Bölüm 3: Son Akşam Yemeği

35 5 7
                                    

Telefonlarının fenerlerini açarlar. Hepsi gerilmiştir fakat belli etmemeye çalışırlar.

Yılmaz: Gürsoy mum, fener falan vardı değil mi? 

Gürsoy: Mum var abi, sakin olun. Hemen getireyim. Sonkan gel benimle de mumları getirelim.

Mumları getirip yakarlar ve muhtelif yerlere yerleştirirler. Sonkan alaycı bir ifade ile yılmaza bakar.

Sonkan: hayırdır Yılmazcım seni biraz korkmuş gördüm. Korka da bilirsin yani çekinme sonuçta korkmak insani bir şey.

Yılmaz: Yok korkmak değil de biraz ürperdim diyelim Sonkancım ha ama sen korktuysan o başka.

Sonkan: ne münasebo! Ben de ürperdim biraz o kadar.

yılmaz: şurda iki cümle kuracaksın dil barbalığı yapma!"

sonkan: ne alakası var?"

"yılmaz: var bir alakası. Küçüklere duyup dili katlediyorsun. Kimse bugün türkçe konuşamıyor. dilimizi bir kısır döngü içine koydunuz elbirliği. her neyse bu konuyu tartışmayacağım. ayrıca korkmak çok normal birşey.

Emircan: abi korktunun, korkmadının sırası mı şimdi konuyu dağıtmayalım. Gürsoy sen devam et kardeşim.

Gürsoy: neyse işte jae sung ile Suzan samimi olunca dedim ki bunu iyice bir araştırayım. Neyin nesidir, hırlı mıdır hırsız mıdır? İyice bir öğreneyim. Sonuçta Suzan komşumuzun kızı biliyorsunuz.

Yılmaz: yani yanlış anlama da Gürsoy bana daha çok açığını aramaya çalışmışsın gibi geldi!

Gürsoy: ya ne alakası var yılmaz aşk olsun. Bu en azından Suzan için yapabileceğim bir şey diye düşündüm.

Sonkan: abi ne kadar art niyetlisin ya!

Yılmaz: art niyetli falan değilim bana öyle geldi dedim. Sonuçta ortada seni şüphelendirecek bariz bir şey yok. Almış işte kızı elinden. Ha ama illa öyle bir şey yok diyorsan ki diyorsun. Tamam kardeşim dediğin gibi olsun. 

Yılmaz'ın söyledikleri Gürsoy'un hoşuna gitmese de konuyu uzatmaz ve konuşmasına devam eder.

Gürsoy: neyse, ne diyordum. Haa! Jae sung geçen gün gelip benden izin istedi. Işten erken çıkması geriyormuş falan bende izin verdim. Zaten şüpheleniyordum. Dedim fırsat bu fırsat hemen peşine takıldım. Önce bir taksiye bindi. Bende hemen başka bir taksi çevirip peşine takıldım.

Yılmaz: hemen buldun mu ya! Filmlerdeki gibi?

Sonkan: takıldığın şeye bak! Dedi sırıtarak

Yılmaz: ne var oğlum! Hep merak etmişimdir. Ha deyince o taksi nasıl bulunuyor. Ben yoldan çevirince bile ya ikinci ya da üçüncü taksi duruyor. Hatta ve hatta bazen beşinci taksiyi bile bulabiliyor bu yüzden merak ettim sordum ne var bunda!

Gürsoy: buldum ya sıkıntı olmadı. Taksiciye önümüzdeki arabayı takip etmesini söyledim.

Taksici de "hayırdır abi film mi çekiyoruz dedi.

Yılmaz: yani adam haklı. Bende olsam öyle söylerdim.

Emir can ve Sonkan Yılmaz' ı onayladılar.

Gürsoy: zaten o da "sakata makata gelmeyelim abi, kimi takip ediyoruz" diye sordu. Yani bende adama hak verdim o yüzden zampara eniştemi takip ediyoruz. Deyince "Ha'a! Tamam o zaman dedi. Sonunda Jae sung bir yerde taksiden indi sokak aralarından terk edilmiş bir köşke girdi. Köşkün salonunda kocaman bir masa vardı. Jae sung'la beraber on iki kişi masanın etrafına toplandı. Liderleri olduğunu düşündüğüm kişi "hoş geldiniz!" dedi elindeki kadehi havaya kaldırarak oradakiler de kadehlerini kaldırarak" hoş bulduk!" Diye karşılık verdiler.

Önce havadan sudan konuştular. Sonra içlerinden biri elindeki çam şişeyi göstererek "hadi bakalım tahmine var mısınız?" dedi hepsi de kabul etti. Tüm bardakları tek tek doldurdu. Masanın başındaki adamın işaretiyle içmeye başladılar. Bardaklar bitince sırasıyla tahminlerde bulundular. Liderleri dedi ki:" bu kesinlikle b rh (+) dört kişi onu onayladı. Jae sung A rh (+) dedi. Diğer dört kişi AB rh(+) dediler.

Yılmaz: ne diyorsun Gürsoy! Emin misin? Bak yanlış anlamış olmayasın! Yanlış anlama emin olmak için soruyorum.

Gürsoy: eminim yılmaz. Eminim. Aynen anlattığım gibi oldu.

Sonkan: eee sonra ne oldu?

Gürsoy: kadehleri dolduran çocuk hepsine baktı ve b rh (+) dedi. Liderleri jae sung'a dönüp.:"Anlaşılan bugün pek formunda değilsin yoksa ilk tahmininde yanılmazdın. " dedi

Jae sung ta: "sanırım yorgunum biraz "dedi.

Yılmaz: vay amk ! Bak Gürsoy eğer bizimle dalga geçiyorsan var ya!

Gürsoy: ya yılmaz neden dalga geçeyim. Ekmek kuran çarpsın ki doğruyu söylüyorum!

Emircan bir şeyleri çözmeye çalışır bir edayla: "ekmek demişken Gürsoy masa da ekmek var mıydı? " diye sordu.

Sonkan: neden ki?

Emircan: Gürsoy demedi mi jae sung beraber on iki kişiydiler. Şarap yani kan ekmekte varsa tamamdır. Anlamadınız mı?

Sonkan: ben neyi anlamamız gerektiğini anlayamadım!

Emircan: on iki havari ekmek şarap ayini son akşam yemeği! Belki de bunlar vampir değildir. Belki ayin yapıyorlardır.  On iki havaridirler!

Yılmaz: hassktr lan! (Dedi inanmış gibi yaparak) yani Emircan (deyip elini sıktı) cidden seni tebrik ediyorum. Sherlock Holmes burada olsa seni Watson'ının yerine kadrolu çalışan olarak işe alırdı.

Emir can: estağfurullah ya! Sadece biraz akıl yürüttüm.

Yılmaz: de! Yürütme kardeşim.

Emircan: nasıl yani? (Der şaşırarak)

Yılmaz: yürütme kardeşim böyle akıl yürüteceksen yürütme! Allah bilir hangi masumun kanını akıtıp alem yapıyorlar. Senin dediğin şeye bak ya! Oğlum sen bu kan emici piçlerle havarileri bir mi tutuyorsun? Ayrıca havarilerin içinde bir Koreli olduğu nerde duyulmuş. Buradan bile havari olmadıklarını anlarsın. Bu nasıl bir akıl yürütmedir yani Aristo şimdi mezarında şu an ters dönmüştür. Net!

Her şeyi geçtim Hristiyan ümmeti şu söylediklerini duysa vallahi seni krematoryum da yakarlar!

Sonkan: neden ya yılmaz sonuçta adamın söylediği şeyler mantıksız şeyler değil aslında?

Yılmaz: ya kardeşim havarilerin kan içtiği nerde görülmüş. Ayindeki her şey sembolik, ayrıca ekmek yiyip şarap içmişler son akşam yemeğinde yani şarap içmişler şarap kan değil Sonkan!

Sonkan: hıı! O zaman haklısın abi!

Yılmaz: haklıyım tabi!

Erasmus'la Gelen KoreliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin