya geliyor yoksa burada tanışıp dünyada bir araya geliyorlardı yada bunların hepsi sadece bir tesadüf müydü?
dursun; hah bende sana bir şey soracaktım. Sen buraya nasıl gelmeyi becerdin ya?
İsmail; harbi ha, nasıl becerdin?
Fırat; abi keşke bizde sonradan gelseydik.
Fadime; ya rahat bırakın beni.
kızları bekliyordum ama sanırım gelecekleri yoktu. buradan uzaklaşmalıydım çünkü karşımdakiler benim tanıdığım kişilere hiç benzemiyorlardı. Duymak istedikleri her neyse onun için her şeyi verebilirlermiş yada alabilirlermiş gibi davranıyorlardı. Ne duymak istiyorlardı? O an arkamdan rümeysanın sesini duydum, şok oldum. Rümeysa karşıdaki erkek sürüsüne ağır bir şekilde çıkışmıştı. Bunu yapan benim kankam olan rümeysa mıydı yani? Eğer biraz daha ileri gitseler rümeysa onları döve düve öldürecekti sanırım.
Rümeysa ile yemekhaneye gelmiştik. Çok hoş kokular vardı. iyi hissettiriyordu ve gerçekten acıkmıştım. Rümeysa bir şeyler alıp geldi.
Rümeysa; Fadime şimdi beni iyi dinle...
Ben çoktan yemeklerimi yemeye başlamıştım bile. O konuşmaya devam etti.
Rümeysa; şimdi neden diye sormadan dinle beni. Bak o kadar kişi senin buraya nasıl geldiğini merak ediyor. Ve bende bunu çok merak ediyorum. Ama sorun bu değil. Sorunumuz şu ki bu çok önemli bak buraya daha önce senin gibi yaşı geçmiş birisi gelmedi. Gelemez . normal davranıyorlar ama normal değil çünkü eğer normal yollarla uyanmadıysan ki bence öyle sıradan özel olmayan insanlarda uyanabilir. Metehan ve diğerleri de aynı şeyi düşündü sen nasıl uyandıysan onlarda belki arkadaşlarını belki ailelerini uyandırmak istediler, isterler. Ve sana söyleyeceğim son şey kimseye bir şey anlatma! Ve onlara da kızma burada çok sık kendimizi kaybederiz bunun sebebi başka ruhlar tarafından kötü ameller için kullanılmaya çalışılırız. Kısa süreli olsa da merak bizi bu duruma iten en önemli şeydir.
Fadime; ama zaten bir şey bilmiyorum ki.
rümeysa; hatırlatırlar! Neyse dediklerimi unutma ve hadi kalk gidelim.
Fadime; tamam. Yemeğim bitti zaten.
Okul o kadar büyüktü ki akıl sıra erdiremiyordum. Hatta dışarıdan bile bu kadar büyük görünmüyordu. Sınıfları gezdik ilginç olan matematik dersi yoktu ve yerine daha zorları vardı. rümeysa bu okulu çok seviyordu. Aslında o okulu çok seviyordu ders çalışmayı çok seviyordu.
Fadime; rümeysa biraz da eğlenceli yerleri göstersen.
rümeysa; ne yani buralar kötü mü?
Fadime; hayır ama sadece ilgi alanlarıma girmiyor.
rümeysa; ha tamam o zaman beni takip et ve yolları ezberlemeye çalış.
peşinden gittim. Uzunca bir koridora gelmiştik sırayla mesafeli kapılar vardı.
Fadime; burası neresi?
rümeysa; burası spor koridoru. Burayı seveceksin çünkü en eski çağlardan kalan sporlar döğüş sanatları var.
Fadime; ne yani savaş taktikleri falan da mı?
rümeysa; evet öyle saçma şeyler burada öğretilir.
Fadime; saçma değil.
rümeysa; evet evet aynen. Hadi gel ilk salondan başlayalım.
arkasından girdim ben etrafıma bakarken rümeysa karşısındaki adama bakakaldı. Doğrusu bende bakakaldım çünkü çok heybetli birisiydi. Çok kaslı iri yarı bir adamdı. Kızıl saçları seyrekti ve araya karışan beyaz saçları onun ortalı yaşların sonunda olduğunu gösteriyordu. Rümeysa korkuyla bakıyordu ona, o adamda elindeki kahve kupasıyla rümeysaya sertçe bakıyordu. Rümeysa titrekçe adama bakıp zorla gülümsedi.
rümeysa; koç, şey yani bay Barbaros. Sizin burada ne işiniz var?
koç; asıl senin burada ne işin var rümeysa? Çünkü burası spor koridoru ve bende koçum unuttunmu?
rümeysa; o yo unutamam! Şey ben okulumuzun yeni öğrencisini gezdiriyordum. Fadime nur.
koç; şu yaşı geçen kız sen misin? Ah adın okulda kulaktan kulağa dolaşıyor. Ve herkesin aklında bir soru var doğal yollarla gelemeyecek kadar büyüksen buraya nasıl geldin?
rümeysa; koç, ona bunu sorma hakkın yok.
Fadime; bilmiyorum.
koç; ah bana ne zaten gezin uzun sürmesin dersim var.
dedi ve hızla uzaklaştı. Rümeysa rahatlamışa benziyordu. Bana dünüp;
rümeysa; aklın varsa spor adına hiçbir şey seçmezsin.
Fadime; o kimdi?
rümeysa; koç tabi ki kim olacak.
Fadime; sen ondan neden bu kadar korkuyorsun?
rümeysa; geçen yıl ilk dönem çok aksatma yapmıştım. Ve okulu geçmem için ya tatillerde de okula gelecektim yada fazladan ders seçip hafta içi okul saatimi uzatacaktım bende her gün okula gitmektense fazla ders seçmeye karar verdim. Sınava girmem gereken dersler çoğalmıştı, ama ben hepsine de yetişmeyi başarmıştım, spor hariç hepsine. O yıl spordan kalmıştım. Ve ek olarak yazında okula gitmek zorunda kaldım. Ve yaz cezası bitince bir daha asla spor koridoruna adımımı atmadım. Koçtan korkmamın sebebi ise burada sanki spor değil de işgence ediyor olması.
