7.BÖLÜM

57 2 0
                                    

ACEMİ YAZAR KARŞINIZDA:
ÇOK MU BERBAT YAZIYORUM NE :( SİZDE HİÇBİŞİ SÖYLEMİYORSUNUZ Kİ :(
NEYSE HİKAYEYİ KAFAMA GÖRE YAZIYORUM VE UMARIMKİ BU SEFER BEĞENİRSİNİZ...
Multimedya: Alara&Ege
Şarkı da var hikayemle çoook anlamlı yani kitabımın şarkısı olsun bence.
UPUZUN BİR BÖLÜM SİZİ BEKLER :) gerçekten çooook uzun bir bölüm oldu.
Bana aptal demesi canımı ne kadar yaksada O ve onun sözlerine karşılık veriecektim. Her ne olursa olsun O'nun bana yaptıklarına karşın durmayacaktım. Beni sevmesini bekleyemem ondan ama beni ezmesine de izin vermeyecektim. Benimkisi zaten olmayacak duaya amin demek gibi birşeydi. Onu anlamıyorum benim ne suçum vardı ki bana böyle davranıyordu. Beni her fırsatta rezil etmeye çalışıyordu. Aslına bakarasak çalışmıyor "yapıyordu."
Bunu nasıl yapıyor bilmiyorum ama başarıyordu da.
Sağ omzumun basketbol topu ile sarsılmasıyla derin düşüncelerimin arasından sıyrılabilmiştim. Beden hocası kız erkek karışık guruplar halinde basketbol maçı yaptırıyordu ve ben yedektim. Vuhuu ne mutlu bana.✨
- Ah pardon ya bilerek oldu.
Kafamı konuşan tescilli malın arkadaşı olan Alp'e çevirdim. Kaan'nın kulağına birşeyler fısıldayıp gülümsediler hatta bildiğin kahkaha attılar. Ne kadar da mükemmel bir gülüşe sahip.
-Topu atmayı düşünüyor musun?
Aklıma gelen fikirle muzipçe gülümseyip
- Atmama gerek yok aslında.
- Topu verirsen oynumuzu oynayacağız.
diyen başka bir çoçuğa döndüm ve
- (elimle Kaan'ı ve arkadaşını hızlıca gösterip) orda bir sürü top var onlarla oynayabilirsiniz. dedim. işte Melis Atak atağını yaptı.Sen misin beni rezil etmeye çalışan, daha dur sen, bak gör sana neler yapıcam KAAN KARA.
Kaan bir an afallamış olacak ki yarı gülümser yarı tehdit dolu bakışlarla bana baktı ve
- Kes sesini Aptal! Ve evvet yine bana bu gün içerisinde 2. kez aptal deyişiydi. Ve tekrar ağzını aralayıp
- Ver şu topu!
dedi bende hemen geri verdim zaten.
Aklıma o şarkı gelmişti aslında ben sarışın falan değildim ama hep bana O'nu hatırlatıyordu ve tabiki sürekli bana aptal olduğumu söylemesi...
Yine o şarkıyı içimden söylemeye başladım.

Hey, I think you got my number
Hey bence numaram sende var
When I was out with my brother
Kardeşimle dışarıdayken
You said 'hi' and I think I liked you
Sen selam dedin ve ben senden hoşlandım
Oh we talked about maybe getting together
Belki birlikte olabiliriz diye seninle konuştuk
A raincheck on the weather
Havada bir yağmur
Cloudy skies and I had to get home
Bulutlu gökyüzü ve ben evdeyim
Oh those eyes
Bu gözlerde 
I thought you were a really nice guy
Gerçekten hoş bir çocuk olduğunu sandım
I thought you were just my type
Benim tipim olduğunu sandım
But I forgot your name
Ama adını bile unuttum
I'm a blonde so excuse me
Ben bir sarışınım bu yüzden kusura bakma
I'm a blonde I get crazy
Ben bir sarışınım çılgınım
And everybody knows
Ve herkes bilir 
We're a little more than fun
Biz eğlenceden daha fazlasıyızdır
I like to play it up like I'm dumb
Aptalmışım gibi oynamayı severim
D-dumb, dumb, dumb, dumb, dumb, dumb
Aptal aptal….
(Çevirinin tamamını okuyun hikayenin konusuna çok uygun)

******
Ve 4. saate gelmiştik bile. Hoca yanımıza gelip benide oyuna almıştı benim yerimede başka biri yedek olmuştu. Ve şansıma O tescilli Malla aynı takımdaydık. Benim açımdan pekte iyi değildi çünkü birzat onu yenmeyi isterdim. Basketbol konusunda çok iyiydim yani küçüklüğümden beri oynardık ve bir nevi basketbolla büyümüştüm. Şansızlık, ne yaparsın işte.
Karşı takım bizden 1 puan öndeydi ve bizimkiler bir sayı atınca elime topu aldım, sinsice gülümseyip potaya doğru ilerledim, üçlük attım veeee sayı. Kaan yanıma gelip kolumdan sıkıca tuttu ve
- Sen ne yaptığını zannediyorsun? Gülümseyip
- Basket attım işte.
- Yanlış potaya attın! dedi sinirle dudaklarımı büzüp
- Üzgünüm dedim.
Kolumu iyice sıkıp tam konuşacağı sırada
- Canımı acıtıyorsun kolumu bırak. dedim.
- Ne yaptığından haberin yok dimi. APTAL! dedi ve kolumu sertçe bıraktı pardon savurdu ve hırsla sağ elini saçlarından geçirip iki elinide ceplerine koyup alt dudağını dişleyip kafasını iki kez olumsuz anlamda sallayıp arkasını bana dönüp arkadaşların yanına ilerlemeye başladı. Bu hareketi ile karnımdaki kelebeklerin uyanmasına sebep olurken yine o şarkı aklıma geldi ama ben sarışın değilim ki!
- Hadi ama aptal mı daha mükemmel kelime bulamadında mı bana sürekli Aptal diyorsun. Hem sarışın bile değilim ki ben. arkasından bağırarak söylemiştim. Yürümeye devam ederken
- Çünkü sen bir APTALSIN.dedi alaycı bir ses tonuyla.Hatta bağırdı çünkü herkez bana bakıyordu.
Tebrikler Melis yine rezil ettirdin kendini.
Tekrar karşı takım üçlük bir sayı atınca bizimkiler biraz daha hırslı oynamaya çalışıyorlardı. Bende kimseyi takmadan oyuna odaklanmaya çalıştım.Bu sefer adam gibi oynayacaktım.
Tekrar topu elime aldığımda ilerlemeye başladım.Kimse umrumda değildi.Sadece maça odaklanmıştım.Etrafımdaki herkes bana seslenirken ben sadece potaya odaklanmıştım.Topu elime aldığımda etrafıma bakındım Kaan bile topu ona atmamı bekliyordu.Sanki ben atamam.
Son kez etrafıma bakındım ve tekrar potaya doğru dönüp attım.Acaba basket olur mu? sorusundan çok bugün içerisinde neler yaşadım onları düşünüyordum ki basket olduğunu gördüm.Maçın bitmesine son saniyeler kala tekrar topu elime alıp ilerlemeye başladım ve yine herkez bana bağırıp duruyorlardı.Bende onları umursamadan topu tekrar attım ve yine basket oldu.Hoca son düdüğü çaldı ve herkes benim başıma toplanıp adımı yüksek sesle bağırmaya başladılar.Tabi ki Kaan ve Alp hariç.Hoca yanımıza gelip
- Tebrikler Meliscim bu maçın yıldızı sendin ve ayrıca bu yılın kaptanı da sensin.
- Ama hocam ben bir kızım.
- Ama sende mükemmel bir oyuncusun.
- Evet Melis bence bu yılın kaptanı sen olmalısın.Arkadaşlarımın desteği ile bende kabul ettim ama sadece yardım amaçlı kaptanlığı labul ettim.Ne de oşsa bende okulumuzın kazanmasını isterim.
Dersin bitmesine son 10 dakika kalmıştı hepimiz üzerimizi (benim foröamda oda sıcak olduğu için hemen kurumuştu) değiştirip yukarı çıkıyorduk. Bir yandan da bana tezahürat yapıyorlardı. Kantine gidip birşeyler aldık.Bizimkilerle oturup açlıktan sesler çıkarmaya başlayan karnımı doyurdum.Ögle arası olduğu için zil çalana kadar burdan kalkmaya hiç niyetim yoktu.Demir ve Ege de yanımıza gelip oturdular.Onlar da beni tebrik ettiler ve desteklediler.
- Aslında bunu kutlamak lazım. dedi Demir ve her zaman ki gibi Efe lafa atlayıp
- Bizim Kafede kutlayalım.
- Tamam ama sadece biz olucaz ona göre. dedim.
Konuşup güldük eğlendik ve zilin çalmasına 10 dakika kalmıştı.Onlarlayken zaman nasıl geçiyor anlamıyordum.
- Hadi gidelim zil çalacak şimdi. dedi ve koluma girdi Maya.
Beraber sınıfa doğru yürüdük.Bizimkiler bizi arkada bırakıp önden gitmişlerdi bile.Bir anda kolumun çekilmesiyle geriye döndüm.
- Sen ne yap-
Tam bir şey söyleyecekken Onu gördüm.
- Kes sesini ve yürü!
- Bana emir veremezsin ayrıca bırak kolumu.
- Yürü dedim sana.
Deyip beni kolumdan çekiştirmeye başladı.
- Ya bıraksana kızı, sen ne yapıtığının farkında mısın?
- Söyle o arkadaşına sussun.
- T-tamam ama bırak kolumu acıtıyorsun.
Kolumu yine sertçe bırakıp hızla yürümeye başladı.
- Eğer 5 dakika içerisinde gelmezsem beni bul tamam mı?
- T-tamam. dedi ve kafasını evet anlamında salladı. Korkuyordum çünkü delirmiş gibi görünüyordu. Onun yanına yetişebilmiştim ve bir adım arkasından yürüyordum.
- Benimle ne konuşacaksın?
Ses yok
dişlerimin arasından
- Benimle. Ne. Konuşacaksın.
Ses yok sağa döndü ve merdivenleri çıkmaya başladık
- Nereye gidiyorsun?
Ses yok
- Bana karşı neden böylesin?
Yine ses yok
- Sorularıma cevap vermeyi planlıyor musun yoksa herzaman ki gibi susmayımı tercih edeceksin?
- Kes sesini.
Olduğum yerde durup
- Önce soruma cevap ver. dedim emredici bir şeklinde. Bir an durup bana döndü ve yanıma gelip işaret parmağıyla omzuma sertçe bastırıp
- Sana. Kes. Sesini. Dedim. Söylediği her kelimede vurması canımı çok acıtmıştı. Boş bir sınıfın kapısını açıp içeri girmemi işaret etti. Omzumu tutup dediğini yapıp içeri geçtim.
Sınıfın içi bomboştu sadece eskimiş koyu kahve tonlarında bir dolap ve sınıfın tam ortasında iki tane siyah sandalye vardı. Hiç masa yoktu ve her yer toz içindeydi. Sanki yıllardır buraya kimse girmemiş gibiydi. Fakat sandalyeler yeni konulmuş gibiydi. Çünkü her yer toz içindeyken sadece o iki siyah sandalye 'ben yeniyim beni al' dercesine sınıfın tam ortasında duruyorlardı. Kaan da içeriye girip kapıyı kilitledi. Anahtar onu nasıl almıştı ki bu mal. İyice korkmaya başlamıştım. Ne söyliyecekse söylesin ve bir an önce burdan çıkmam gerekiyordu.
- A-anahtarı n-nasıl a-aldın.
Korkudan kekelemeye başlamıştım artık.
- Otur! Bana bağırmamıştı ama emredici bir ses tonuyla söylemişti.
- N-ne k-konuşacaksın benimle.
- Sana. Otur. Dedim.
İşte bu sefer bağırarak söylemişti. İçten içe kendime saydırmaya başlamıştım. Ne diye buraya geldiysem artık.
