Minho ve jisung ortaokuldan beri en yakın arkadaşlardı. Kötü günde iyi günde hep beraberlerdi. Ama son zamanlarda jisungun kalbinde sıkıntılar çıkmaya başlamıştı, doktorlar da her an bir şey olabilir endişesi ile jisung tamamen iyileşinceye kadar hastaneye yatışına karar vermişlerdi.
Minho da elinden geldiğince yanına gidiyor, her gittiğinde de lavanta getiriyordu.
Jisung da yanı başındaki çiçeklere gözü gibi bakıyordu, ama eninde sonunda soluyorlardı.
Bir de yanında günlük gibi kullandığı bir defteri vardı jisungun, her şeyini oraya yazardı ve kimseye göstermezdi. minhoya bile.
Kafasına bir şey takıldığında yada sıkıldığında hep defter elinde olurdu, ya bir şeyler karalardı yada yazardı.
Minho da buna alışmıştı artık, yıllar önce başlamıştı bu alışkanlığı. Sohbetin ortasında defteri çıkartıp bir şeyler yazıyor, sonra geri çantasına koyuyordu. Ama bu zamana kadar ne içindeki yazılanları jisung söyledi, ne de minho görebildi.
Üniversitede ilk yılını okuyordu minho, jisung ise gidememişti kalp sorunları yüzünden.
Minho her okul çıkışı gelir, ne yaptığını anlatır, öğrendiği yeni şeyleri de jisunga öğretip giderdi.
Sık sık lavanta getirirdi minho,
Hep lavantalı parfümler ve vücut losyonları kullanırdı. Aynılarını da jisunga getirirdi, çünkü lavanta kokusunu severdi jisung. Okuması için getirdiği kitapların arasına kurumuş lavantalar olurdu. Minho bilerek koyardı onları oraya. Sonra unutmuş gibi yapıp gülerdi.Yıllar geçti, kurumuş lavantalar birikti. ama jisung hiç birini atmadı.
Minho üniversiteyi bitirmişti, jisung'a da söz vermişti, iyileştiği zaman sınava beraber hazırlanacaklardı, ilk gün bizzat kendi götürecekti üniversitenin kapısına.
Minho yine jisungun odasına gelmişti, ama jisung yoktu. Hemen jisung ile ilgilenen hemşireyi çağırdı minho, korktuğu başına gelmemişti, balkona hava almaya çıkmıştı jisung. Odanın balkonuna baktı minho, sandalyede oturup defterine bir şeyler karalıyordu. Üstündeki ceketi çıkarıp balkona girdi, ceketini jisungun sırtına attı ve üşüyüp üşümedeğini sordu. 'üşümüyorum ama yine de saol.' Demişti jisung. Hayır, üşüyordu, donuyordu hatta.
Belki donarak ölürüm düşüncesi ile çıkmıştı balkona.
Minho jisungun elini tuttuğunda elinin buz kestiğini anladı, hemen jisungu içeri aldı, yatağına yatırıp üzerini örttü ve odanın sıcaklığını arttırdı.
Odanın sıcaklığı en düşükteydi, minho küfür etti içinden. Böyle bir muamele gösterilmemeliydi hastalara, boğucu beyaz duvarlara ek olarak soğukluk. Deli hastanesine benzetmişti minho burayı.
"Bu odanın sıcaklığı neden en düşükte, ne yapmaya çalışıyor bunlar?"
Minho jisungun yanına gitmişti ve tekrardan ellerini tutmuştu.
"Ellerin buz kesiyor, neden balkona çıktın ki? Ölmek mi istiyorsun!"
Minhonun yanağından bir damla yaş akmıştı. Jisung minhonun yanağındaki ıslaklığı silip iç çekmişti.
"Evet. Ölmek istiyorum minho."
Minho jisungun ellerini daha da sıkmıştı.
"Deme şöyle şeyler. Ne demiştim ben sana?"
"Biliyorum ama olmayınca olmuyor işte minho."
Minho anlamaz gözlerle jisunga baktığında jisung devam etti sözlerine.
"Herkes gençliğinin baharını yaşayıp üniversiteye giderken, dışarıda arkadaşlarıyla kahve içerken, ben burada kısılıp kaldım. Ne dışarı çıkabildim, ne de üniversiteye gidebildim. Ama çok da kötü hissettirmiyor biliyor musun? Çünkü yanımda sen varsın."
Minho göz yaşlarını tutamadı ve ağlamaya başladı. Arkadaşının bu duygusal konuşmaları içinde biriktirdiği üzüntüyü ve öfkeyi göz yaşlarına çevirmişti.
Boğazında düğümlendi kelimeler, ama sonunda konuşmayı becerdi minho.
"Hiç bir zaman yanında olamadım, her gün, sadece bir kaç saatliğine. Her an sana bir şey olacak duygusu ile yaşamak çok kötü. Çünkü bu hayattaki tek sahip olduğum kişi sensin. Ne arkadaşım var, ne de bir ailem. Ama sen hepsine bedelsin han jisung."
Göz yaşlarını silip cebinden bir el ısıtıcısı çıkardı minho.
"Al, ben kahve almaya gidiyorum, hemen döneceğim."
Odadan çıktı minho, kafeterya yerine lavaboya gitmişti, yüzünü yıkamıştı Ve kendine çeki düzen vermişti.
En sonunda kafeteryaya indi, jisungun en sevdiği çikolatayı aldı. kendine de kahve.
Sonra odaya geri çıktı. Jisung uyuyordu. Çikolatasını jisungun yanındaki komidinin üstüne koydu.
Jisungun yanına bir sandalye çekti ve onu izlemeye başladı.
"Keşke seni buradan çıkarabilsem."
'Çok isterdi jisung' Diye düşündü bir an. Denizde birbirlerine su sıçratmayı, karınlarına ağrı girene kadar gülmeyi, kumlara birbirlerini gömmeyi. Çok isterdi.
Birlikte tatile çıkmak istiyorlardı her zaman, ama bir türlü o gün gelememişti. Yine verdikleri onlarca imkansız söz olarak kalmıştı bu söz de.
"Her ne kadar istemesem de, görüşürüz lavanta güzelim."
jisungun anlına bir öpücük kondurmuş ve çıkmıştı hastaneden.
Kaskını taktı ve motoruna bindi. Jisung bayılırdı motorlara, hep motorlar hakkında bir şeyler söylerdi. Motorun üstünde saçlarının rüzgarda savrulmasını, tişörtünün içine dolan hava ile heyecanlanırdı ve çok hoşlanırdı bundan. Bu motoru jisung hastaneye yatırılmadan 5 gün önce almıştı ve ilk işi jisungu yeni motoru ile gezdirmek olmuştu. Onun yüzündeki gülümsemeyi ve heyecanı görmek inanılmazdı onun için.
Şimdi ise yanlız bir şekilde dönüyordu evine.
Aklında sabah izin alıp jisungu bir sahile götürmek vardı. Evet, bunu yapacaktı. Çünkü son zamanlarda solan gülümsemesini bir kez olsun görmek isterdi.
~~~
Nasıl olmus??
Her cumartesi yeni bölüm gelecek
Kendinize iyi bakın💐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavanta Güzelim / Minsung
Fanfiction"seni o lanet çiçeklerden bile daha çok seviyorum minho." ♪~