Soonyoung, yanında arada bir saçlarını gözlerinin önünden nazikçe çeken bedeni izliyordu. Karşısındaki beden arada ona kaçamak bakışlar atıyor ve ne zaman konuşmaya başlayacağını merak ediyordu. İkisininde üzerinde gerginlik hakimdi.
Soonyoung kalbinin çıkacağından korkuyordu. Sadece yan yana parkta yürümek bile onun için çok fazlaydı. Nereden başlayacağını bile bilemiyorken Jihoon çekingence ona seslenmişti.
"Fazla vaktim yok da... Benimle ne konuşmak istiyordun?"
Adımlarını durdurarak birbirlerine döndüler. Uzun boylu beden derin bir nefes aldı. İçten içe kendini cesaretlendirmeye çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Konuşurken sesinin titremesi de bunu kanıtlıyordu.
"Ben... Nasıl söylesem..." Etrafa bir göz gezdirip tekrar karşısındaki sıcacık gözlere bakmıştı. Hızlıca söylemek en iyisiydi. "Ben senden hoşlanıyorum."
Jihoon'un gözleri duyduklarıyla irice açılmıştı. Böyle bir şeyi asla beklemiyordu. Şaşkınlıkla 'ne?' diyerek mırıldandı.
Soonyoung, karşısındaki şaşkın yüze bir tebessüm verdi. "Ani oldu biliyorum ama hislerimde samimiyim Jihoon. En azından deneyemez miyiz?"
"Ben, bilmem ki..." Jihoon için bu durum çok garipti. Ne diyeceğini hiç bilemiyor, göz teması bile kuramıyordu. Bakışlarını aşağıya indirip elleriyle oynamaya başladı. Soonyoung bir adım atıp ona yaklaşana kadar da elleriyle oynamaya devam etti. Jihoon'un gözlerine bakmak için kafasını eğmişti ve bu yakınlık ikisi içinde yeniydi.
"Jihoon, sen ne istersen onu yapacağıma söz veriyorum. Sana karşı hislerim yeni değil, ben kendimden eminim. Eğer sende istersen-"
"Bak, benim hiç sevgilim olmadı. Daha önce hiç birine karşı hisler de beslemedim. Ben emin değilim. Sadece ismini biliyorum, seni tanımıyorum bile."
Haklıydı. Kim olsa öylece 'hadi deneyelim' demezdi. Soonyoung tam konuşacaktı ki Jihoon saatine bakıp telaşla konuştu. "Benim gitmem gerek."
"Jihoon dur. Bir cevap vermedin. Deneyecek miyiz?"
"Ben ne demem gerektiğini bilmiyorum. Sevgililik hakkında beklentilerini karşılayamam. Seninle istediğin zaman buluşamam. Böyle bir ilişki eminim ki çok sıkıcı olur."
"Her şey sana uygun ilerleyecek. Reddedersen asıl o zaman yıkılırım. Jihoon, sana karşı hislerim yeni değil. Sıkılsaydım seneler önce sıkılırdım."
Jihoon kararsızdı ve şaşkındı. Kendisini nasıl senelerce sevebilmişti? Hiç mi yorulmamıştı? Kafası çok karışıktı ama karşısındaki genç ona beklentiyle bakarken teklifini reddetmek istemiyordu. En azından deneyebilirlerdi. Bu ilişki birinden birini üzmeye başladığı an biterdi. Jihoon kafasını onaylar biçimde salladı ve tebessüm etti.
Soonyoung ilk başta afalladı. Bir an ne teklif ettiğini bile unutmuş olabilirdi. Birkaç saniyelik boşluktan sonra gülerek tepki verebilmişti. "Kabul ediyorsun? Doğru bu anladım?"
"Sadece deneyeceğiz. Şimdi acilen gitmem gerek. Görüşürüz.. Soonyoung."
Deneyelim derken kalbini hızlandırmamış gibi bir de kollarını boynuna dolayıp sarıldığında Soonyoung ölecek gibi hissetti. O kadar şaşkındı ki karşılık bile verememişti. Zaten Jihoon da karşılık beklemeden oradan hızla uzaklaştı. Ardında ise yüzünde temessümle gidişini izleyen bir beden bıraktı.