XXXIII

468 40 86
                                    

4 Mayıs 2023, Perşembe'

Lee Felix

Şu anda kahvaltı masanın dört sandalyesinden üçünü dolduran ben, Hyunjiin ve Minho bir araya gelip gelebilecek en garip üçlüydük.

Aslında sabah tuvalete kalktığımda abimin sessizce kaçmaya çalıştığını fark etmiş ve geceki rezilliği açıklamadan hiçbir yere gidemeyeceğine dair zararsız tehditlerimi art arda sıralayınca tamamen huysuz bir surat takınıp kollarımı önünde bağlayarak koltuğa oturmuştu.

Arada bir oflayışı, ayaklarıyla sıkıntıdan ritim tutmaya başlamasıyla birleştiğinde basit kahvaltı sofrasını kurmayı bitirmek için hızlanmıştım. Bu süre içerisinde ne kadar dünün konusunu açsam da bir türlü cevabımı alamamıştım, ağzını bıçak açmıyordu resmen.

Mutsuz suratı, benim Hyunjin'i uyandırıp kahvaltıya çağırmamla daha da düşmüş ve artık huzursuzluk da eklenmişti yüzüne. Hyunjin ise peynir dilimlerinden birini çatalına takıp ağzına götürürken ifadesizdi, tamam, onları aynı ortamda tutmak iyi bir fikir değildi ancak abimi öylece bırakamazdım.

Jisung ile aralarında her ne yaşandıysa burada konuşmayacağı belliydi, tek istediğim alkolden -gece kustuğundan artık o bile yoktu- başka bir şey olmayan midesine iki lokma yemek girmesiydi. Sonrasında onunla birlikte evden çıkacak ve yalnız konuşacaktım, Hyunjin'in eski sevgilisinin yeni aşk(?) hayatını bilmesi lüzumsuzdu.

"...eskici, eskici geldi efendim..."

Yanımdaki beden kıkırdadı, son on dakikadır verdiği ilk tepki olunca başımı sola çevirip ona baktım, o ise benim karşımdaki ve onun sağ çaprazdaki abime bakıyordu doğrudan.

"Pişt." diye ona seslendi, kaşlarımı çattım. "Verelim mi seni eskiciye."

Minho'nun tabağındaki boş bakışları ona tırmandı, alayla gülen suratını turladı ve boş bakışları yeniden tabağına döndü. Algılamadığı belliydi, aklı burada değil çok daha başka yerlerdeydi. Hyunjin de fark etmiş olacak ki üstelemeden yemeğine geri döndü, sinirli durmuyordu bu yüzden endişe etmiyordum. Minho'yu takmıyordu, salmıştı ve bu hoşuma gitmişti çünkü geç bile kalmıştı.

Yanağımı çatal tutan elimin tersine yaslayıp diğerini de onun dizine koydum, şaşkın bakışları bana çevrilince sırıttım. Elimi, parmaklarımı eşofmanın üstüne sürte sürte biraz daha üste çıkartıp bacağının iç kısmını hafifçe okşadım, ağzına dilimlenmiş salatalıklardan tıkıştırdı aceleyle. Kızarmış kulaklarını artık onları kapatamayacak kadar kısa olan saçları tarafından ele veriliyordu.

Daha fazla zorlamayarak elimi çektim, sessizce karnımı doyurmaya devam ettim. Sıkıcı sessizlik bir sis gibi üzerimize çökmüş uğursuzca aramızda dolanıyordu, sofradan ilk kalkan Minho oldu. Pek bir şey yememişti. Buraya daha önce geldiğini bildiğimden lavabonun yerini sormadan bulmasına şaşırmadım, şaşırmak isterdim...

Mutfakta yalnız kaldığımızda Hyunjin derin bir nefes aldı, seslice geri bıraktı ve fark ettim de, o buradayken nefeslerini bile sessiz alıyordu.

"Neden durup dururken öyle bir şey yaptın?" diye sordu merakla, yüzü gülüyordu.

"Niye, rahatsız mı oldun?"

"Olmadığımı biliyorsun." diye mırıldandı, biliyordum.

Vücudumu tamamen ona çevirip ellerimi oturduğu yerin kenarına koyarak öne doğru eğildim. "Hoşuna gidiyordu yani?"

Burun kıvırdı ama gülümsüyordu. "Belki."

"Belki?"

"Belki evet."

dlmlu ↬hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin