Minho minjiyi aradı ve ayrılmak istediğini söyledi, minji her ne kadar vaz geçirmeye çalışsa da minho kararlıydı. En sonunda ikisi de biraz ara verme konusunda anlaşmışlardı. Aslında canından çok seviyordu minjiyi. Ama jisungun hissettiklerini öğrenince kendini suçlu hissetti ve ara verme kararı verdi.Tekrardan dün akşam yaptığı gibi jisungun ona verdiği defteri açtı. İçinden bir sayfa düşmüştü kucağına, sayfayı yavaşca aldı ve açtı.
İçinde bir sürü mekan ve restoran ismi bulunuyordu. Neredeyse hepsinin altında ise 'minho ile git' yazıyordu. Bazılarının üstü karalanmıştı, bazılarının ise altı çizilmişti.
Düşen sayfayı bir kenara koyup diğer sayfalara baktı.
Bir sayfaya sadece bir kelime yazılmıştı.
Seni o lanet çiçeklerden bile daha çok seviyorum minho.
Altında ise kitabın arasında kurutulmuş lavantalar vardı. Minho kurumuş lavantaların arasından görülen, çizildiği çok belli olan bir göz gördü, lavantaları çizimi görebileceği şekilde kaldırdı, lavantaların şekli ve rengi ile boyanmış olan kendi portresine baktı.
O kadar özenli çizilmişti ki, geçen motordan düştüğü için patlayan kaşı bile çizilmişti. Her ayrıntısına kadar, en küçük kirpiğine kadar çizilmişti.
'o kadar detaylı mı bakıyordu bana?' diye düşündü minho. Kendine lanetler saydırıyordu neden bu zamana kadar anlamadı diye.
Sonra başka bir sayfa açtı. Gününü anlatır gibi yazılmış bir yazıydı.
Bugün minho geldi. Bana derste öğrettiklerini anlattı ve anlamış mıyım diye minik bir ödev bırakıp gitti. Çok eğlendim, o bu kadar heyecanlı anlatırken çok komik ve tatlıydı. Keşke ona karşı beslediğim duygularımı anlasa, Aptal şey.
Sonra bir başka sayfaya çevirdi, içi içini kemiriyordu. Acaba başka ne yazmış olabilir diye.
Sayfaları karıştırırken bir sayfaya denk geldi. Bu bir veda mektubu değildi, teşekkür mektubu da değildi. İçini döküyordu sadece. Minhoya veya hiç kimseye dökemediği içini cümlelere sığdırıyordu.
Verdiğin lavantaların hepsi kurudu minho. Tek tek yok olmaya başladılar. Ama en kötüsü de ne biliyor musun? Yanımda değilsin. Çok soğuk burası, yapamıyorum sensiz. Ölürken bile aklımda sen varsın. Sakın yanıma gelmeye çalışma, devam et hayatına. Seni seviyorum hayatımın aşkı. Buna aşk denirse tabii. Sende beni seviyor muydun acaba?
Hatırlıyor musun? Öptüğün çiçekleri vermiştin bana. Çok saf olacak ama, seni her özlediğimde o çiçekleri öpüyorum. O yüzden kurusa bile oradaydı o çiçekler. Hep lavanta kokardın bir de. Bana mı öyle geliyordu? Yoksa bilerek mi yapardın? Tekrar söyleyeceğim, seni seviyorum. Sana söyleyemediğim lafı buraya söyleyince bir ifade etmiyor, ama çok saol. Belki bir gün. Tanrının yanında buluşuruz. Lavantalar için teşekkür ederim.
Han jisung.
Minho defteri kapatıp evinin balkonuna çıktı. Bir sandalye ve küçük bir sehpa sığacak kadar alan vardı.
Minho usulca sandalyeye çıktı. Zaten açık olan balkon camına tutunuyordu, tek dalı oydu. Aynı hayata karşı tek sevincinin jisung olması gibi.
Telefonunun notlar kısmına 'her şey için özür dilerim. Umarım beni anlarsınız.' yazıp kendini ölümün tatlı kollarına bırakmıştı.
Biz birbirimiz için yaratılmıştık han jisung. Ve ben bunu göremedim. Şu an yaptığım için beni affet. Tanrım, beni onun yanına ulaştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavanta Güzelim / Minsung
Fanfiction"seni o lanet çiçeklerden bile daha çok seviyorum minho." ♪~