Dediğini yapıp sandalyeye oturdum. O da sandalyeyi ters çevirip tam karşıma oturdu.
Kollarıdnıda sandalyeye dayayıp kafasınıda kollarının üstüne koydu. Biraz böyle durdultan sonra kafasını kaldırıp çenesini kollarına dayadı ve
- Çok soru soruyorsun.
Sesimin titrememesini dileyerek
- Sende sorularıma cevap ver?
- Benden korkmuyorsun dimi?
- Hayır. dedim ters bir şekilde.
- Ne bakıyorsun?
- Hiç acaba sana ne yapmalıyım onu düşünüyorum da.
- Neden?
- Hımm acaba beni hocaya ispiyonlaman, arkadaşlarımın yanında bana top demiş olman, yanlışlıkla yanlış potaya basket atman, yoksa kaptanlığımı elimden alman olabilir mi? Sence hangisi için başlama mı istersin?
- S-sen n-neden b-bahsediyorsun?
- Bence neden bahtestiğimi gayet iyi biliyorsun.dedi ve sandalyesinden kalkıp yanıma yaklaştı. Tam karşımda çömelip gözlerimin içine baktı.
- P-peki n-ne y-yapmamı bekliyorsun?
Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Bana şuan çok yakın mesafede duruyordu. Biraz daha yaklaşıp topuzumdan kurtulan bir iki saç telini kulağımın arkasına ittirdi ve bana biraz daha yaklaştı. Sanki beni öpmek istiyor ama yapamıyor gibi bir hali vardı. Bana bu kadar yaklaşması tüylerimin diken diken olmasına sebep olurken burnumla derin bir nefes alıp içimdeki oksijenin bir kısmını ağzımla derince dışarı üfledim. Kaan bir anda bu yaptığıma karşın gözleri dudaklarıma kaydı ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktı.
- Kalk! diye bağırdı birden. Buda neydi. Bana niye bağırıyor ki şimdi? dişlerinin arasından bana tıslarcasına
- Sana. Ayağa. Kalk. Dedim. Söylediği cümleye karşı bir anda oturduğum sandalyeden kalktım.
- B-benden ne istiyorsun.
Sinsice gülümsedi ve ağır adımlarla üzerime doğru gelmeye başladı. Aramızda bir adım vardı ve ben hala ne yapacağını tahmin etmeye çalışıyordum ki vücudum beynimin komutuyla geri adım atmamı sağlıyordu fakat kalbim durmamı söylüyordu. Ben geri adım attıkça O da üzerime doğru geliyordu. Bir adım geri bir adım ileri, geri ileri, geri ileri ve sırtımı soğuk duvara çarptım. Artık kaçacak yerim kalmamıştı çünkü tam önümde duruyordu ve küçük bir adım daha atarak beni iyice duvarla kendi arasına sıkıştırdı. Vücudunun nerdeyse tüm ağırlığını üzerime vermişti kollarınıda iki yanıma koyup boğuk bir sesle
- Senden ne mi istiyorum?
Yavaşça kafamı evet anlamında salladım. Tek kaşını kaldırdı ve diliyle alt dudağını ıslatıp gülümsedi. Evet gerçekten gülümsedi mi bu çocuk? Ve bana yaklaşmaya başladı. Yüzüme iyice yaklaştı. Nefesini yüzümün her bir hücresinde hissedebiliyordum. Kafasını hafifce çevirip yanağıma iyice yaklaştı. Ve dudakları artık yanağımdaydı. Tam olarak öpmüş sayılmazdı ama dudaklarını yanağımda hissedebiliyordum. Bu hareketi karnımdaki kelebeklerin canlanmasına yetmişti bile. İçim kıpır kıpırken tüylerim diken diken olmuştu. Dudaklarını yanağımdan yavaşça sürterek kulağıma doğru yaklaştı. Bu hareketi kalbimin yerinden çıkacakmış gibi atmasına sebep olmuştu. Bu çocuğun derdi neydi böyle gerçekten ne yapmak istiyordu bir türlü anlayamıyordum.
Kalbim kafesten kurtulmaya çalışan bir kuş gibiydi. Kendimi durdurmaya çalışıyordum ki önce nefesimi düzeltmeliydim çünkü hızlı bir şekilde nefes alıp veriyordum ve buda yavaş yavaş başımın dönmesine sebep oluyordu.
Hâlâ kulağımdayken derin bir nefes alıp verdi. Bu hareketiyle içim gıdıklanmıştı. Her yanımı ateş basmıştı ve terlemeye başlıyordum. Ellerimi okul eteğimin uçlarına sildim.
Gözlerimi kapatıp buradan kurtulmayı diledim.
- Senden ne mi istiyorum?
Yine bana aynı soruyu sordu. Gözlerimi ve eteğimin uçlarını tutan ellerimi sıktım.
- Benden. Korkmanı.
Gözlerimi kocaman açıp O'na yavaşça yüzümü döndüm. Yüzlerimiz birbirine çok yakın duruyordu fakat tenlerimiz birbirine deymiyordu.
Gülümsedi. Bana mı öyle eldi yoksa bu çocuk gülümsedi mi?
- Işte böyle. dedi. Bense kısık bir sesle
- Ne? Hiçbir şey söylemeden kapıyı açıp dışarı çıktı. Bende ağır adımlarla sınıftan çıkıp kendi sınıfıma gidip kendi sırama oturdum. Bizimkiler kendi aralarında konuşuyorlardı. Muhtemelen Maya onlara benim lavobaya falan gittiğimi söylemiştir.
*Maya'dan*
Bana dediği gibi beklemiştim ama 5 dakika çoktan geçmişti bile ya ona zarar verirse işte bu sefer bitirirdim O adi pisliği zaten gözümün önünde kolunu morartacak bi şekilde tutuyordu yalnızken kim bilir neler yapardı o psikopat manyak hâlânda tespit edilememiş mal insan pardon hayvan. İçimden O mala saydırırken bir yandan da içimdem 10'a kadar sayıp Melis'i arayacaktım. 1,2,3.....10
Ah be aptal kafam her ne olursa olsun onu o malla yalnız bırakmamalıydım. Oof eğer ona kötü birşey yaptıysa asla kendimi affetmezdim.
Onşarın gittiği yöne gidip aradım ama bulamadım nere gitti ki bunlar off Allahım ne olur ona birşey olmasın yoksa gerçekten kendimi affedemezdim.
Yok yok yok hiç bir yerde yoklar aanki yer yarıldı içine girdiler. Bütün sınıflara baktım en son yukarıya bakmaya karar verdim.
Kapısı sonuna kadar açık sınıf gördüm umarım burdadırlar.
İçeri girdiğimde sınıfon içi bomboştu yer yer toz içerisindeydi. Odana eskimeye yüz tutmuş koyu kahve tonlarında bir dolap ve sınıfın tam ortasında iki tane siyah sandalye vardı. Elimi anlıma vurup
- Ah kesin burdalardı ama şimdi nerdeler ki?
Telefonumdan saate baktım zilin çalmasına saniyeler kalmıştı artık.Bizimkileri bulup haber vermeliydim en azından Alara'ya söylemeliydim.
******
Sınıfa girdiğimde Onu sessiz bir şekilde dışarıyı incelerken gördüm. Yanına gidip iyi olup olmadığını sordum ama öyle dalmıştıki beni hiç farketmedi. Bende yerime oturdum zaten zilde çalmıştı.
Hoca çoktan gelmişti ve ders anlatıyordu aslında severdim bu dersi ama aklım hep Melis'teydi. Acaba ne konuştularda Melis böyle oldu sanki donmuş ölü gibiydi hiç hareket etmiyordu öylece dışarıda bardaktan boşalırcasına yağan yağmuru izliyordu.
*****
Melis'den
Yağmuru izliyordum. Yağmurun cama her bir dokunuşuyla çıkardığı sesler bir yandan  içimi rahatlatırken bir yandan da beynimin içindeki kötü düşüncelerin yok olmasını sağlıyordu.
Aklıma Can Yücel'lin en sevdiğim şiirinin mısraları geldi
...
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin...
                              Can YÜCEL...
Haklıydı usta şair, gerçekler: yazdığı o muhteşem eserin her bir mısrasında gizliydi.
Belki gülebildiğim kadar mutluydum belki ağladığım kadar gülecektim belki de sevdiğim kadar da sevilecektim.
Şu an için tuttuğum göz yaşları bir bulut misali doyana kadar duracaktım. Doyma noktasını aştığım an işte o zaman ağlayacaktım. Hiç durmadan hiç susmadan sadece uykunun beni teslim alacağı vakte kadar göz yaşlarım akacaktı.
Ama şunu aklımın bir köşesine not etmiştim. Tıpkı usta şairin de dediği gibi 'Sevdiğin Kadar Sevileceksin' işte bende aynen bunu yapıcaktım. Sevdiğim kadar sevilecektim. Sevildiğim kadar da sevecektim.
Teneffüste Maya'ya bizimkilere başı ağrıyor bu yüzden bana fazla soru sormamalarını istemiştim. Canım arkadaşım benim en son neler olduğunu birtek o bildiği için fazlada birşey sormamıştı bana zaten sorsada ben cevaplamazdım yani cevaplayamazdım çünkü kadam o kadar allak bullak ki kendimi toplamaya ihtiyacım vardı. O pislikde öğle arasında olanlardan sonra derse gelmemişti. Eğer gelseydi kafamı hiç toplayamazdım bu konuda bana iyiğili dokunmuştu. 'Sanırım bir teşekkürü haketti' *Ne saçmalıyorsun sen bu halde olmanın tek sebebi O. Sesini kes ve kafanı topla ve kendine gel bir silkilen bu sen değilsin.*
* * * * *
Son ders zilimizde çalmıştı ve şu lanet olası hocalardan birkaç saatliğinede olsa kurtulmuştum.
Nede olsa beni uykumda da rahatsız edemezlerdi herlade.
Biraz da olsa kendimi toparlayabilmiştim. Yarı yapmacık bir gülümsemeyle Demir'e dönüp
- Hadi bizim bara gidelim.
- Olmaz küçük hanım
- Yaa hadi ama sadece eğlencez içki yok (dudaklarımı büzüp) lütfeeeeennnn, ayrıca ben küçük hanım değilim ki. Demir de dudaklarını büzüp
- Ben miyim o küçük hanım?
- Yaa hadi ama lütfeeen.
- Olmaz dedim
- Yaa Efe şunu ikna et. Elini anlına koyup hazır ola geçip
- Emredersiniz majesteleri
- Teşekkür ederim uşak. bu söylediğim cümleye karşılık olarak tek kaşını kaldırıp bana dik dik baktı.
- E hadi ama.
- Neyse sonra hesaplaşırız seninle.
- Evet Kralım küçük hanım eğlenmek istiyor ne yapalım.
- Eğer içki içip sarhoş olmazsanız tamam.
- Tekrar teşekkürler dedim ve Demir'in boynuna atladım. Bu yaptığıma karşı O'da kulağıma birşey değil türünden birşeyler geveledi ama anlayamadım sadece kafa sallamakla yetindim.
- Siz diğerlerinizde öyle, özellikle siz ikiniz diğil içmek yanına bile yaklaşmayacaksınız anlaşıldı mı? Efe ile beni göstererek.
- Tamam ama önce bizim eve gidelim üstümü değiştiriyim gideriz.
- Aynen sen bize kıyafet verirsin artık Melis diyen Alara'ya dönüp
- Tabi canım elbetteki size kıyafet veririm. Biz hazırlanırken (Demir'e bakıp) sizde gidip üstünüzdeki sıkıcı okul formalarından kurtulursunuz.
- Güzel 1 saat sonra sizin kapının önünde bekliyor olucaz ona göre.
Hepimiz arabaya binip Efe
- Süper olucak, bekle bizi barmen dostum gecelerin yıldızları geliyor.
Efe'nin söylediği şeye karşın hepimiz kahkaha attık.
Okuduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 18, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

♡BLACK LOVE♡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin