Sonkan: Gürsoy (der merakla) cidden ekmek var mıydı lan?
Gürsoy: Yoktu ya! Masada sadece meyve vardı. Yılmaz: Kusacam şimdi ne midesizmiş bunlar da! Yani bu Asyalıların her şeyi karıştırıp yeme kültürleri beni benden ediyor yemin ediyorum.
Emircan: Yılmazcım orada bulananların hepsi Asyalı değil hatırlatırım. Öyle değil mi Gürsoy?
Gürsoy: Evet, öyle farklı farklı ırklardan insanlar vardı.
Yılmaz: Gürsoycum yalan söylüyorsun demiyorum fakat yani senin gözlerinde ırk radarı mı var kardeşim? Misal atıyorum. Bir Çinli ile bir Koreliyi nasıl ayırt ediyorsun? Ya da orda sarışın bir Rus ve sarışın bir alman olsun bu ikisinin arasındaki ayrımı nasıl yapabiliyorsun. İşin bu kısmını anlamış değilim doğrusu. Hele birde hepsi Türkçeyi jae sung gibi konuşuyorsa.
Gürsoy: Yani birbirlerinden farklılar işte Yılmaz
Yılmaz: Nasıl farklı ama?
Sonkan: Aman be! Mesele bu mu şimdi? Vampirlerden ırklara ne ara geçtik? Her neyse o zaman bunlar havari falan değil. Çıkardığımız sonuç bu!
Yılmaz: Havarilerin bokunu yesinler oğlum ne havarisi!
Sonkan: Kan içiyorlar orayı anladık fakat sadece kan içmelerinden vampir olduklarını çıkaramayız öyle değil mi?
Emir can: neden çıkartmayalım ki sonuçta sen ben kan içmiyoruz vampirler içiyor.
Aslında bakarsan satanistte Olabilirler ha! Onlarda kan içiyor
Sonkan: yok ya onların ki daha farklı birini kurban ederken kanından biraz alıyorlar o kadar.
Emir can: Doğru
Gürsoy: (sinsi bir tebessümle onlara baktı)
Dahası var arkadaşlar.
Yılmaz: (hazırmış gibi toparlanarak konuşmaya başlar)
Yılmaz: Gönder gelsin
Gürsoy: lider olan çocuk konuşmaya devam etti dedi ki burada niçin toplandığımızı biliyorsunuz. Bugünün anısına konuşmayı en büyüğümüzün yapması daha doğru olur. O yüzden sözü Jae sung 'a bırakıyorum.
Biliyorsunuz bugün aynı zamanda onun doğum günü. Tipi İtalyanlara benzeyen çocuk kaçıncı yaş günün diye sordu bu da dedi ki
700. Yaş günüm
Yılmaz: yuh! Ne diyorsun. Ulan! (Genzini temizleyip)
Emir can: o değil de ben hala düşünüyorum. Şimdi bu Asyalıların küçük gösterdiklerini biliyordum ama bu kadar da mı ya?
Yılmaz: Emir can cidden sana inanamıyorum. Bugün gerçekten formunda değilsin. Lan oğlum adam otuz yaşındayken yirmi beş göstermiyor. Adam 700 yaşındayken yirmi gösteriyor. Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun. Senin bir evin yok!
Emir can: her şeyi anladım da ev ne alaka abi?
Yılmaz: Şu an gerçekten oturup esprimi açıklamayacağım. Kendimi bu sefil hale düşürmeyeceğim.
Sonkan: Bir saniye toparlayacak olursak adam kan içiyor 700 yaşında doğru mudur?
Gürsoy: Evet aynen
Sonkan: Peki anlatacak başka bir şey var mı?
Gürsoy: var tabi ki
Yılmaz: nasıl yani devamı da mı var?
Gürsoy: evet devamı da var.
Yılmaz: devamı ne amk sabahtan beri devamı var deyip deyip ardından dehşet verici şeyler anlatıyorsun. Bak yemin ediyorum kalp ritmim bozuldu. Bir kere de anlat gözünü seveyim yoksa şu 12 puşt yüzünden panik atak geçireceğim.
Emir can: (ayağa kalkıp bir bardak su getirir yılmaza verir.)
Sakin ol canım kardeşim. Bak Gürsoy'u da anlamamız lazım anlatırken ne kadar zorlanıyor. Sen dinlerken kötü hissediyorsun adam bunları hakkal yakin mertebesinde yaşamış oğlum
Sonkan: Haklısın dostum. Yılmaz sende sakin olmaya çalış Gürsoy seni dinliyoruz devam et lütfen!
Gürsoy: Neyse işte Jae sung konuşmaya başladı. Dedi ki biliyorsunuz ki bu topraklarda bulunan insan kanları bizim için önemli ırkımızın devamı ve güçlenebilmesi için onların atalarından bugüne kanlarında taşıdıkları o savaşçı ruhun verdiği güce sahip olmamız gerek. Bunun da tek bir yolu var. O yolda, malum damarlarında gezen kandan geçiyor. O kanlara sahip olursak ırkımız güçlenir ve geleceğimizi güvenli hale getiririz. Böylelikle soyumuzu tükenme tehlikesine karşı da koruruz.
Bu yüzden bir süre buralarda avlanacağız. Tıpkı atalarımızın yaptığı gibi fakat her zaman olduğu gibi biliyorsunuz ki bizi bekleyen büyük bir tehlike var. Anadolu Vampirleri!
Yılmaz: ne! Gürsoy emin misin bak, aynen böyle mi söyledi?
Ersoy: Evet abi! Anadolu Vampirleri dedi Eminim Kulaklarımla duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erasmus'la Gelen Koreli
Vampire"GİBİ" Dizisinin Erasmus'la gelen yamyam bölümünden esinlenmiştir. Gürsoy artık iş sahibi olmanın vaktinin geldiğinin farkındadır fakat ne iş yapmak istediğine bir türlü karar veremez. Bu konuda çeşitli istişareler ve araştırmalar yapar. En sonunda...