8

578 47 2
                                    

newar

jimin: uyuyorsunuz siz buyuk ihtimal ama ne oldugunu anlatmak istedim
eve geldikten sonra sarhoslukla jeongguk'un su garip halini fark edemedim
kucagina oturdum optum falan
ama jeongguk birden aglamaya basladi
boyle ici disina cikti resmen bir gorseniz
ne yapacagimi bilemedim elim ayagim uyustu
aglaya aglaya uyudu askim
ben de dusa girdim kendime geldim falan
kahve iciyorum simdi
umarim jeongguk uyanir ve neler oldugunu konusuruz
cidden sastim kaldim cunku
ne oluyor anlamiyorum
cok endiseliyim
korkuyorum
cok korkuyorum

-

"jimin." jeongguk, mutfak masasında oturmuş düşünceleriyle boğuşmaktan yaptığı kahveyi soğutan jimin'e seslendi yaklaşık iki saatlik uykusunun ardından. daha fazla uyumasına ve diğerini bekletmeye zihni el vermemiş gibi uyanmıştı birden. hala kendinde değildi aslında, başı uykudan önceki ağlamasından dolayı çatlıyordu ama iyi olmuştu uyanması, bir an önce konuşmaları gerekiyordu. 

"uyanmışsın," dedi jimin gözleri perişan bedeni bulunca. ruhunun perişanlığı resmen bedenine de yansımış gibiydi, dimdik duran omuzları çökmüştü, başı eğikti, elleri ne yapacağını bilemez bir şekilde iki yanında sallanıyordu, sık sık derin bir şekilde iç çekiyor ve neredeyse her an gözleri dolu dolu geziyordu. yanındaki sandalyeyi çekti jimin. "gelsene."

jeongguk gösterilen yere oturdu, kucağına eğdiği başıyla yastıktan daha yeni ayırdığı, dağılıp birbirine dolaşmış saçları yüzüne düşmüştü. diğeri gülümsedi bu haline, ne olursa olsun, ne olmuşsa olsun, her ne halde olursa olsun, her zaman jeongguk'un tatlılığına gülümseyecek ve onu derinlerden sevecek olduğunu biliyordu içten içe. nasıl vazgeçebilirdi ki ondan?.. parmakları dağınık saçları bulup taradı hafifçe, yüzünü daha görülür yaptı ve bu yaptığıyla jeongguk'tan bir iç çekiş daha kazandı.

"jeongguk," dedi jimin ona dönüp bakmayan çocuğun yüzüne daha çok yanaşırken, böylece kenardan da olsa görüş açısına girmiş olmuştu. "aşkım, neler oluyor, neden böylesin birkaç gündür? cidden artık endişelenmeye başlıyorum, anlat lütfen bana." uzunca bir sessizlik yer edindi aralarında, jimin'in eli jeongguk'un ellerine uzandı ve sıkıca iç içe geçirdi parmaklarını, her şekilde yanında olduğunu belli etmek istedi belki de bunu yaparken. "bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun, değil mi?"

jeongguk hızla onayladı sevgilisini kafasıyla, bundan bir gram bile şüphesi yoktu, onun her zaman yanında olduğunu biliyordu, en derin şeylerini onunla paylaşabileceğini biliyordu, en iyi onun anlayacağını, en özel desteği ondan alabileceğini biliyordu. ve tüm bunlara ihanet ettiğini kaldıramıyordu.

"ben," dedi en sonunda kısık ve kırık sesiyle, kalbinde kendi açtığı kırıklığın izlerini sesinden silemiyordu asla. ikilemde, kekeleyerek, zar zor konuşmasını sürdürmeye çalıştı. "ben bir şey yaptım."

jimin bir şey demedi, kalbinin güm güm atışlarından oğlanı zar zor duyuyordu zaten. gözlerini bir an bile ondan ayırmayarak hala sabırla dinliyor olduğunu göstermeye çalıştı.

"geçen haftaki partide..." dedi jeongguk, her kelimesinden sonra boğazındaki yumruyu bir nebze yok etmek adına adem elmasını oynatması nafileydi bir bakıma, geçmiyordu kalbindeki, boğazındaki şu lanet ağırlık. "yukarıdayken..." gözyaşlarının gözlerine tekrardan hücum ettiğini hissettiğinde kendine zaman tanıdı, bakışlarını tavana çıkartıp sakinleşmeyi bekledi. sonrasını tek bir nefeste söylemeye gayret etmişti. "sen bir ara tuvalete gittin, sonra yanıma biri geldi, kim olduğunu bilmiyorum, o kadar sarhoştum ki, ne konuştuğumuzu bile bilmiyorum, sadece—" ve uzunca bir sessizlik yaratacak o son cümlesini söyleyiverdi. "sadece öpüştüğümüzü hatırlıyorum."

bir opusmussunuz alt tarafi ne tatava yaptin be jungo

tailor of chaosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin