Listen I'm telling you, it's my world, i does what I wish to. If you're mad, well too bad.
But sounds like a personal issue.-i mean it
(Sinirliysen eğer, çok kötü. Ama bu kişisel bir sorunmuş gibi geliyor.)
______
Böyle şeyler olur diye düşündü Taehyung.Böyle şeyler olur.
Hiçbir şey yaşanmamış gibi Taehyung ve Jeongguk arabalarina binip giderken aklında bir şey yoktu. Jeongguk mutsuzdu. Herkese karşı rol yapıyordu ama bütün huzuru kocasının yaptığı tek bir hareketle yerle bir oluyordu. Ama her şeye rağmen her geçen gün onun yüzüne bakıp konuşmaya devam ediyordu.
O Taehyung gibi kalpsiz olamamıştı hiçbir zaman. Çok denemişti. Tanrı şahit o kadar çok kez duygusuz olmayı, bir şeyler hissetmemeyi denemişti ki ama her seferinde yüz üstü düşmüştü. Tıpkı şimdi ki gibi. Sürekli kendine tek bir soru soruyordu; nasıl canımı bu kadar çok yakabiliyor? Ve sonra kendi cevaplıyordu. Çünkü ben buna izin veriyorum. Çünkü ben ondan nefret ettiğim kadar da onu seviyorum.
Bunu artık kendine itiraf edebiliyordu. Ondan ölesiye nefret ediyordu ama en ufak bir hareketine kırılacak kadar da seviyordu. Ne zaman bunu düşünse aklına kocasının gözünde ona karşı nefret bile barındırmayacak kadar değersiz olduğu aklına geliyordu. Belki de canını en çok yakan şey buydu. Jeongguk ona tam şuan her şeyi duzeltebileceklerini ve mutlu olabileceklerini çünkü onu sevdiğini söylese Taehyung'un, saçmalamayı kes tarzı bir şey diyeceğine o kadar emindi ki...Bunu duymayı kaldıramazdı. Her şeyi kaldırabilirdi ama bunu asla. O yüzden bunu söyleyecek kadar düşemezdi.
Düşünceler onu sarıp içine çekerken araba aniden durmuş ve Jeongguk öyle kendine gelmişti. Kocası onu umursamadan kemerini çözüp arabadan inmiş ve onu bekleme zahmetine bile girmeden ilerlemeye başlamıştı. Jeongguk gözlerini devirerek ona inat ağır ağır hareket etmiş ve en ufak bir taviz vermemişti. Ve bunun sonucunda Taehyung mecburen sinirle onu girişte beklemek zorunda kalmıştı. İşte böyle dedi Jeongguk içinden.
İçeri girmek için Jeongguk koluna girmek zorunda kalmıştı. İkiside bundan memnun değildi. Özellikle de Taehyung. Çünkü eşinin adeta baş döndüren kokusu burnuna dolunca içten içe sinirlenmeye başlamıştı. İkiside konu birbirlerine gelince ergen gibi davranıyorlardı fakat bunun farkında değillerdi. Olgunluk, tecrübe ve soğukkanlılık... Hepsi iş birbirlerine gelince adeta sıfırlanıyor gibiydi. Ama şuan düşünmeleri gereken daha önemli işleri vardı.
Bordo ve altın ağırlıklı renklerle dizayn edilmiş restorana girdiklerinde garson oturacakları masayı göstermiş ve nihayet anlaşma yaptıkları adamların yanlarına varabilmişlerdi. İkiside hepsiyle el sıkışıp nihayet oturduklarında yan yanalardı. Her şey harikaydı Jeongguk'a göre.
Zaman geçtikçe iki şirket arasında sıcak bir muhabbet başlamıştı. Herkes bir yandan şarabını yudumluyor, bir yandan saygıyla konuşuyorlardı. Karşı şirketin başındaki, adı Jiwon olan adam bir yandan Taehyung ile ve bir yandan özellikle geçen toplantı da özenle konuştuğu Jeongguk ile münasebet içerisine giriyordu.
Ancak bir zaman sonra adam tamamen Taehyung'dan kopmuş ve karşısındaki genç güzel erkeğe odaklanmıştı. Ki bunu yapması pek iyi olmamıştı çünkü Taehyung bıçak gibi keskin gözlerini saniyesinde üzerine dikmişti.