Gerçekten mucize mi?

13 3 0
                                    


İyi okumalar

Öyle bir anda ortada hiçbir şey yokken, tarifsiz bir sancı oturur ki kalbinin tam ortasına!  Ne nefes aldırır insana ne de nefessiz bırakır. Kimi anlamaz veyahut umursamaz, kimleri çabalar, anlamak için çırpınır. Sonuç olarak iki tarafta kaybeder.  Mutlu yada mutsuz bir sonla! Nefessiz kalır.

Koca villanın önünde durmuş kapısıyla bakışırken bunları düşünüyor ve sona geldiğimi yada sona yaklaştığımı hissediyordum. Oysa önceden en çok  bu koca villa ve onun çiçeklerle dolu bahçesini severdim.
Peki şimdi? En çok sevdiğim değilde sevdiğim birşey kalmışmıydı?

Salonun penceresine çevirdim gözlerimi lakin kavgaları pek bitmiş gibi değildi. Arkamı dönmüştüm ki bahçıvanın bana seslenmesiyle duraksadım. "Elif hanım lütfen gitmeyin."
Bahçıvanın yalvaran sesiyle yutkundum. Ona döndüm, başını yere eğmiş korkudan titriyordu. Otuzlerının   sonunda gibi duran adama üstten bir bakış attım. Nede olsa ben Tarık Akçam'ın  kızıydım.
İşsizliğin sorun olduğu bu ülkede de bulduğu işi  azgın bir çift yüzünden kaybetmek istemiyordu belli ki, yoksa bana hayatta birşey demezdi bu evde ki çalışanlar. Başımı iki yana sallayıp kapıyı itdirip villanın bahçesine giriş yaptım.
Gözucuyla bahçıvanın minnetle gülümsediğini görmüştüm.
Minnet bana çok uzak bir duyguydu.

Olabildiğince hızlı adımlarla bahçeyi aşıp eve girdim. Kapıyı kırar gibi çarpmamla evde ki bütün sesler kesildi. Bu bile evdeki herkezin bir yerlere sinmesi için yeterliydi.

Ne zaman olmuştu da ben bu evin korkulan kişisi haline gelmiştim, elbet onuda anlatırdım bir ara, kulağıma ulaşan tek ses ayakkabımın çıkardığı sesten ibaretti. Merdivenlerin hemen çaprazında bulunan mutfak kapısından bakan Asel hanıma bana bir kahve getirmesini söyleyip salona ilerledim. Bir yuvanın sıcaklığını yansıtan renklere sahipti bu koca villa.  Şarap kızılının beyazla oluşturduğu bir uyum vardı bu odada. 
Annem her odayı öyle özenerek dizayn etmişti ki...
O günleri hatırladıkça  şuan ki bulunduğumuz hala nasıl geldik anlamıyordum. Elindeki kahveyi bana uzatan siyahi genç, kafasını yerden kaldırmıyor soğuk soğuk terler döküyordu. Benim hakkımda fazlasıyla bilgi edindiği belliydi. Kahveyi odama götürmesini söyleyip salondan ayrıldım. Koridorda ilerlerken duvardaki fotoğraflar seni başka bir zamana götürüyordu.
Açık tenli, koyu kahverengi gözlere sahip, gözlerine zıt açık kahve saçları özenle toplanmış ve pembe şekerli tokalarla sabitlenmişti, kırmızı uçuş uçuş elbisesiyle kadraja kocaman gülümseyen minik kız benden başkası değildi. Tahminen üç yaşlarındaydım bu fotoğrafta. Başka bir fotoğrafa yöneldim.
Sarı saçları özenle toplanmış, mavi gözlerini ön plana çıkartan bisiklet yaka turuncu elbisesi ona çok yakışmıştı. Elinden tuttuğu küçük yaramaz kızına şefkatle bakıyor ve kocaman gülümsüyordu. Evet o fotoğraftaki yaramaz kız bendim. O zamanlar tahminen on yaşlarındaydım. Bir davete gitmiştik annem beni özenle hazırlamıştı, askılı pembe elbisemin eteklerindeki şekerlerle oynayıp duruyordum. Bu yüzdende önüme bakmıyordum tabi. Davet açık alanda yapılıyordu ve yerlere süs olsun diye konulmuş çakıl taşlarının birine takılıp düşmem şaşılası bir durum değildi ama düştüğüm yerin çamur olması tam bir talihsizlikti.
Anıların gözümde canlanması kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. Bu yüzden başım yere eğik bir şekilde koridorda ilerledim.

...

Gecenin bir yarısı, saatin kaç olduğunu bilmiyordum. En son yatağımda mışıl mışıl uyuyordum ben  ne ara bu izbe sokağa geldim hiçbir fikrim yoktu. Üzerimde atlet ve şorttan başka birşey yoktu çıplak ayakla buraya kadar nasıl gelmiştim? Eğer sıcak bir yer bulamazsam tam anlamıyla bir buz kütlesine döneceğimden şüphem yoktu.
Kollarımı bedenime sarmış bir şekilde ilerlerken açık bir market bulmayı umuyordum. Lakin sokak lambalarının bile zor aydınlattığı bu izbe sokakta umduğumu bulamamak tüylerimi ürpertiyordu.
Çıplak ayaklarıma batan cam parçalarının acısını şu anlık hissetmemek aşırı işime geliyordu.
Yanımdan hızla geçen siyah araba ileride yavaşladı, tüylerim ürperdi, araba geri geri gelip yanımda durdu ve o an kalbim çalışmayı bıraktı gibi nefsim kesildi. Cam yavaşça indi ve arabadan burnuma akın eden alkol ve sigara kokusu kafamda korkunç senaryolar kurmama sebep oldu.
"Hişttt yavvruu." dedi kalın ve sarhoş bir ses. "bu halde buralarda dolaşılmaz, tekin değil." dedi her kelimenin sonundaki harfi uzatarak. "İstersen gideceğin yere bırakalım" dedi ve arka kapı açıldı. Şu an ulu orta taciz ediliyordum ve belki bu gecenin sabahında haberlerde son dakika haberleri olarak yer alacaktım. Sadece beş saniye bahsedeceklerdi benden belkide benim adım bile geçmeyecekti Tarık Akçamın kızı diyeceklerdi.  Ben bunları düşünürken birşey oldu belkide ilk defa hayatımda bir mucize oldu. Bir el açılan kapıyı sert bir şekilde geri kapattı ve omuzlarıma bir ceket bırakıldı. "Kız benimle" dedi yabancı gelmeyen bir ses. "Bir sorunum vardı"dedi tehdit vari bir sesle. Araba hızla uzaklaştı ama ben kitlenmiş bir şekilde öylece duruyordum. "Sen salakmısın" dedi sesinde inanılmaz bir öfke vardı. Adımları tam önümde durdu ve sıcak elleri buz kesmiş suratımı kavradı. İrkildim, sanki o an gerçekliğe döndüm, bir adım geriledim ve gözlerimi az önce beni bir felaketten kutaran kişiye çevirdim ve gördüğüm çayır yeşili delici gözlerle yutkundum.
Tam şuan ne yapmalıydım?
Birşey söylemeliydim değilmi?
Ne demeliyim?
Nasıl davranmalıyım?
Peki bu gerçekten bir mucize miydi ?
Yoksa bir felaketin ilk adımlarımıydı?
Gerçekten tehlikeyi atlatmışmıydım yoksa esas tehlike tam karşımdamıydı?

Selamın aleyküm arkadaşlar
Yeni bir bölümü az önce okumuş bulundunuz
Fikir ve tavsiyelerinizi alabiliriz :))

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 09 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SıfatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin