XXX

563 42 25
                                    

15 Nisan 2023, Cumartesi'

Hwang Hyunjin

"Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmi- hayır seviyor basbaya, bozuk bu çiçekler. Bakmıyorum bir daha çiçek falı falan, hem papatya dediğin aşk çiçeğidir ne demek çift sayıyla bitiyorum? Of, keşke sevmiyor ile başlasaydım..."

Eskiden bembeyaz taç yaprakları olan papatyayı yalnızca ortadaki sarı kısmı kalana kadar elinde teker teker yolarken sessizce kendi kendine konuşan sevimli sevgilimin her seferinde sevmiyorla bittiği için eğilip bir diğerini koparttığı sekiz bitkilik katliamı, onun beni fark edemeyecek kadar dalıp gittiği bankın arkasından dehşetle izledim.

Sırtını yasladığı yerin iki yanına ellerimi koyarak boynuna yaklaşıp nefesimi hafifçe kulağına üflediğimde korkudan yolunmuş çiçeği düşürdü, omuzları refleksle havalanmış ve başını sağında kalan bana çevirmişti. Bununla beraber gri boyası iyice akmış ve yerini eski sarısına bırakmış saçları burnuma değerek çiçekli parfümünün kokusu bana ulaşmıştı.

Tekrar tekrar koklamak isteyeceğim kadar güzel ve huzur vericiydi. Artık beni durduran hiçbir şey olmadığından önce yanağına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktım, sonra da kollarımı arkasından boynuna sarıp sarılırken saçlarına yasladım burnumu, öylece durup soluklandım. Bu sırada o da bir eliyle boynundan sarkan bileğimi tutmuş, bilekliğimin minik boncukları ile oynuyordu.

"Ne zaman geldin?" Sesi gülümsediğini belli eder gibiydi, bakmasam bile anlayabilirdim şu an dudaklarının heyecanla kıvrıldığını.

"Bir caniye aşık olduğumu anlayacak kadar önce geldim, tatlı suratının arkasında gizlenen gerçek yüzünü gördüm yani."

"Tüh," dedi kıkırdayarak, "...seni de aynen böyle parçalarına ayırıp siyah bir poşete koyduktan sonra ortada delil kalmasın diye çöpe atıp yakılıp kül olmaya terk etme planlarıma yazık oldu desene."

"Oradan geçen insanlar cesedimin kokusunu almayacaklar mı peki?"

Omuz silkti. "Ara ara gelip oda spreyi sıkarım, poşetini de vanilya kokulu olanlarla değiştiririm, bulunmaktan korkuyorsan tabii."

Mantıksız savunmasına güldüm, kollarımı boynundan ayırıp sarılışıma son verdim. Önüme geçip yanına koyduğu ve kıyafet çantası olduğunu tahmin ettiğim koca çantayı sırtıma taktım.

"Kaç günlük eşya aldın, bu ne böyle? Kalmaya geliyorum diye bana mı taşınıyorsun yoksa." Cidden ağırdı bu arada.

"Ne olur ne olmaz, pimpirikliyim de ben biraz." dedi dudaklarını büzerek ve bakışlarım bir anlığına oraya, dün öptüğüm dudaklarına, kaydı. Zor da olsa gözlerine geri çıkarttım, çok güzel bakıyordu. Hala oturur vaziyette olduğu için başını yukarı kaldırmış, koyu kahvelerini üzerime dikmişti. Arada bir kirpiklerini kırpıştırıyor, asla kalkmaya yeltenmiyordu.

"Aynen, üç gündür görüyorum senin birazını." Sırtımdaki çantayı ona gösterdim, karşılığında bana sırıtmakla yetindi.

Açık mavi renkteki bol paçalı yüksel bel pantolonu, arkasını içine atıp önünü salaş bıraktığı beyaz ve çokça kedi içeren baskılı bol tişörtünün üstüne giydiği kot ceketi ile onu betimleyebileceğim en iyi kelime sevilesi olurdu sanırım. Hem de kimseler görmesin diye onu kendi içimde saklamak isteyeceğim kadar sevilesi bir varlık.

Öyle ki çenesine parmaklarımı sarıp biraz daha kaldırdığım yüzüne doğru eğilirken dudağının kenarına kampüsün bahçesinde bıraktığım öpücüğü haklı çıkaracak derecedeydi bu isteğim.

dlmlu ↬hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin