Bir çok insan, Akhilleus ve Patroklos'un hikayesini hala eski haliyle biliyordu. Her ne kadar dönemler geçmiş, düşünce şekilleri değişmiş ve gelişmiş olsa da insanların birbirine karşı duyduğu sevgi eleştirilmeye devam ediyordu. Bir kadın ve erkeğin yaşadığı sevgi bile eleştirilirken, hemcinslerin eleştirilmesi zaten olasıydı. Ancak bunlardan doğan ölümler, işkenceler ve zorbalıklar dünyanın hiçbir yerine sığdırılamazdı.
Rehber etrafındaki topluluğun üzerinde gözlerini gezdirdi. Akhilleus ve Patroklos'un hikayesinden etkilenip etkilenmediklerine, kaçak çocukla birlikte hikayenin ne kadarını onlara geçirebildiklerine baktı.
Ufak tebessümler, birbirine bakıp o ne tepki veriyor diye merak edenler, hikayenin devamını merak eden meraklı gözler ve bir iki memnuniyetsiz surat.
Rehberi gülümsetmişti bu duruma. Bir insana bile bir şey katmak önemliydi onun için. Yaptığı iş belki kulağa basit geliyordu; eserleri gezdirip hikayelerini anlatmak. Aslında hep bundan daha fazlasını yaptığını hissetmişti ve bunu insanların da görmesini istiyordu. Geçmişteki hikayeleri anlatmak düşünüldüğünden daha önemliydi.
Tarihimizi bilmek, yaşadıklarımızın nedenini öğrenmek, kültürümüzü korumak. Çıkarılacak dersleri görmek, bunları değerlendirmek ve hayatımıza sentezlemek önemliydi.
"Akhilleus ve Patroklos'un hikayesini de bitirdiğimize göre, heykeltraşımızla karşısındaki kaçak çocuğun neler yaşadığına devam edelim."
Heykeltraş çok kısa bir süre içinde bu çocuk için neler yapabileceğini düşündü. Onu nasıl koruyabileceğini, ne şekilde saklaması gerektiğini, ne zaman onu görebileceğini... Yapacakları konusunda emin değildi ancak emin olduğu başka bir şey vardı; onu korumak.
Kendisi her zaman sevgiye ve saygıya önem göstermişti, en hassas olduğu konu da aynı zamanda bu duygulardı. Doğru bildiği şeyleri savunmaktan hiçbir zaman geri durmamıştı ve şu anda da bu çocuğun bir suçu olmadığını düşünüyordu. Aynı zamanda bunu savunacak cesareti de vardı. Hatta ne zaman karşısındaki bu zarif çocuğun yüzüne baksa, ne tuhaftır ki biraz daha artıyordu içindeki cesaret. Anlam veremediği bir durumdu içinde bulunduğu fakat o kadar hoş bir hissti ki eşelemeye gerek duymamıştı. Mümkün olduğunca çok, bu hisle bir olmak istiyordu.
"Burada, benimle kalacaksın. Tan atmaya başladığında çıraklar da hazırlanır ve yavaş yavaş buraya toplanır. Herkes kendi ilhamıyla baş başa kalır, birbirini rahatsız etmez. Ben onları kontrol etmek için inmediğim sürece, çalışırken benim yanıma gelmezler. Bu yüzden yanımda güvende olacaksın."
Kaçak çocuğun içi, tarifsiz bir güven ve sıcaklıkla doldu. Sadece saatlerdir tanıyor olduğu bu adama böyle bir güven beslemesi anlamsız ve yanlış olsa da kendisine engel olamıyordu. Yalnızca onun yanında durmak bile kendisini güvende hissetmesini sağlamıştı. Kelimeleri, sakinleştirici ses tonu, onu yüksek kesimde gösteren giyimi ve o düşünceli davranışları... Şimdiden kendisini koruma altına alınmış gibi hissediyordu.
"Başın belaya girer mi?"
Kendisinin başı beladaydı, hatta düşündüğünden de büyük bir belaydı bu fakat endişeleri yön değiştirmişti. Heykeltraşın başını belaya sokma fikri rahatsız etmişti onu.
"Girmeyecek."
Heykeltraş üzerine düşünmeden cevap vermişti bu soruya. Hayır, kendi içinde yeterince durumu tartmıştı, başına gelebilecek şeyleri göz önünde bulundurmuş ve olası çözüm yollarını bile sıralamıştı ancak çocuğun bu detayları bilmesine, endişesinin artmasına gerek duymamıştı. Ruhu bile yeterince titrerken, bu zarif bedene daha fazla yük vermeyecekti. Kendisi onu kanatları altına alır, yüklerini ona göstermeden taşırdı. İçindeki bu büyük koruma içgüdüsü, vücudunun her zerresini saran sıcaklık ona güç ve cesaret vermişti, fazlasına gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
minlee, minsung
Fanfiction"Heykeltraşımızın ismi Lee Minho, heykelini yaptığı bu kişi ise dediğine göre dünya üzerinde en çok sevdiği şey; sevgilisi." cover art: gadoodlez_