Fadime; hayır bence sadece sen kaldıramadın ama her neyse hadi gezelim.
Çok büyük salonları olan bir koridordu burası. Ardından kütüphaneye, yemek haneye falan gittik. Her branşın farklı sınıfı vardı. zaman dolmuştu okul çok büyüktü ve çok ta güzel, burayı beğenmiştim.
ardından rümeysa beni Esra nın şu an ders aldığı sınıfın kapısının önünde bırakıp gitti. Esrayı bir süre bekledim. Esra çıktı ve beni kolumdan çekiştire çekiştire hızla bir yerlere götürdü. Sonra o uçan otobüslere bindik ve oturduk.
Esra; dairen çok güzel bir yerde bence.
Fadime; umarım öyledir.
o şeyden hızla indik. Ardından Esra ile biraz yürüyünce karşımızdaki kocaman gökteleni işaret ederek bana bakması gözüme çarptı. garip bakıyordu. Hemen oraya gittik. Asansöre bindik. Kaça basmıştı o? "32" otuz iki mi?
Fadime; oha!
ağzımdan kaçıvermişti ama haklıydım. Ne yani bana 32. Kattan bir daire mi vermişlerdi. Asansörün 32. Kata çıkması da uzunca zaman aldı. En sonunda 320 yazan daire numarasını bulmuştuk. Her katta 10 daire vardı. buda dairelerin çok ama çok küçük olduğunu gösteriyordu. Olsun bana yetmez miydi sanki? Esra elinde tuttuğu kağıda bakarak kapıya yöneldi, o an fark ettim kapılar şifre ile açılıyordu. Hadi şifreyi unuttum, ne olacaktı? Anahtar kullanırken en azından çilingir falan oluyordu. Şimdi asla unutmamam gerekiyordu. Esra kapıyı araladı. O sırada gözlerime inanamadım. Bu tam benim hayalini kurduğum yerdi. Hayallerimi elime bırakmışlardı sanki. Daha eşya yoktu evin içinde ama kafamda canlanmıştı bile. Girişte kısa bir koridor vardı. direk salona açılıyordu daha koridor bitmeden, sol tarafında mutfak kapısı sağ tarafında lavabo-banyo kapısı vardı. çok geniş olmayan bir mutfağı çok hoş görünüyordu şimdilik her şey beyazdı ama ben her şeyi renklendirecektim. O an içimden bir his bana "bu bir rüya aptal. Çok alışma uyandığında zor olur." Diyordu. O an bu düşüncelerden kurtuldum ve etrafıma bakmaya devam ettim. Çok büyük olmayan salonun geniş camları vardı ve manzara çok güzeldi. Hiç böylesine güzel manzara görmemiştim... sırtınızı kapıya doğru döndüğünüzde salonu karşınıza alıyordunuz ve o konumda sağınızda bir kapı oluyordu işte orası beni yatak odamdı. Kapıyı açtığımda gene manzarası büyüleyici, çok geniş olmayan bir oda beni karşılıyordu. Ev çok büyük değildi, ama bana hayli hayli yeterdi. Evden çıktık. Esra nın evine gitmiştik. Çoktan yatacağım yeri göstermiş ve uyumamı istemişti. Üstelik sürekli saate bakıyordu. Kısa sürede uykuya dalmıştım bende. Sanırım çok sürmedi, tekrar gözümü açtığımda hem çok iyi uykumu almıştım, enerjiktim, hem de çoktan sabah olmuştu. Ama ben emindim ki, az uyumuştum. Yerimde doğrulduğumda kısa süreli bir şok geçirdim. Odamdaydım. Durdum, öylece beyaz duvarlara bakakaldım. Ne yani her şey bir rüya mıydı? Telefonumu uyumadan önce bıraktığım yerden aldım. Saat 7.00 dı. Rüyamda olan ve rehberdeki ilk kişiyi aradım; "Atike" ilk arayışımda açmadı, bende o sırada gülme krizine girmiştim sanki. İkinci arayışımda açılan telefonla benim gülmem kesildi.
Atike; alo...
Fadime; kanka çok komik bir rüya gördüm; sen, ben, Esra, Meryem falan başka bir boyuta gidiyorduk...
Atike; sen onu rüya mı sanıyorsun?
dedi, ciddi bir şekilde. Olduğum yerde kala kaldım. Gülemiyordum tepki veremiyordum. Gerçek olması imkansız şey bana gerçek gibi gelmişti, bu komikti. Garip olansa gerçek olmasıydı. Yani inanamıyordum. Ama az evvel de gerçek olmadığı için şaşırıyordum. Bende karman çorman olmuştum. Sonra uzun sessizliğin ardından tekrar Atike nin sesi duyuldu;
Atike; alo, hadi hazırlan pidecinin yanında buluşalım. hızlı ol.
Fadime; t-tamam.
hemen ayağa kalktım komut almış bir robot gibi hazırlanmaya başladım. Üzerime saçma sapan ama rahat olan şeyler geçirip, dün boşaltmadığım çantamı sırtıma aldım. Anneme kısa bir not bırakıp hızla evden çıktım. Çok garip hissediyordum. Her şey başa sarmıştı sanki. Evden çıktığımda derin derin nefes alıyordum. Hızla Atike nin dediği yere gittim. Çok paniktim. Atike yanıma geldiğinde çok sakindi. Bana bakıp hafif sırıttı;
Atike; sen deli misin?
Fadime; ha?
Atike; bak tüm onlar bir rüya değildi.
Fadime; ne yapmam gerekiyor?
Atike; bak, ben sende farklı bir şey hissediyorum. Dün bence alelade bir gün değildi. ama o günü özel yapan tek şey iki boyut için de okulun ilk günü olması. Başka hiçbir özelliği yok. Ama bence olucak. Sen değiştireceksin. Bunu sen yapacaksın. Öyle bir gücün var ki her şeyi ama her şeyi yok edebilir. Ve sen de herkes gibi kaderine razı gelmelisin. Bu senin vereceğin karalar yada alacağın sorumluluklarla yazabileceğin bir kader değil. Çoktan yazılmış bir kader. Sadece uyman gerekecek... bu kimsenin değil senin kaderin.
o an fark ettim Atike sanki kendi düşüncelerini söylemiyordu. Doğru ya; onun gücü neydi? Bir anda kendine gelmiş gibi baktı;
Atike; iyi misin?
çok şaşkın görünüyordum belli ki... ve anladım ki o az önce olanları hatırlamıyordu. Sanki bana gelecekten mesaj vermişti; "KADERİNE UY"
Fadime; iyiyim. Hadi okula gidelim. Ve gün bir an önce bitsin ki yeni bir güne başlayabileyim.
Atike; tamam, güzel. Aklının yerinde olması yani.
okula gittik. Gayet güzel bir gündü. Fakat eve geldiğimde istediğim tek şey uyumaktı. Madem orası gerçekti, bu çok güzeldi. Dayanamadım ve erkenden uyudum erkenden uyuyunca orada da erkenden uyandım. O yatakların olduğu yere gelmiştim gene, yatağımın rengi beyazdı. Bu aslında anladığıma göre normal olduğumu falan gösterirdi ama uyanmıştım bir kere. Hemen kızların beni bir gün önce sürükleyerek çıkardıkları kapıya koştum bu sefer dikkatimi bir şey çekti kırmızı olan yatakların çoğu boştu hatta hepsi boştu. Umursamadan çıktım oradan. Elimde param yoktu ve bir elbisemde yoktu böyle çok dikkat çekiyordum. Ben her seferinde burada mı uyanacaktım? Bu kıyafetlerle? Koşarak tek bildiğim adrese Esra ya gittim. O kadar aceleciydim ki, bu çevremdekilerin dikkatini çekiyordu. Kapıyı defalarca çalmama rağmen açılmadı. Sonra Esra nın kapı şifresini düşünmeye koyuldum. Hem Esra nın unutmayacağı hem de kolay bulunamayacak bir şifre olmalıydı. Ama ne? Kolay bulunamayacak bir şeyi ben nasıl bulacaktım ki? Düşündüm uçuk bir fikir gibi geldi ama doğum yılı. Kim bunu yapardı ki doğrusu. "2009" diye kodladım, tabi ki açılmadı. Sonra benim saçmalamış olduğum aklıma geldi. Esra bizle yaşıt değildi ki, o bizden 1 yaş büyüktü. "2008" diye kodladığımda kapı açıldı. Ama gene de doğum yılını yapmamalıydı. İçeri girdim. İzinsizce girdiği için kendimi hırsız gibi hissediyordum ama bunu yapmalıydım. Dışarı bu şekilde çıkamazdım. Dolaptan üzerime bir elbise çıkardım burada böyle giyiniyorlardı. Fakat fark ettim ki normal şeyler de vardı. pantolon, tayt, tshirt... fakat kimsenin böyle giyindiğini görmemiştim. Hemen üzerimi giyinip mutfağa yöneldim. Esra yı az da olsa tanıyorsam o abur cubur olmadan yaşayamazdı. Haklıydım ve düşündüğümden de büyük bir zulası vardı. birkaç çikolata aldım elime, onları yerken kapının açılma sesini duydum. Neredeyse orada can veriyordum. Esra nın evi küçüktü ben bir koltukta oturuyordum ve beni içeri girer girmez fark ettiler. Evet çoğul şahıs eki, çünkü yanında dün oldukça nefret duyduğum birisi sınıf arkadaşım Metehan vardı.
Esra; Fadime nur, sen burada mı uyandın?
Fadime; hayır.
Esra; içeri nasıl girdin o zaman?
Fadime; şifreni doğum tarihin yapıp kimsenin bulamamasını bekleme bence.
Esra; of aman neyse bulman iyi olmuş yoksa seni okula yetiştiremezdik. Kıyafetlerimi değişip geliyorum.
üzerinde çok açık olmayan ama çokta kapalı olmayan tüllü bir parti elbisesi vardı. belli ki gece partilemişlerdi. Ama ben nasıl burada kalacaktım. Bir de buranın gecesi dünyanın gündüzü olmuyor muydu? Ama okuldalardı. Nasıl partilemiş olabilirlerdi ki? Metehan sessizliği bozdu;
Metehan; nasılsın?
Fadime; iyiyim.
Metehan; bu sabah da uyandın. Söylesene cidden nasıl oluyor?
Fadime; eğer bir kez daha nasıl uyandığımı sorarsan seni paramparça ederim. Çok ciddiyim.
dedim, çikolatamdan bir ısırık daha alırken.
Metehan; hah Fadime gene aynı Fadime değişse şaşarım.
Fadime; uslu bir çocuk ol çünkü buraya alışmaya başladım.
Metehan; aman ne güzel. Sizi dışarıda beklicem.
o kapıdan dışarı çıkar çıkmaz Esra ya seslendim;
Fadime; o salakla aranda ne var?
Esra; bi kere salak falan değil anladın mı?
Fadime; aman ne güzel. E
Esra; bak daha ona açılmadım ama eminim o da bana karşı boş değil.
Fadime; bak o benim dostum nerdeyse 4 yıl oldu. Ama bu süre zarfında neden bilmiyorum ama onunla bir tek seni hayal etmedim.
Esra; o zaman hayal et çünkü çok yakışıyoruz.
odadan çıkıp bana baktı öylece. Korkmuştum çünkü en son ki Atike nin bilinçsiz sözlerinden sonra Esra nın da bilinçsizce bana bir şey yapabileceği ihtimali... ah bir ejderhaya dönüşüp beni ağzından çıkan ateşlerle pişirebilirdi ve işi bittiğinde belki hatırlamazdı bile. Korkunçtu...
Esra; bir an önce gidelim.
hemen evden çıktık okula gittik. Derste tanımadığım birisi vardı; bir kadın.
...; merhaba canım ben teknoloji öğretmeninim. Adım Tuğçe sönmez.
Fadime; merhaba, bende Fadime Nur. Tanıştığıma memnun oldum efendim.
Tuğçe öğretmen; bende canım. Hadi bana biraz kendinden bahset.
Fadime; ...
Tuğçe öğretmen; şey yani hobilerin ne mesela?
Fadime; şey ben arkeolojiden hoşlanırım, teknolojiden, ilginç şeylerden...
Tuğçe öğreten; yani başa bela olabilecek her şeyi seviyorsun, anladım tamam.
sonra hiç konuşmadım bir an önce derslerin bitmesini bekledim.
Ve en sonunda da bitti. Meryem ders biter bitmez beni kolumdan çekiştirerek götürmeye başladı. Hızlıca okulun çok uzağında olmayan, çok büyük ve uzun olmayan, bir binaya girdik. Hızlıca asansöre bindik. Burası bir şirkete benziyordu ve her yaştan her ırktan insan vardı. çekik gözlü, beyaz tenli, sarışın, siyahi... Meryem in kolunu çekiştirip, ona yaklaştım;
Fadime; kanka neden burada her türden insan var?
Meryem; çünkü burası tüm dünya ile etkileşimli. Ya aslında bak biz şu an dünya gezegeninin üzerindeyiz sadece farklı bir boyuta geçtik. Yani ben sana kendim bile bilmediğim şeyi nasıl açıklıyım ki? Bak...
Fadime; tamam tamam ben anladım.
hafif kıkırdadım.
Meryem; hayır anlamadın ama neyse tamam.
asansörden indik. Meryem hızlıca bir odaya girdi ardından bende girdim. 18-19 yaşlarında bir oğlan oturuyordu masada.
Meryem; Ahmet abi, işte yeni kız sizi tanıştırayım. Fadime Ahmet abi, Ahmet abi Fadime.
Ahmet abi; tanıştığıma memnun oldum canım.
Fadime; bende efendim.
Ahmet abi; baştan söylüyorum, bir daha bana efendim gibi saygı ifadeleri kullanma duydun mu?
Fadime; tamam Ahmet abi.
Ahmet abi; ya aslında abi de demesen olur ama neyse...
bilgisayarına dönerek hızlıca bir şeyler yazmaya başladı. Baya samimi birisiydi, yakışıklı ve çekiciydi.
Meryem; Ahmet abi, ders seçimi de yapması gerekiyor.
Ahmet abi; biliyorum canım, çoktan hazırladım bile.
Meryem; oh çok iyi.
yanında duran çekmeceden bir kağıt ve kalem çıkartıp bana uzattı;
Ahmet abi; şuradan derslerini seç daha sonrada mesleğini seçelim tamam mı?
kafa sallayıp kağıdı aldım. Çok fazla şey yazıyordu.
Ahmet abi; istediğin derslerin yanına artı işareti at. Bir de en az 15 ders seçmek zorundasın, neyse ki bu yıl seçenek çok.
Fadime; iyi de, ben bunların hiç birini bilmiyorum ki.
DERS SEÇİMİ
1-teknoloji
2-ilginç teoriler
3-karanlık güçler
4-rüya tabiri
5-ahlaki kurallar bütünü
6-müzik
7-resim
8-su sporları
9-dağ sporları
10-voleybol
11-basketbol
12-futbol
13-amerikan futbolu
14-tenis
15-beyzbol
16-buz sporları
17-dans
18-milletleri tanıma
19-tarih
20-gelecek
21-fizik
22-kimya
23-biyoloji
24-ingilizce
25-fransızca
26-almanca
27-fasca
28-arkeoloji
29-psikoloji
30-direnç
Fadime; durun bir dakika, birkaç tane spor seçmek zorundayım neredeyse.
Ahmet abi; aslında taban 15, sadece 15 tane seçemezsin. 16 olmalı. Yani aslında 15 zorunluluk 16 hobi, anladın mı?
Meryem; bak aslında eğlenceliler. Hadi seçmeye başla takıldığın yerde sor.
Fadime; bak o zaman; arkeoloji kesinlikle, sonra ilginç teoriler kesinlikle, teknoloji, karanlık güçler, rüya tabiri, müzik, resim...
Ahmet abi; hop hop hepsini seçecek misin?
Fadime; hayır ya bekle daha seçiyorum. Birde istediğimiz kadar seçiyoruz değil mi?
Ahmet abi; evet de...
Meryem; bak çok ders seçersen sınav zamanı yetiştiremezsin. Birde kendi boyutumuzda ki sınavlar la aynı zamana denk gelirse kalırsın, sonrada yazında okula gitmek zorunda kalırsın.
Fadime; daha 15 bile olmadı sakin olun ya.
Ahmet abi; aman iyi, sen bilirsin.
Fadime; ben bilirim. Neyse devam edeyim; şimdi su sporlarını ve dağ sporlarını kesinlikle istiyorum...
Meryem; sen emin misin o seçtiklerinden. Biliyorsun yani ne olduklarını falan?
Fadime; kanka rahat ol ya.
Meryem; ben seni düşünüyorum da neyse.
Fadime; Amerikan futbolu istiyorum...
Meryem-Ahmet abi; sen deli misin?
Fadime; ne, ne var?
Ahmet abi; onu sadece Amerikanlar seçiyor.
Fadime; e ne olmuş?
Ahmet abi; tanımadığın, dillerini bile bilmediğin kişilerin arasında böyle bir spor zor olur.
Fadime; bakın yapmayın bu eğlenceli olacak. Üstesinden gelebilirim.
Meryem; daha çıktığın odanın lambasını örtmeyi bile unutuyorsun.
Fadime; devam ediyorum; buz sporları, dans, milletleri tanıma, tarih, gelecek, fizik, kimya, biyoloji, fasça, psikoloji ve direnç.
Meryem; sormaya korkuyorum ama kaç oldu?
Fadime; 1, 2, 3, 4 ... 21 evet 21 tane olmuş.
Meryem; ben bile o kadar seçmedim sen manyak mısın?
Ahmet abi; keşke başlangıç için daha az seçseydin.
Meryem; ne olduklarını biliyorsun değil mi?
Fadime; ya evet. Tamam işte bunlar.
Ahmet abi; of tamam, yeter. Fadime sen en çok ne olmak istedin hep?
Fadime; bilmiyorum, eskiden ailem bana hep doktor olmamı söylerdi. Çünkü hem maaşı iyiydi, hem de onlara göre kolay bir meslekti. Ama ben şu an bilmiyorum. Çünkü eskiden ailem ne derse onu yapar o olurdum. Ve kendi düşüncelerim olmaya başladığında da bunu hiç düşünmedim.
Ahmet abi; hım... şöyle yapalım o zaman, sen bana hobilerini falan söyle ben sana bir iş bulayım.
Fadime; aslında şu an aklıma geldi, şey.
Ahmet abi; evet söyle...
Fadime; senarist nasıl olur? Yani olur mu?
Ahmet abi; vay canına. Tabi ki olur, hem de çok güzel olur.
Fadime; tamam o zaman senarist.
Ahmet abi; ek bir meslek yapmak ister misin?
Fadime; yani aslında başlangıç için bana para kazandıracak bir mesleğe ihtiyacım var. ama sadece başlangıç için, ben öyle yorucu işlerde hep çalışamam.
Ahmet abi; a şey aslında aklımda bir şey var ama nasıl olur bilemedim; dedektif.
Fadime; evet bu çok mantıklı. Tam benlik. Hatta şey yapalım, senaristliği ek meslek yap.
Ahmet abi; oh tamam bu daha iyi oldu. Bakalım sistem sana ne kadar maaş verecek. Bende o sırada sana detaylardan bahsedeyim; bak canım bu işte pek belli iş giriş çıkış saatlerin olmaz yani gece yarısı bile gelmen gerekebilir. Bir de sen şimdi yeni sin ilk bir hafta normal bir şekilde uyuyup uyanman gerekecek bünyen alışsın diye. Ama sonra bir element var onu takı şeklinde bedeninde bulundurursan istediğin zaman uyumadan boyutlar arası geçiş yapabilirsin. Ve onu takarken ki en büyük şansınsa onu kullanırken bedenini de boyutlar arası taşırsın yani şu an sadece ruhun burada gibi bir şey.
Fadime; dur ne ama nesnelere dokuna biliyorum.
Ahmet abi; öyle değil o iş zaten ama her neyse, konudan şaşmayalım lütfen. Bak sistem aylık sana 5 binden aşağı maaş vermez ama herkesin de maaşı farklıdır hangi mesleği yaparsa yapsın. Yani aslında aynı mesleği yapanların arasında ya 1 ya 2 TL fark var. para birimimiz de TL bu arada...
Fadime; niye? Burada çok fazla ırk var. ve herkes kendi para birimini kullanmak ister.
Ahmet abi; öyle değil işte; burayı bulan kişiler böyle olsun istemişler, aman ne bileyim ben. Neyse soru sorma devam ediyorum. Burada hayatta kalmak zorundasın, ve en baş kuralımız; sakın kimseye belli etme. Buraya gelebildiğini, farklı bir hayat sürdüğünü yani. Ve her ayın 5 i senin maaş günün. Evet maaşın da geldi. Bakalım aylık ne kadar kazanacaksın; hazır mısın?
Fadime; hazırım...
Ahmet abi; 35 bin.
Meryem; oha, dedektiflik için baya iyi.
Fadime; gerçekten ÖYLE.
sesimi yükseltmiştim, ama inanamıyordum ben şimdi her ayın 5 inde düzenli olarak 35 bin TL maaş mı alacaktım? Süper bir şeydi bu.
Ahmet abi; ben ders programını cep telefonuna atarım. Bu arada bak gene tembih ediyorum lütfen annen bile olsa çaktırma tamam mı?
Fadime; tamam.
oradan çıktık her şey çok hızlı gelişiyordu ve daha yedi gün ben bu işten zevk alamayacaktım. Çünkü istediğim zaman gelemeyecektim. Oradan çıktıktan hemen sonra Meryem beni bir yere götürdü. İlayda bizi bekliyordu, sanırım burası yakınlarda ki bir parktı. Gerçi park mı değil mi pek çözememiştim ama neyse. O uçan şeylere binmiştik gene, niyeyse ısınamamıştım bu aletlere bir türlü. Oysaki otobüsten bir farkı yoktu.
İlayda; kanka biz şimdi seninle bir hastaneye gidelim, sağlığın nasıl. Bedenin bu düzensizliğe ne gibi bir tepki vermiş ona bir baktıralım.
Fadime; tamam.
şimdiye kadar bir tek o sakin davranıyordu. Bir tek o bana açıklama yapmıştı. O an aklıma geldi acaba mesleği neydi?
Fadime; kanka senin mesleğin ne?
İlayda; ben veterinerlik yapıyorum.
Fadime; ek bir mesleğin var mı?
İlayda; ya aslında polislik yapıyordum, çünkü veterinerlik için ön bilgi sistemi nedeniyle ilk bir ay basit işler yaparak polis oldum. Ama tabi ek meslek olarak şu an bir şey yapmıyorum.
