4.BÖLÜM
İşte bıraktığımız yerdeyiz, taşlar masanın üzerinde öylece duruyordu, çiçekler solmasın diye vazolara konmuş ve renk renk ayrılmıştı. Çiçeklerin kokusu odanın her yerine sinmişti, sadece bir an gözlerimi kapadım ve ne kadar huzurlu olduğumu hissettim. Barış'ın sesiyle irkildim;
-Kahven nasıl olsun?
-Sütlü olursa iyi olur.
-Tabi ki hemen geliyor.
"Çok geçmeden elinde iki kahve fincanıyla geri döndü."
-Çok hızlısın, teşekkür ederim.
-Rica ederim, hadi bakalım başlıyoruz.
Birlikte çekim için kullanabileceğimiz eşyaları ayırdık, çiçeklerle taşları renklerine ve anlamlarına göre eşleştirdik. Her çekim için yeni bir dekor oluşturuyorduk, Barış birkaç poz çektikten sonra fotoğrafları bana gösteriyordu. Üzerine uzun uzun konuşuyorduk sonrasında, bazen dekoru beğenmiyor değiştiriyorduk. Yorucu ama bir o kadar da eğlenceli bir şekilde bütün çekimi tamamladık.
-Yorulduk ama değdi bence.
-Deniz bak ne diyeceğim bence biz seninle ortak olalım.
-Nasıl yani?
-Hayatımda hiçbir çekimde bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum, hem yeteneğinde var.
-Kibarlık ediyorsun ama sana katılıyorum eğlenceli bir çekim oldu.
-O zaman finalimizi taçlandıralım.
"Köşedeki müzik setinin yanına gitti ve stüdyoda Sezen Aksu'nun Firuze adlı şarkısı çalmaya başladı."
-Güzel parça tebrik ederim.
-Madem 80'ler seviyoruz dedik o zaman hakkını verelim.
-Peki, bu şarkının hikâyesini biliyor musun?
-Hayır, hiç duymadım ama Minik serçenin bütün şarkıları gibi bunu da çok severim.
-Kimileri bir aşk şarkısı zannetsede aslında bir annenin kızına olan sevgisini anlatır Firuze. O zamanlar Aysel Gürel kızı Müjde Ar için yazmış bu şarkıyı ilk öğrendiğimde beni çok etkilemişti. Hikâyesi olan her eser insanın içinde çok derin bir yere dokunuyor. Ne büyük bir yetenek, duyguları böylesine içten kaleme alabiliyor olmak.
"Bu şarkı, annemin yanağıma narince kondurduğu öpücükleri; her gece bana şarkılar söyleyerek saçlarımı tarayışını, sıcacık ve sevgi dolu sarılışlarını en duygulu şekilde gözümün önüne getirmişti."
-Deniz, sen de benim içimde çok derin bir yere dokundun.
Bana doğru yaklaştı ellerimi tuttu. Bir elini belime doladı ve beni kendine doğru çekti. Olduğumuz yerde dans etmeye başladık. Başımı boynuna yasladım, kokusunu içime çektim. Başım dönüyordu sanki bedenimin hareketlerini kontrol edemiyordum. Sıkıca sarıldım ona sanki bırakırsam olduğum yere düşecekmişim gibi sıkı sıkı tutunuyordum bedenine. Bu an hiç bitmesin, hissettiğim bu duygu hep benimle kalsın istiyordum.
Şarkının bittiğini yeni mi fark etmiştim. Müzik durmuştu ama biz yine de dans etmeye devam ediyorduk. Kafamı kaldırdım göz göze geldik. Öyle güzeldi ki gözleri, insan içine baktıkça kayboluyordu. Uzun ve kıvrık kirpiklerinin arasında saklanmış duygu dolu bakışları içimi titretiyordu. Alnıma alnını dayadı nefesini hissedebiliyordum. Usulca esen bir rüzgâr gibi verdiği her nefes bedenimi titretiyordu.
-Deniz!
-Efendim.
-Ben, sende kayboldum. Bakışın, gülüşün her an benimle. Buraya geldiğin gün, perdenin arkasında yüzünü gördüğüm o ilk anda içime işledin sanki.
Sustum hiç bir şey söyleyemedim. Neden böyleydim ben duygularımı ifade etmek neden bu kadar zordu. Sende benim aklımdan hiç çıkmıyorsun! Senin yanındayken hissettiğim duyguları daha önce hiç kimseye karşı hissetmedim, diyebilmek neden bu kadar zordu. Neden bu kadar korkuyordum sevmekten, sevilmekten. Kaybetme ihtimalini neden çıkarıp atamıyordum kafamdan. Benim bu derin sessizliğime rağmen öyle bir bakıyordu ki bana, içimdeki sesleri duyarcasına söylemek isteyip de söyleyemediklerimi anlar gibi bakıyordu gözlerime. Birbirimize uzun uzun baktığımız o anda, dudakları dudaklarıma değdi ve ben bir anda kollarının arasından sıyrılarak kendimi stüdyodan dışarıya attım.
Bomboş sokakta bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun sesi vardı sadece, ıslandığımı hissettim. Hiç kımıldamadan öylece duruyordum yağmurun altında. Arkamdan iki el sıkıca sardı bedenimi, ani bir refleks ile döndüm, elleriyle yüzümü kavradı ve birden buluştu dudaklarımız. Sıkıca sardı bedenimi sımsıkı sarıldık birbirimize.
-Bir rivayete göre bahar yağmurunda birlikte ıslanan sevgililer ömür boyu birlikte olurmuş. Seni seviyorum Deniz.
-Bende seni seviyorum.
"Vücudum tir tir titriyordu, baştan aşağıya sırılsıklamdık ikimizde."
-Hadi gel içeri girelim, hasta olacaksın yoksa.
"Elimden tuttu ve içeriye girdik, Barış köşedeki dolaptan küçük bir çanta getirdi. İçerisinden bir şeyler çıkardı ve bana uzattı."
-Paravanın arkasına geçip giyine bilirsin. Hadi üşütmeden çıkar üstündekileri.
-Peki sen?
-Benim içinde var bir şeyler, arada burada uyuyup kaldığımdan birkaç parça eşya bırakıyorum stüdyoda. Sen rahat rahat giyin ben ön tarafta olacağım.
Paravanın arkasına geçtim ve üzerimi değiştirdim. Aynanın önünden geçerken kendime doğru döndüm. Üstüm de iki beden büyük duran tişört, belini sıkı sıkı bağladığım bol şortun içinde kaybolmuştum sanki. Gerçekten çok komik görünüyordum.
-Müsaitsen, gelebilir miyim?
-Gülmeyeceğine dair söz verirsen gelebilirsin.
-Vay canına çok yakışmış.
-Tabi ki ne sandın. Şaka bir yana gerçekten çok üşümüştüm.
"Bana doğru yaklaştı elindeki havluyu saçlarıma sardı."
-Saçların hala ıslak, havluya saralım.
-Sen gerçek misin?
"Bunu söylediğime inanamıyorum."
-Ne tesadüf bende sana aynı soruyu soracaktım çünkü gerçek olamayacak kadar güzelsin. Tabi benim bir sorum daha olacak acıktın mı?
-Hem de nasıl!
-Güzel hafta sonu malum çoğu yer kapalı, bizim köfteci bir abimiz var ona ulaştım birazdan gelir. Umarım seversin.
Birlikte kapının yanındaki koltuğa oturduk. Sehpanın üzerinde duran önceden yaptığı çekimlere ait albümlere bakmaya başladık. Çok geçmeden siparişlerimiz de geldi, öyle acıkmıştım ki resmen çiğnemeden yutuyordum her yudumu.
-Sanırım köfteleri beğendin.
-Ya gülme! Gerçekten çok acıkmışım.
-Tamam, canım bir şey demedim. Tadını çıkar.
-Saat epey geç oldu yağmur biraz dinsin ben arabayı almaya giderim. Sonra seni eve bırakırım olur mu? Tabi hiç yanımdan ayrılmasan da olur.
-O pek mümkün değil.
-Bakarsın bir gün oda mümkün olur.
-Sanırım beni utandırmak hoşuna gidiyor senin.
Ayağa kalktım, elimi tuttu beni kendine doğru çekti üzerine düştüm. Yine çok yakındık birbirimize ellerini saçlarımda gezdirdi. Başımı göğsüne yasladım, saçlarımdan öptü sıkıca sarıldı bana ve yan yana uzandık koltuğa.
- Gözlerin de adın gibi Deniz mavisi sevgilim, burada böylece uyuya kalsak seninle...
"Sustum ve gözlerimi kapattım..."
-Neden olmasın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA RAĞMEN
RomanceKimi zaman sakin,kimi zamansa hırçın dalgalarla dolu bir Deniz. Onu her haliyle seven bir adam. Deniz hayatta her güzel şeyin bir sonu vardır diyenlerdendi. Güzel olan hiçbir şey uzun sürmezdi. Çok sevmekten ve sevilmekten korkardı, hayatın elinden...