'bir kadın iki çocuk ve bir de ölü bir bebek'
Bölüm şarkısı;Nasıl derler bilirsin, sevilmemişim.
'onu görmek için karşı koyamadığım bir neden buluyorum. Ve kendimi bir anda yine onun yanında buluyorum'
Goethe-Genç Werther'in Acıları.
Pencere camının buğusunda manzarayı izlerken kahvemi yudumluyordum, perdesi aralanmış penceremin ardında. Turuncu ve pembe renk garip bir ahenkle birbirine karışmadan gökyüzünü boyuyordu. Birkaç yıldız ise hala tepedeydi. Sapsarı güneş ise az sonra yeryüzü aydınlatacaktı. Kahvemin son yudumlarını almadan önce perdemi ardına kadar açtım, birazdan doğacak olan güneşin evime ulaşabilmesi için.
Çok klasik bir insandım. Her sabah erkenden kalkar birkaç dakikalığına gökyüzünü izler daha sonrasında üstümü değiştirir iş yerine giderdim. Vakit bulduğum da ise yalnızca kitap okur, müzik dinler, resim çizerdim hatta bazen bu saatlerce sürerdi. Hâlâ daha ergenlik yıllarımda kaldığımın farkındaydım. Ancak hiçbir zaman böyle olduğumu göstermek beni gocundurmadı. Aksine, hâlâ daha kitapların içinde kaybolup müziğin sihirli dünyasında olduğum için şanşlı hissediyordum.
"yine erkenden uyandın mı güzel kızım? İşinden bir haftalığına izin alsan?çok yoruluyorsun,görüyorum ben."
Her sabah tekrar eden aynı kelimeler ve cümleler. Ben ise isyan etmeyi düşünmedim,hiçbir zaman. Çünkü her gün duyduğum bu ses cennetten çıkan bir şarkının melodisi gibidir.
" yok annem, gayet iyiyim ben. Yorulmuyorum ki. Hem zaten sabah erkenden kendi isteğimle kalkıyorum, hoşuma gidiyor yani. Dert etme."koca bir yalan diye haykırdı iç sesim.
Bir - iki adım atarak aramızdaki mesafeyi azalttı. Ve elini yanağıma koyarak baş parmağıyla okşadı.
"ah annem, görüyorum. Yavrumu tanımaz mıyım? Yoruluyorsun ama belli etmiyorsun. "dedi, bakışlarını acıyla ve minnetle gözlerimden ayırmadan. Yıllarca hem annelik hem babalık yaparak babamın yokluğunu ikimize de hissettirmeyen kadın, bana öyle bakmaması gerekirken öyle bakıyordu. Çünkü benim yaptığım, onun yaptıklarının yanında hiç bile olamazdı.
"yorulmuyorum. Hem hayat dediğin hep koşturmaca değil mi zaten? İdare ediyorum" ellerini yanağımdan çekerek aşağıya indirdi ve bir gülümseme peyda oldu dudaklarından. Acılı ve mahçup bir gülüş. Ben de aynı şekilde karşılık verdim.İki kadın, yıllarca gittiğini bile bile bir adamın gelişini beklemiş ve onun uğruna dizlerini çürütmüş iki kadın, aynı kaderi yaşamaya mâhkum.
"hadi sen git hazırlan, geç kalma." başımı bir aşağı bir yukarı sallayarak yanından ayrıldım. Dar koridorda ilerlerken odasından daha yeni çıkan abimle göz göze geldik. Uykudan yeni uyandığı belli olan gözlerinin kızarmış olması dikkatimden kaçmamıştı. Bu sıralar uyuyamadığının farkındaydım. Lakin neden olduğu muallaktı. Ve dikkatimden kaçmayan bir şey, arada gözlerinin parlaması ve ardından sırıtması ayrıca telefondan bir fotoğraf açıp doya doya izlemesiydi sanırım neden olduğunu fark ediyordum.Abim çulsuz gönlünü bir güzele kaptırmıştı.
"günaydın" dedim odasının kapısını kapatıp bir gülüş gönderdi.
"günaydın kelebeğim" dedi babamın bana seslendiği gibi. Sonra saçıma elini atarak karıştırdı ve yanımdan ayrılarak mutfağa doğru yol aldı.
Babam... Yıllar önce bir trafik kazasında öldü. O gitti ve ardında yaşnızca hüzün ve gözyaşı bıraktı. Ben, her kapı çaldığında babası gelecek umuduyla kapıya koşarken, artık kılımı bile kıpırdatmıyorum. Çünkü artık o gitmişti, arkasında gözüyaşlı bir kadın iki çocuk ve bir de ölü bir bebek bırakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şafağın Çınar Ağacı
ChickLitSevgi sadece hakedenlerin ulaştığı çok kutsal bir duygudur.ben sevgiyi her zaman bir ağaca benzetirim.kökleri'nin kalbi sardığı bir meyve ağacı...o ağaç bazen yapraklarını döker, bazen meyvelerini...ruhun koruduğu ağaç,her daim baharı yaşıyordu ama...