Fadime; hım, peki ne kadar kazanıyorsun?
İlayda; benim maaşım her ay değişiklik gösteriyor ama 35-40 arası bir şey oluyor.
Fadime; vay hep mi böyle yani herkes bu şekilde yüksek maaşlar mı alıyor?
İlayda; ya yüksek maaşlar alıyoruz ama faturalar bile en aşağı 10 bin TL tutuyor. E bunun yemesi, içmesi, giyimi, gezmesi... ancak yetiyor. Yani bak aslında istesem bu paradan ben oldukça fazla arttırırım, ama gerek yok yani neden gezmeyip, pahalı çikolata yerine ucuzunu alıp para biriktireyim ki? Ney için yani her şeyin iyisi olsun mutlu olayım fazlası da olmasın gerek yok. Bak aslında dünyada bu yok. İnsanlar hep daha fazlasını istiyor, zenginlik için para için çalışıp çabalıyorlar...
Fadime; çok zengin olabilmek için sağlıklarını veriyorlar...
İlayda; sonra da sağlıkları için paralarını veriyorlar.
Fadime; ve hayat böyle geçip gidiyor.
İlayda; ve en nihayetinde hayatının en güzel zamanlarını harcamış oluyorsun. Ben zengin olmak falan istemiyorum. Ben nefes almak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum. İkisi farklı şeyler.
Fadime; katılıyorum.
İlayda; hadi gel hastane burası.
büyük görkemli bir yerin tam önünde indik o uçan şeylerden. Hızla içeri girdik. girişte İlayda birkaç belge verdi. Sonra birlikte asansöre bindik üst katlarda bir odaya girdik. Şok! Karşımda ki kişi benim en yakın arkadaşlarımdan olan duyguydu. Nasıl yani o bir doktor muydu? Harikaydı.
duygu; hoş geldiniz.
Fadime; hoş bulduk da kanka sen doktor musun?
Duygu; e yani biraz öyle oldu ama, evet.
İlayda; hadi bakalım, hızlı olalım.
Duygu; şimdi seni muayene etmem gerek. Gel şöyle otur.
Fadime; tamam.
hemen gösterdiği yere oturdum. Garip garip daha önce hiç görmediğim cihazlar tuttu üzerime. Sonrada tekrar yerime oturmamı istedi. Doktorluk bile ne kadar kolaylaşmıştı böyle bir şeyleri kendi anlamaya çalışmıyordu, bilgisayar anlıyor ve ona sunuyordu. Şimdi neden herkesi öyle kolay bir şekilde iş sahibi yaptıklarını anlıyordum. Çünkü bu yaptıklarını okuma yazma bilen herkes yapardı. Bilgisayarına bakarak "bir sorun yok. Gayet iyi görünüyorsun" bu güzel bir şeydi. O an İlayda ve Duygu sohbete daldı ben onları anlamıyordum, Türkçe konuşuyorlardı ama ben konuştukları şeye dair hiçbir şey bilmiyordum. O an aklımda dolanan bir soruyu sordum;
Fadime; siz ilk kendi boyutumuzda mı yoksa burada mı tanıştınız?
Duygu; biz ilk burada bir araya getirildik ve kendi boyutumuzda da bizi bir şekilde bir araya getirdiler. çünkü birlikte daha güçlüyüz. Daha da açık konuşacak olursak, eğer birimizin başı yanarsa diğerleri ona bir şekilde yardım etsin diye.
çok saçmaydı. E biri yanarsa öteki de yanacaktı. İlayda saati kontrol etti ve bana dönerek, "psikolog zamanı." Dedi. İkinci bir şok! Psikolog ne alakaydı? Bundan bahsetmemişlerdi.
İlayda; merak etme, bu daha iyi olacak.
başka bir yere gelmiştik şimdi. Ama sorun daha büyüktü "ACIKMIŞTIM" bu şu an her şeyden daha önemliydi.
Fadime; Allah aşkına yemek yiyelim lütfen.
İlayda; ben sana bir şeyler alıp geleyim, sende içeri geç zaten yabancı değil.
o an anlamıştım ki benim arkadaşlarımdan birisi psikologdu. İçeri girince bu gün kaçıncı şoktu hatırlamıyorum ama gene bir şok yaşamıştım. "METEHAN" ayağa kalkıp elini uzattı. İyi ağırlamak istiyordu. Şaka gibiydi, bizim Mete psikolog olmuştu. Boşta kalan elini sıktım ve gösterdiği yere oturdum.
Metehan; bir şeyler ister misin?
Fadime; İlayda getiriyor.
Metehan; peki. Nasılsın görüşmeyeli?
Fadime; çok iyiyim, baya alıştım buraya.
Metehan; güzel, sevindim. Şimdi öncelikle rahat olmanı istiyorum, burada konuşulanlar burada kalacak. Bir rapor çıkartacağım ama psikolojik durumun adına anladın mı? Yani özgür bir biçimde konuşabilirsin. Tamam mı?
Fadime; tamam. Zaten yakın bir arkadaşımın yanındayım anladın mı? İstesen de, istemesen de rahat olucam.
Metehan; bu süper, müthişsin. Tamam, o zaman bende rahat rahat sana soru sorabilirim değil mi?
Fadime; tabi ki.
Metehan; o zaman kolay bir soruyla başlıyorum. Burası hakkında ne düşünüyorsun? Beğendin mi?
Fadime; çok beğendim, hatta bayıldım. Ama bir şey sorabilir miyim?
Metehan; tabi ki.
Fadime; sen benle hep böyle nazik mi konuşcan? Hiç alışık değilim de.
Metehan; sana da yaranılmıyor. Ne istiyon daha işte güzel güzel konuşuyoruz.
Fadime; hah işte beni şöyle tersle. Ben buna alışığım oğlum.
