İhanet

29 2 0
                                    

Mevsim sonbahar

Rüzgarlı bir gece

Tenimde hissettiğim serinlik hafiften üşütüyor.

İçimde kopan fırtınalar aksine susuyorum. Onun konuşma sesinin aksine etrafı dinliyorum. Yaprakların kıpırdanış seslerini, otobandan gelen araba seslerini , süregelen her bir hayat feryadını duymaya çalıştım. Özellikle düşünmeye çalıştım. Her bir insanın bu hayattaki varoluş amacını,günlük acılarını ve uzun vadeli acılarını. Kendimi sorguladım ben kimdim ben ne amaçla neden buradaydım. Bu ve bu gibi soruları hep sorardım. Bir cevap bulmama gerek yoktu. Cevaplar kime göre neye göreydi. Kendime gelmemi sağlardı kimi zaman. Kimi zamansa bir uçurumdan atlama isteği oluştururdu.
Tam şuan ise kalbim ihanete uğrama aşamasındaydı. Öyle olurdu bazen, ihanet nereden geleceği belli olmayan bir darbe, çoğu zaman en yakınlarından olan, kalbinde iz bırakır genelde ve acısı hemen geçmez.
3 yıldır tanıdığım 2 yıllık en yakın arkadaşım Ceren bana acımadan neler yaptığını karşımda anlatıyordu. Acımadan,gözünde pişmanlık kırıntısı olmadan bunu yapıyordu. Nasıl her gün beraber vakit geçirdiğimiz sevgilimle bana ihanet ettiğini anlatıyordu. Bilmediği bir şey var ise o da bunu zaten çoktan farketmemdi. Sadece izlemekle yetiniyordum farkettiğim zamandan beri. Çünkü inanmak istemedim. Kendime bunun yapıldığının düşüncesi midemi bulandırdı. Kaçmayı tercih ettim ama artık onun da açıklama zamanı gelmişti. Ne tepki vermeliyim diye hiç düşünmedim bu kadar zamandır. Benden ne kadar nefret ettiğini dinlemek yüzümde bir gülümseme oluşturdu. Kırgın ama ironik bir gülümsemeydi. Bekledim zaman dursun istedim. Ne zaman durdu ne de karşımdaki en yakınım dediğim insan susmaya yeltendi.
Olabilir diye düşündüm bunlar her insanın başına gelebilir. Güvensizlik yeni öğrendiğim bir şey değildi. En fazla bundan sonra kimseye güvenemezdim , iki gün ağlar geçerdim diye söylensem bile böyle olmayacağını biliyordum. Benden bir cevap bir tepki beklenirken ben ise bunları düşünmek ile meşguldüm. Ağlamalıydım ve belki de bağırıp çağırmalıydım. Yapmadım, ona bu zevki vermedim. Bir parktaydık çantam yerdeydi ve elimi yerdeki çantaya uzatıp aldım. Tam dönüp evin yolunu alacaktım ki beynim bir tepki vermek istedi hızlıca dönüp bir tokat yapıştırdım onun suratına,onun en yakınım dediğim insanın, beklemedik hareketim ile sarsıldı ve acıyla bağırdı. Sonunda susturmuştum diye düşündüm. Tekrar evin yoluna dönüp yürümeye başladım.

Ceketim fazla sıcak ve boğucu hissettirdiği anda elim boynuma gitti fermuarı aşağı çektim. Biraz olduğum yerde kendime zaman verdim. Bu öyle ağır bir yük geldi ki hayattan vazgeçmek istedim. Kendimden. Her şeyden. Gözlerimi kapattım esen rüzgarı tenimde hissettim. Uykuya dalıp bir daha hiç uyanmamak istedim.

Olmadı.

Yapamadım.

Bugün yüzleştiklerim ile başbaşaydım. İlk ve son kez olmalıydı. Yaşanmalı ve bitmeliydi bugün diye düşündüm. Ve bundan sonra hiç düşünmemeyi diledim. Diledim ve inanmak istedim. Ben bugün çok şey istedim.

Olduğum yerden güç bela kalktım.Havanın soğuduğuna da biliyordum içimin alev alev yandığını da biliyordum. Kulaklıklarımı taktım. Eve az bir mesafe kaldı. Yürüdüm yürüdüm ve yürüdüm.O yol hiç bitmeyecek kadar uzundu ya da ben öyle sanıyordum.
Nihayet varmıştım kapıyı açıp farklı tür bir sürü çiçek bulunan bahçeden geçtim. Ailem bugün evde olmayacaktı. Açıkçası bugün evde olmamaları benim için daha iyiydi. Evimiz iki katlı ahşap kaplamalıydı ve çatı katı olan küçük bir yeri vardı. O küçük yer bana aitti ve orda kendime zaman ayırıyordum. Resimlerim kitaplarım ve daha birçok eşyalarım oradaydı. Küçük bir salıncak bile kurmuştuk oraya babamla beraber. Alt kattaki odamı uyumak için kullanıyordum.

Ellerimi ve yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Ayna karşısına geçtim ve bir süre izledim. Neden diye sorguladım neden benim başıma gelmişti bu. Duşun bana iyi geleceğini umarak soğuk suyla duş aldım. Yüzüme çarpsın istedim buz gibi suyun buz gibi gerçekler gibi. Üzerime rahat bir şeyler giyip çatı katına çıktım. Odamın bir köşesi ona aitti yani birlikte yaptığımız resimler, hediyelerimiz fotoğraflarımız ona dair her şeyi hep en sevdiğim köşede biriktirdim. Ne kazandın dedim kendi kendime ne oldu şimdi ne yapacaksın bunları diye uzun uzun baktım. Kırmızı dikdörtgen bir kutunun içini açtım içinde tanıştığımız günün tarihi kazılı bir kitap vardı. Bi anda kendimi yere attım ve bu bilerek olmamıştı. İçini açtım uğraştığı anları düşündüm. Mutluydu o ve bende mutluydum belki o kadar aşkıyla kör olmuştum ki gördüklerime bile inanmamıştım. Ben nasıl biriydim ki bunları haketmiştim. Kitabı çevirdim ve içinden fotoğraf düştü. 3 kişiydik fotoğrafta o ben ve en yakın arkadaşımız. Beni aldattığı en yakın arkadaşımız. Birlikte o gün okuldan kaçmıştık daha yeni tanışıyor sayılırdık ve aşırı spontane gelişmişti. Anı olsun diye de fotoğraf çekilmiştik. Çok eğlendigimizi hatırlıyorum. Derin bir iç çektim...

Fotoğraflara baktıkça gerçekten midem bulanıyordu. Düşündüğümün aksine sakindim. Atlatana kadar da sakin olmaya devam edecektim. En azından deniyordum.
Kalktım ve bir şeyler yemek için mutfağa indim. Bir bardak su doldurdum yavaş yavaş içtim. Hayat sanki yavaşlamıştı zaman olduğundan daha yavaş akıyordu. Dolabı açtım ve bakındım. Canım istemedi geri kapattım. Tekrar yukarı çıktım ve müzik dinlemeye karar verdim. Bir yandan da bir şeyler karalamaya başladım. Hissettiklerimi ancak böyle anlatabilirim kendime diye yaptım bunu. Bir şey size iyi geliyorsa saçmalığı sorgulanmaz.

Bölüm sonu.


___________sesini özledim aşkım___________

Tatlı Kabus  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin