Çıldırmış olmalıyım, adrenalin vücudumun her yerine nüksetmiş durumda. Ben daha önce hiç bu kadar hızlı hareket ettiğimi hatırlamıyordum yanından geçtiğim ya da çarptığım herkes büyük şeyler kaybediyordu -farkında olmasalar bile- üzücü bir şey bu, tabi onlar açısından. Yoksa bana sadece zevk veriyor, küstahça söylenen bir tümce olabilir size göre ama ben hayatımı bu küstahlık üzerine inşa ettim büyük ve ya küçük kayıplar vererek, hayatın eşiğinden dönerek, yalpalanarak düşerek, şuh bir şekilde de olsa yaşamak için bunlar şart olmuştur velhasıl kelam.
Topladığım değerli eşyaları eski çapacul pantolonumun ceplerine sıkıştırdım.
Kalabalık arasında gözüme kestirdiğim adamın yanına yaklaştım kalabalığın arasına girip yavaş bir şekilde adamın dibine sokuldum. Kasketimi yüzümü örtecek şekilde takıp elimi insan üstü bir çabayla adamın cebine daldırp yavaş bir şekilde cüzdanı aldım elimi cebinden çıkarmadan önce karşıda Henry'i gördüm göz kırpıp tam elimi çıkaracağım vakit adam elini cebine yaklaştırdı, beni fark ettiği vakit irkilip tam kaçacağım sıra kolumu tutup "voleur!" diye bağırdı. Kalabalık sesi duyunca olduğumuz tarafa döndü, tereddütsüz bir hareketle kolumu kurtardığım an kaçmaya başladım, meydandaki bekçiler de peşimden koşmaya başladılar. Asla yapmam gereken bir hatayı, yaşadığım dikkat dağınıklığının üzerine atmak daha mantıklı geliyordu elbet, ciğerim parçalanacak gibi hissediyorum çaresizce sadece koşacağım, bacaklarımda derman kalmadı, koşmak zorundayım geri dönüşü yok ya öleceğim ya da koşmaya devam edeceğim çıkış yolu yok elbet. Tarafızca yaşamaya çalışmak ya da tarafını seçmek, hani demiştim ya araftayım. Değilmişim ki aslında, bugün bunu farkına vardım ben çoktan tarafımı seçmiştim zaten; kurtuluşu olmayan, hiçbir çözümü olmayan, virane tarafı seçeli çok geçmişti.Son döndüğüm karanlık aradan sonra izimi kaybettirdim herlade, dizlerim tutmaz hale gelmişti kendimi yere attım. Buradan gittmem gerekiyordu, evim çok uzak düşmüştü, beni bulmak için bu taraflarda geleceklerdir. Birkez daha içine düştüğüm balçık dolu kuyudan kurtulma imkanım olmadığını öğrendim. Pişman değildim elbet hala da değilim sadece katlanılması güç. Duygusuz olmak gerek, vicdan yoksunu olmak, gurursuz olmak gerek, başkalarının ahlak ve erdem anlayışına uymak gerek en önemlisi sis olmak gerek. Ahlak rüzgara savurucasına değersizdir gözümde. Nietzsche "Ahlak; uzun, korkusuz bir sahtekarlıktır." şeklinde tanımlıyor. Zannımca haklıdır çok büyük bir şekilde haklıdır. Ve ben aynı şeyleri mutluluk içinde söylemek isterim. Mutluluk; uzun, korkunç bir sahtekarlıktır.
Bir süre dinlendikten sonra kalkıp karanlık yola doğru ilerlemeye başladım, daha öncesinde hiç görmediğim bir sokağa benziyordu evlerin ön kısımları hep yolun arka tarafında kalıyordu, henry ve diğerleri bundan sonra benimle iş yapmayacaklardır. Yeni bir meydan bulmak yeni bir şehir bulmak gerekiyor yoksa henry dahil hepsi beni ele vereceklerdir. Şükür yaşadığım yeri bilmiyorlar yoksa hepten atardım.
Sanırım yolumu kaybettim, güneş sırtını dönüp ülkeyi karanlığa boğmaya başlıyor, geçtiğim tüm sokaklar bomboş, şehrin bu kısmı her zaman böyledir. Korkmam böyle şeylerden benim için kanıksanmış bir durum, sadece yakalanma kaygım var.
Yol gittikçe zifiri karanlığa bürünüyor, yolu aydınlatacak herhangi bir aygıt yok. Farklı bir şey hissetmeye başlıyorum benim dışımda farklı birinin varlığı varmış gibi, karanlığın arasında izleniyormuş gibi hissediyorum. Bekçiler tarafından bulunduğumu düşünüp daha hızlı yürümeye başlıyorum, yolun sonuna gelmiştim sol tarafa göre sağ taraf daha aydınlıktı sağ tarafa doğru yürümeye başladım yolda insanlar görünmeye başlıyordu.
Cebimdeki eşyalar bir hayli azdı ve festivalden önce sattığımız tüm eşyaların parasını henry'e vermiştik tekrar ondan alabilme imkanım yoktu eğer bu sokaktayken bir şeyler bulamazsam aç kalacaktım. Kasketimi yüzümü kapatacak şekilde çekiştirip terli ellerimi yıpranmış patolomuma silip tereddütlü adımlarla ilerlemeye başladım yolun kenarında sigara içen siyah pelerin ve kapüşonlu adama doğru ilerledim. Planım sarhoş rolü yaparak, yanlışlıkla çarpmış gibi yapıp boynundaki çok değerli görünen kırmızı renkli kolyeyi fark etmeden almaktı. Ve tekrardan başlıyorum. Savsaklayan adımlar ile ilerleyip duvarlara çarpa çarpa adamın yanına yaklaşıp yanlışlıkla ayağım takılmış gibi yapıp üzerine düştüm gibi elimi boynuna attım kolyeyi çıkardım ve diğer elime aldım tüm bunlar on saniye içinde gerçekleşti. Sarhoş taklitine devam ederek ağzımda "Désolé monsieur" diye geveleyerek uzaklaşacağım sıra kolumdan tutuldum.
Aklımda bir şeyler oluştu tek sorun bunları kelimelere aktarmak.
Resim sadece temsilidir karakterimizin üstündeki elbiseler gözünüzde daha iyi canlanmasını sağlar. ( kitapdaki karakter bu kadar küçük değil sadece elbiseleri bu şekilde biraz.)