AY 3. BOLUMDEYIZ ZARTTIRI ZORTT
ben en son hanjiyi aglatmisim amk ne gotum tutusmus benum 😔😔
NEYSEMSU HADE LETS GOOOIOOOOOOOOOO
---------------------------❀-------------------------
"Bilmiyorum Lee, bilmiyorum..."
Hâlâ tutuşan odunlar daha da harlanmaya başladı her bir damlayla, Minho'nun yüzündeki elinin üzerine elini koydu Ji. Bu hareket karşısında Jisung'un yanağını okşamaya başladı, gözleri yorgunken kalbi ise durmak bilmiyordu. Sıcak parmakları yanağında gezmeye başlayınca Jisung gözyaşlarını durdurmak adına yutkundu, fakat nafile. Kalbi beynini dinlemiyordu, tüm düşünceler bir yana duygular çırılçıplaktı. Bu soyut çıplaklığı ikiside göremese de hissediyorlardı. Tarifsiz duygular ise hepsinden ağır olanıydı. Tamamen savunmasız olan bu çıplaklık her bir damlada daha çok darbe alıyordu, mosmor ve yapayalnız. Harlanmaya devam eden ateş sönmüştü bir anda, ikisinin de gözleri şömineye döndü. Ortamdaki sıcaklık hemen özelliğini kaybetmese de Hanji'nin gözlerini parlatan bu ışık sönmüş, geriye sadece birkaç kül ve duman bırakmıştı.
Gözlerini camdan dışarıya çeviren Minho az da olsa yağmurun dindiğini görünce aniden ayaklanıp Jisung'u da elinden tutmuştu. Ağlarken kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı, gitmek için çekiştirilen eline baktı... Nutku tutulmuştu o an ne kendisi ne de benliği inanabiliyordu kalbinin böylesine atmasına, nefesi kesildiğinde bu sefer duygularıyla tamamen baş başaydı. Yönünü kaybetmiş duygularına bir ışık aramaya koyulmuştu, ve ay o gece gözlerini aydınlattığı gibi yolu gerektiği kadar aydınlatmayı başarıyordu.
İçecekler için gerekli parayı masanın üstüne bırakan Minho koşarak Jisung'u da peşinde sürüklüyordu. Yağmurun altında hızlıca ilerliyorlardı, kime, nereye sığınacaklarını bilmeden. Hanji kafasını toparlayamamıştı henüz, son kez burnunu çekip şu gözyaşlarına bir son verdi ve buruk bir gülümseme sundu yeniden, o da koşmaya başladı, nereye varacağını bilmeden. Elleri birbirine kenetlenmiş kalplerini ısıtıyordu adeta, sırılsıklam da olsalar ya da gözleri mahmur ve miskin de olsa gönüllerindeki ateş bir saniye bile olsa tek bırakmıyordu onları.
Koşmaktan nefes nefese kalmış Jisung elleri olduğu gibi gözlerini de Minho'ya kenetleyerek konuştu.
"Benim eve gidelim, kavşağın solunda."
Kafasıyla onaylayan Minho'nun yüzüne yine o berhudar ağırlık çökmüştü, adını hâlâ bilmediği ve hâlâ çözemediği binlerce duygu karmaşının içerisinden sadece bir parçaydı bu. Jisung'un tarif ettiği yol üzerinde ilerliyorlardı yanlarından aniden hızlıca geçen bir araba su sıçratmıştı ikisine de. Sokağa girdiklerinde Jisung evi eliyle işaret edip Minho'yu da peşinden sürükledi. Evin kapısına geldiklerinde hızlıca anahtarını çıkartıp kapıyı açtı, ilk işi saate bakmak olmuştu. Hızlıca fotoğrafları editleyip yola koyulması gerekiyordu. İki gündür girmediği evi leylak kokuyordu. Sırılsıklam paçalarından süzülen damlalar yerleri de ıslatıyordu, hızlıca yatak odasına geçtiklerinde Jisung eliyle Minho'ya yatağını işaret etti, Minho sorgular gözlerle baksa da sonunda oturmuştu.Jisung hızlıca kapıyı kapatıp dolabına doğru yöneldi, sessizliğin yerini yeniden saatin,kalplerinin ve nefeslerinin sesleri alıyordu. Oturduğu yerde yayılmadan ellerini önünde birleştiren Minho pürdikkat Jisung'u izliyordu. Dolaptan iki çift kıyafet çıkarmıştı. Hızlı ve tek bir hareketle tişörtünü de yere indirdi. Minho'nun onu izlediğini görünce duraksadı, gözlerini gözlerine sabitledi, Minho'nun karnındaki his daha da şiddetleniyor, vücudunu ele geçiriyordu adeta. Hızlanan nefes sesleri açık ediyordu tüm bu çıplak hisleri. Kapalı bir kutu gibi olsa da tüm düşünceleri, yalan söylemiyordu kalpleri. Islanmış teni gözler önüne serilmiş halde olduğu yerde Minho'ya bakıyordu.
"Şu köşedeki yeşil ve siyah olanları sana çıkarttım, giyin hadi"
Bulunduğu duruma aldırış etmeden gayet sakin söylemişti, cümleyle beraber elleri titremeye başlayan Minho yutkunarak Jisung'un bahsettiği kıyafetleri aldı. Yatakta hafifçe gerilerek tenine yapışmış olan ıslak tişörtünü tek seferde çıkarıp yatağa koydu, kollarını birbirine bağlamış ve sağ omzunu duvara yaslamış şekilde onu izleyen Ji, kıyaferinden kurtulmuş olan Minho'ya baktı, sırıtışı daha da artmış gözlerini bedenini izlerken bulmuştu. Açık ara gözleri kısılmış yanakları kızarmış olsa da takmamaya en azından öyle gözükmeye çalışıyordu.
"Duşa girecek misin onu soracaktım"
Hızlanan nefes sesleri ve terleyen tenleri odanın hem aurasını hem de sıcaklığını etkiliyordu, loş aydınlatmadan olsa gerek ikisi de mayışmış ve tamamen birbirine odaklanmıştı. Sessizliği yok eden bu hızlı soluklanmalar eşliğinde birbirlerinin tüm detaylarını teker teker ezberlercesine inceliyorlardı. Bu nefes sesleri ikisinin de kulaklarında yankılanıyor, vücutlarının her köşelerine çarpıyor ve daha da gerilmelerime ardından terlemelerine sebep oluyordu. Bu garip ortamda ne gözleri birbirinden ayrılabiliyordu ne de tenleri. Hanji yavaş ve temkinli adımlarla Minho'nun yanına yerleşti, bacakları birbirine değiyor bedenleri üzerkindeki tüm ısıyı hissediyorlardı. Minho'nun yaptığı gibi Jisung'da titremeye, kesik kesik soluklanmaya başlamıştı. Bir anda kafasını Minho'nun bacaklarına yatıran Jisung bu hareketi kendisi yapmasına rağmen kalp atışlarına hakim olamıyordu, hal buyken Minho daha da beterdi. Titrek ama gayet net bir ses tonuyla adını andı.
"Minho..."
Ellerini Hanji'nin saçlarına götüren Minho,
"Efendim?"
"Bir daha ağlama, tamam mı?"
"Neden ki?"
"Sabah gözlerin kan çanağına dönüşmüştü Minho, seni bir daha öylesine acı çekerken görmek bana senden çok zulmediyor"
Yavaşça gözleri dolan Minho bu cümleye karşı daha da çığlık atarak ağlamak istemişti o an. Ağlamamayı zor da olsa başarabilmişti,
"İçimde garip bir duygu var Ji, seninleyken hiç gitmeyen."
Kafasını okşarken, gönlü ise ufukta hislerine kulak verirken Jisung yeniden o geceki gibi izlemişti Minho'yu. Yaşamadığı ve adını dahi bilmediği duyguları yaşamayı öğrense de adından hâlâ bir haberdi. Anlamlandırmaya çalıştığı ongun duygularla baş başa kalmış içinde aradığı hisleri bulduğu gözler cevap ararcasına onu izliyordu.
"Bende de bir duygu var Minho, yanında oldukça varlığını yitirmeyecek"
Öğretmesi gereken duyguları kendisi bile bilmiyordu bu sefer. Bir yerlerde saklı binlerce kapı ve bir cümleydi onun anahtarı.
"Adı ne şu lanet şeylerin Hanji"
"Bir bilsem Minho..."
Kafasını hafifçe Jisung'un kafasına yaklaştıran Minho derin derin kokladı saçlarını, kendisini kaybetmesine neden olan bu koku onun hayatını temsil ediyordu. Saçlarındaki eline elini koyan Jisung yeniden o rahatlatıcı ses tonuyla konuştu. Beyin susuyordu fakat kalp tersini yapıyordu, aralarına bin duvar dahi olsa duygular o duvara aldırış etmiyordu. Duygular çığlık çığlığaydı fakat yine kimse duymuyordu.
"Seni vazgeçiren özelliğim neydi Minho?"
"O gece yıldızları gerçekten saydın, ve ben bunun farkındaydım Ji"
"Fakat bitmediler hâlâ, zamanımız var demek oluyor bu."
"Yıldızları bitiremezsin Jisung."
"Bitmediği sürece benden kurtulamayacaksın o zaman"
"Boşver, kurtulamayıvereyim."
----------------------------❀---------------------------
normalde yazdigimdan bi 100 kelime daha az oldu ama zirvede birakim dedim 🦶
BOLUMU YAZMAYA CALISMAYA CALISIRKEN CINNET GECIRIP BALGAM ATTIM CIDDILI YAMURLA TUCE SAHIDIM
neyse amk oyle iste SONUNDA YAZABILDIM BOLUMU WAR IS OVERRRRR 😎🤟🐺🇹🇷🦍🦶
AY BIDE HYUNLIX TAG'INDA 915. OLMUSUZZZ DUYGULANDUB 😔😔🦶🦍
neyse asko cici bakin kendinize gayusuruzzz 🐸👋💌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐚𝐬𝐭 𝐒𝐭𝐚𝐫 ✭ - MinSung
RandomSarıl hiç bitmeden, öldür beni yavaşça Devam etsin işkence son damlaya kadar Pes ettim sanma, hâlâ savaştayız Yıkılan her kaleyle yakınlaşırız. ✪