( 1920, Britanya, London, Wandsworth Kasabası. )
🪷
Burası Lotus, Wandsworth Kasabası'nın en ünlü çiçekçi dükkânı. Ölüleri diriltecek çiçeklerin burada yetiştiğine inanılan, bazen de diriyi öldürecek, milyonlarca nefesin gezdiği bu şehirde en güzel kokulu çiçeklerin bahçesiydi Lotus. Ölümsüz menekşelere rastlayabileceğiniz misal, en korkusuz nergizlerin burada tomurcuklandığı; birinin acısını dindirebilecek o mucizevi zambakların yetiştiği büyülü bir yerdi.
Ancak Lotus'un neredeyse bütün Wandsworth kasaba halkının bildiği ve oldukça merak uyandırıcı bir gizemi varmış, bu çiçekçi dükkânında daha önce lotuslara hiç rastlanmamasına rağmen her sabah bütün caddeyi buram buram bir lotus kokusu sararmış. Etrafta dolaşan alfaları cezbedip buraya çeken, cennet tanım ettikleri kadar varsa eğer, öylesine de cennetsi bir kokuymuş ki, bu nedenle Lotus adını vermişler dükkâna güya, kasaba halkı kendini inandırmış buna.
Mucizevi çiçeklerin yetiştiği bu dükkânın sahibi olan genç omega ise, bir sabah Lotus'un ortasındaki masanın tam karşısında otururken solan kasımpatılara baktı; titrek bir nefes verip ince parmaklarıyla üzerindeki kahverengi önlüğünün cebinin içindeki makası kavradı. Kuru ve rengi solmuş yaprakları budamaya başladı önce, budarken gülümseyip taç yapraklarını hafifçe okşadı elleriyle. Çiçekleri seviyordu, ona ölümü hatırlatan çiçekleri; şayet insanoğlu, mezarları da süslemez miydi en güzel çiçeklerle? Ölülere armağan ederdi onları, sanki bu bir marifetmiş misali, sanki gittikleri yer cennetmiş gibi. Kendilerini kandırmayı seven bu fütursuz insan yığınının arasına karışmış genç omega, onlara mezarları süslemeleri için en güzel çiçekleri satmaya başlamış bir vakit evvel. Sonunda o da, kendilerini kandıran o zavallı insan yığınından farksızmış artık.
Sonra bir vakit Lotus'un kapısının gıcırtısı dükkânın içinde yankılandığı vakit içeriye baharın serin esintisi giriverdi, çiçekçi Choi Beomgyu bir karşılaşmamın bütün yaşamını değiştireceğinden bihabersiz bir biçimde ensesinde topladığı uzun kahverengi saçları gözlerinin önüne düşerken işittiği adım sesleriyle kafasını kaldırmıştı. "Hoşgeldiniz." Dedi, neredeyse dükkâna gelen herkese sunduğu o sıcak ve nazik gülümsemesi belirirken çehresinde; görüş açısına giren genç bir alfa sebebiyle elleri bir anlık telaşla iki yanına düşmüştü.
İrisleri karşısındaki adamın siyah saç tutamlarından başlayarak usulca yüzüne indi, ardından beyaz takım elbisesinde gezindi. Uzun boyu ve kar misali teniyle, zevahiri ölüm çiçeğini anımsatan bu genç lordun çehresindeki bakış, omeganın hafifçe kafasını eğip dudaklarını yalamasına neden oldu. Onunla kurduğu kısa bir göz teması tüylerini ürpertti, bakışlarını kaçırmadan edemedi. Zira karşısında duran alfanın burnuna değen ve bütün Lotus'u ele geçiren, kahveyi anımsatan odunsu kokusu dizlerinin titremesine sebep olmuştu. Nasıl sakin kalabilirdi ki o buradayken?
Lord Terry Kang buradayken?
Wandsworth'un en zengin ailesinin tek alfası. Şimdi elinde siyah bastonuyla çiçekçi dükkânını göz ucuyla seyir ederken, Beomgyu ellerini önünde bağlayıp arkasına dönüp de her an kaçmaya hazır bir kedi misali ürkekçe bekledi. Her gün burada onlarca alfa ağırlasa da, Lord Kang onun görmezden gelmeye cüret edemeyeceği tek alfaydı, çünkü o; milyonların nefes aldığı bu koca şehirde, Beomgyu'nun nefesini kesen tek insandı.
Lord sessizce dükkânın içinde adımlarken etraftaki çiçeklere göz attı önce, ardından kan kızılı irisleri bahçedeki yaseminlerde gezinirken parladı, onu uzaktan seyreden çiçekçinin farkında olmadan iki yana kıvrıldı usulca dudakları. ''Ne buyurursunuz lordum?'' Diye sordu, kahveyi anımsatan ağır feromonu Lotus'un her bir yanını kaplamışken onun karşısında dizleri titrese de dimdik durmaya çalıştı omega. Zira başını döndüren bu kokuyu ne kadar görmezden gelebileceği ise bir o kadar meçhuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lotus kokan ölümler ❁ taegyu
Fantasy"Hiç duydunuz mu lordum? Lotus kokarmış bazı ölümler." → omegaverse. → mini fic.