Metehan; evet yazıyorum, "delirmiş"
Fadime; yok yok yazma öyle tamam tamam. Bak burayı çok beğendim, insanların kendi ayakları üzerinde durmaya erken yaşta başlamaları çok hoş. Yani ne bileyim çocuklar çalışacak, evlenecek yaşa gelene kadar şımartılıyor sonrada hayatta kalmaları zorlaşıyor. Evet ekmek buluyorlar ama zor oluyor. O nedenle bunu çok sevdim.
Metehan; tamam. Peki kendi boyutun hakkında ne düşünüyorsun.
Fadime; ben orayı da seviyorum. Tabi burası oradan daha iyi ama yok yok burası oraya bin basar. Baksana insanlar buraya ne güzel uyum sağlamış. Dünyada ise her şey karma karışık.
Metehan; yanılıyorsun kötülük insanların içindedir. hangi boyutta olurlarsa olsunlar kötülük ve iyilik her zaman bir savaş içindedir.
Fadime; ne olursa olsun. Burayı daha çok sevdim.
Metehan; anlıyorum. Peki buraya ilk geldiğinde ne hissettin?
Fadime; korktum, ve tabi ki rüya sandım.
Metehan; peki gerçek olduğunu anladığında?
Fadime; karmaşa, sadece karmaşa. Yada başka bir adı varsa o işte ama belli bir duygu hissedemedim.
Metehan; peki sence ilerdeki hayatın nasıl olacak? Düzen oturtabilecek misin?
Fadime; bilmiyorum.
Metehan; ya nasıl bilmiyorsun? Her şeye belirsizlikle yaklaşıyorsun. Nasıl bir rapor hazırlamamı bekliyorsun.
Fadime; ama bilmediğim şeyi nasıl söyliyim.
o sırada kapıdan içeri İlayda girdi. Elinde birkaç poşet vardı. sanırım çeşit çeşit yemek almıştı. Önüme poşetleri bırakıp çıkacakken Metehan durdurdu;
Metehan; kal İlayda kal. Zaten her şey belirsiz.
İlayda; nasıl yani?
Metehan; baya, her şeye bilmiyorum diyor.
Fadime; ya alt tarafı 4 tane soru sordun, onun da iki tanesine bilmiyorum dedim.
İlayda; ya Mete kızı sıkma ya.
Metehan; bana da bir şey aldın mı?
İlayda; aldım, gel.
Fadime; ya o bu değil de, Metehan sen nasıl psikolog olmaya karar verdin.
Metehan; öyle hoşuma gitti. Ama işte bilemedim senin gibilerle uğraşacam.
masada kebaplar, lahmacunlar, börekler, dürümler... her şeyden vardı. güzelce yedim.
Metehan; şimdi nereye gideceksin sen? İstersen bana gel.
Fadime; hayır. Atike bana şehri gezdirecek.
Metehan; iyi tamam hadi çıkalım. Gideceğiniz yere bırakayım sizi.
Fadime; ay İlayda buna ne olmuş? Bir beyefendi, bir centilmen.
Metehan; ha ha ha!
aşağı indik, otoparka geçtiğimizde basit bir araç bekliyordum ama güzeller güzeli parlak bir BMW bizi karşıladı. Bu kaçıncı şoktu. Arkaya geçip oturdum, İlayda da öne oturmuştu. Beni kocaman gösterişli bir yapının önünde indirmişti Metehan. Sanırım Atike beni burada bekliyordu. Burası bir AVM olmalıydı. İlerlerken arkamdan bir kol hissettim. Birisi benim kolumdan tutmuştu. Geriye doğru döndüğümdeyse Atike olduğunu fark ettim.
Atike; ne haber kız?
Fadime; iyidir, senden?
Atike; benden de iyidir. Hadi hızlı ol şehir çok büyük.
hızlıca beni çekiştirerek bir yere götürdü. Önümüzde lüks bir BMW duruyordu. Atike ye dönüp ne iş yaptığını sordum bana bu yanıtı vereceğini hiç düşünmemiştim oysaki; "voleybol öğretmeni" vay canına, diye geçirdim içimden.
Atike; özel öğretmenlik yapıyorum ben.
Fadime; kanka burada küçük çocukların bile bir işi var. sen kime çalışıyorsun.
Atike; bak insanlar çalışabilirler ve bu onların hayatlarını yaşamalarına engel değil. E nereden başlamak istersin? Önce en pahalı restoranların olduğu yere gidelim mi? Orada en zenginler vardır hep.
Fadime; ya ben anlamıyorum, neredeyse yattığınız yerden para basıyorsunuz sizden daha zengini var mı?
Atike; tabi ki var manyak. Olmaz olur mu?
Fadime; bas gaza o zaman ne duruyorsun?
hızlı araba sürüyordu. oldukça ustalaşmıştı belli ki bu işte. Oraya vardığımızı fark ettim sokakta renkli ışıklar, güzel kokular, şık kıyafetli insanlar... karşıda tanıdık bir yüz gördüm ve tekrar ama tekrar şoklara girdim. Onun burada ne işi vardı? ov o çok zengindi.
Fadime; Atike daha demin ki gördüğümüz kişi Fırat dı değil mi?
Atike; evet, korna çaldım hatta sağır mısın?
Fadime; ne iş yapıyor o?
Atike; elektronik mühendisliği.
Fadime; oha. Ciddi misin sen?
Atike; evet.
Fadime; vay anasını...
Atike; hadi in bakalım, daha gezeceğimiz çok yer var. önce yemek.
Fadime; tamam.
arabadan indim. Çok şık bir yerdeydik. Yemeğimizi yerken etrafı inceliyordum. Garip hissettiriyordu burası. Orada biraz dolaştıktan sonra tekrar arabadaydık.
Atike; seni partilediğimiz yere götüreyim mi?
Fadime; evet süper olur.
gittiğimiz yer çok iyi bir yerdi. Burasıda çok elit bir yerdi. İçeride isteyen şarkı söyleyebiliyordu.
Fadime; Atike, şarkı söylesene.
Atike; yok ya, boşver.
Fadime; ya hadi ya beni kırma. Lütfen.
Atike; iyi am tek seferlik, yeni geldin diye.
Fadime; evet evet aynen.
Atike; boğazında düğümlenen hıçkırık olayım, unutma beni unutama beni, gözünden damlayamayan göz yaşın olayım, unutma beni unutama beni, gölgen gibi adım adım her solukta benim adım, ben nasıl ki unutmadım sende unutma beni, unutama beni... (Esmeray-unutma beni)
şarkı bittiğinde herkes hayranlıkla Atike ye bakıyordu. Sesi gerçekten çok güzeldi. Daha sonra beni; Paris sokağına, balıkçılar sokağına, müzisyenlerin ortalıkta dolandığı yarışmaların olduğu yerlere falan götürdü. Çok eğlenmiştim, hatta hayatımda hiç bu kadar eğlenmemiştim herhalde. O gece onun evinde kaldım. Tabi gözümü açtığımda tekrar evde, yatağımdaydım. Ama anlamadım o gün okulda da sürekli uyumuştum. Bizimkiler de sanırım neden olduğunu bildikleri için beni idare etmişlerdi. Bense neden olduğunu gerçekten bilmiyordum. Ama sonradan aklıma geldi, bir yerde gözümü kapattığımda çok geçmeden diğer yerde uyanıyordum. Buda sanırım bir hafta yani 7 gün öyle sürecekti, sonra Ahmet abinin dediği o elemente kavuşacaktım. Ve o zamana kadar belli ki ancak böyle uyuyabilirdim okulda. Ancak anlamadığım şey okulda uyurken orada uyanmıyordum, sadece uyuyordum. En arkada rahat rahat uyurken çoktan çıkış gelmişti, güç bela eve gittikten sonra kendimi yatağa attım. Ama çok geçmeden o tüm yatakların bulunduğu yerde uyandım. Bu sefer yavaş yavaş çıktım o yerden. Beni kapıda duygu bekliyordu.
Duygu; nerdesin sen ya bak hala uyuyorsun. Bu gün okul yok dinlenebilirsin ama uyumadan.
Fadime; bu gün Çarşamba, niye okul yok?
Duygu; senin ve benim yok. Bu gün bendesin hadi gel gidelim.
hızlıca beni evine götürdü. Onun evi oldukça geniş, aydınlık ve ferahtı. Şık ve sade bir dekorasyonu vardı. kendimi koltuğa attım. Kalkamadım. Öğlene kadar uyumuşum, uyandığımda duygu ve yanında birisi vardı. daha da ayılınca bunun İsmail olduğunu fark ettim. Masanın başında bir şeyler konuşuyorlardı. Beni fark ettiler;
İsmail; günaydın Fadime.
Fadime; günaydın.
Duygu; amma uyudun ha.
Fadime; biraz uyumuşum evet.
Duygu; biraz mı? Öğlen oldu. Neyse aç mısın? Demicem, açsındır.
Fadime; eh yani biraz.
Duygu; hadi gel bende bir şeyler hazırlayayım.
İsmail; e Fadime, buraları beğendin mi?
masaya geçerken sorusunu yanıtladım;
Fadime; evet. Hem de çok beğendim.
İsmail; bu güzel. Ne meslek seçtin bu arada?
Fadime; dedektif. Ek mesleğimde senaristlik.
İsmail; ov güzel. Bende baş hekimlik yapıyorum. Duyguyla aynı hastane de.
Fadime; iyiymiş.
yemekleri yedikten sonra evden çıktık. İsmail in arabasına bindik" Mercedes" burada en kötü araba bunlardı herhalde.
Fadime; burada arabalarınız uçmuyor mu?
Duygu; uçuyordu, eskiden. Uçan arabalarımız vardı. ama gökte de kazalar oluyordu ve bu çevreye daha çok zarar veriyordu. Bir gün tüm uçanları toplayıp bir yere koydular ve kimse yerini bilmiyor. Onun yerine bunları kullanıyoruz. E bunlar da idare eder tabi ki.
Fadime; iyiymiş.
kocaman bir mağazanın önünde indim artık alışmıştım. hiçbir şey beni etkilemiyordu. Dün gece Atike nin götürdüğü yerlerden sonra...
çok gösterişli şeyler seçmiştim, bayılmıştım doğrusu aldıklarıma. Yumuşacık ve lila rengi tonlarında bir koltuk takımı, kocaman bir televizyon, lila rengi bir televizyon ünitesi, lila rengi kelebeklerle dolu bir yemek masası, çift kişilik geniş rahat bir yatak, beyaz ders masası, beyaz gar dolap, makyaj masası, beyaz eşya takımlarım... evimi çok güzel dekore etmiştim giriş ve salona lila ve beyaz hakim olacaktı. Mutfağımda beyaz ve altın rengi hakim olacaktı ve yatak oda mı da daha renklendirmeyi planlıyordum. Çok güzel olmuştu. Oradan çıkıp yemeğe gittik.
İsmail; ya o bu değil de, sen ve lila rengi ne alaka ya?
Duygu; bende şoklardayım.
Fadime; bak, aşko kuşko bir kız değilim. Ama bunu renkler belirlemiyor.
Duygu; evet ya, renkler ve zevkler tartışılmaz.
İsmail; haklısın.
yemeği yiyip eve geçtik. İsmail bizi bırakıp gitmişti. Ben artık yeni bir hayata başlıyordum, hayallerimde bile düşünemeyeceğim şeyleri yaşıyordum. Beni için yeni bir başlangıçtı tüm bunlar. beni fırtınalar, kasırgalar, depremler... kısacası felaketler bekliyordu...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 22, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

OKULUN İLK GÜNÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin