İyi okumalar 🌸...
Prens Jeon Jungkook
Kral Kim Taehyung'un baygın bedenini yavaşça yere bırakmıştım. Boynunda dişlerimin izi ve kuruyan kan lekesi duruyordu. Onun kanı bedenime, ruhuma can veriyordu sanki. Durmak imkansız gibiydi ama kendimi kontrol edebilmeyi başarabilmiştim nihayetinde. Aslında ona saldırmak değildi amacım, uzaktan seyredip hareketlerini gözlemlemek istiyordum düşmanımın. Ama tuhaf bir şekilde birden bire kendi elleriyle koluna attığı bir çizikle kanını akıtmış, aldığım kokuyla kendime engel olamamıştım. Kafamı kurcalayan bunu neden yaptığı ve neden hiç bir şekilde bana karşı koymadığıydı.
Günlerdir kendimde değil gibiydim. Yok yere öfkeleniyor, kendimi sakinleştirmek için ya ava çıkıyor ya da halkın işleriyle meşgul ediyordum bedenimi ve zihnimi. Bazen gözlerim bir noktaya dalıyor, gece güzel bir rüya görmüşüm ama sabahına hatırlamıyormuşum gibi bir hisle kendime geliyordum. İçimde kocaman bir boşluk var gibiydi. Hatırlayamadığım o rüyanın beni allak bullak etmesini anlamıyordum.
"Kral'ım, şimdi burada tek bir ufak hareketimle ölebileceğinizi bilseydiniz yine de bana direnmez miydiniz?"
Baygın bedenine bakıyor, bir kaç dakika içinde uyanacağını bildiğim halde ona merak ettiğim ama cevabını asla alamayacağım soruları sorarken kendimi de tehlikeye atıyordum aslında.
"Bu masum ve güzel görüntünüzün beni aldatmasına izin vermeyeceğim."
"Sahi neden ben boynunuza dişlerimi sapladığım da beni itmek yerine o zarif parmaklarınız saçlarımda dolandı?"
Bunu o an farketmiştim. Saçlarıma dolanan parmakları beni afallatmıştı. Bunu neden yaptığını deli gibi merak etsemde yanıldığımı, yanlış bir hisse kapıldığımı düşünmeye çalışıyordum.
Kirpikleri titredi, güzel yüzü acıyla buruşurken olduğum yerden ayağa kalktım. Kendine gelmeye başlamıştı ve bir an önce buradan gitmem gerekiyordu. Ama o kadar ağır hareket ediyordum ki sanki bir mıknatısla çekiliyor ve ayaklarım hareket edemiyor gibiydi. Gitmek için fazla vaktim kalmadığından hemen yanımdaki ağacın tepesine çıktım o gözlerini açmadan hemen önce.
Nefes nefese kalmıştım yakalanma korkusuyla. Dalların sıklığı sebebiyle beni görmesi imkansızdı ama yine de kendimi tehlikeye atmış olduğuma inanamıyordum. Yavaşça doğruluşunu ve sırtını yanındaki ağaca yaslayışını izledim. Gözlerini kocaman açtığında eli anında boynuna gitti. Etrafına bakındı ayağa kalkarak. Kimseyi göremeyince dizleri üzerinde yere çöktü, yüzünde hüzün vardı. Anlayamıyordum, canı mı acıyordu? Uyandığında yüzünde bir öfke görmeyi bekliyordum, kesinlikle çaresizlik ve keder değil...
Dirseklerini dizlerine yaslayıp yüzünü avuçları arasına sakladığında onu daha rahat görebileceğim şekilde sık dalların arasından sıyrıldım. Başını kaldırıp yukarı baksa beni görebilirdi lakin içime bir kor düşmüş gibiydi. Omuzları sarsılmaya başladı Kral'ın ve ardından sesli bir hıçkırık duyduğum da şok içinde kalakaldım. Ağlıyordu Kral'ım... İçimde büyüyen öfke tamamen kendimeydi şimdi. Zaten amacım ona zarar vermekken, şimdi onu böyle içli içli ağlatan olduğum için öfke dolu olmam çok saçmaydı. Ama öyleydi, yanına gitmek istiyordum. Bu ormanı ve kendimi parçalamak istiyordum onu ağlattığım için.
"Jungkook..."
Adımı duyduğum da beni gördüğünü düşünerek korkuyla kalbim atmaya başladı lakin yüzü hala avuçları arasında gizliydi. Boğukça söylediği şeyi doğru duyup duymadığıma emin değildim ana yeniden kırık sesinden adımı fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Love // taekook
Fanfiction-tamamlandı- Genç Prens Jeon'un herkesten gizlediği bir sırrı vardı. O bir vampirdi...Ve yeni avı hiç şüphesiz Kim hanedanlığının yeni Kral'ı Kim Taehyung'du.. Ölmek için güzel bir yol biliyorum "Aşık olmak"...