chapter three if u wanna go home

10 1 0
                                    

"oğlum." minho annesiyle buluşmaya karar vermişti, jeongin'in soyadını değiştirmek için görüşeceklerdi. "yine aynı konu mu? babanızın izin vermediğini söylemedin mi kardeşine?" minho derin bir nefes aldı, annesi böyle birisi değildi çünkü. "babamdan korkmana gerek yok diye onlarca kez söyledim anne. sana söz veriyorum, seni de kurtaracağım onun ellerinden." annesinin gözleri doldu, oğlunun bu kadar umutlu olması onu yaşama tutuyordu ama hayali imkansızdı. "oğlum." dedi annesi dokunaklı şekilde,

minho'nun annesi hastaydı ve bunu kimse bilmiyordu. öleceği zamanı beklemekten başka çaresi de yoktu doktorların dediğine göre.

"çok yoruldum ben güzel oğlum. baban elbet razı gelir ama ben yoruldum." jeongin için soyadı meselesi o kadar önemliydi ki abisinin annesiyle görüştüğünü de babasının izni olmadığından bunun mümkün olmadığını da bilmiyordu.

babası minho'yu tehdit ediyordu. minho'nun hayatı sadece oldukça ünlü ve korkusuz bir koreograf olduğu için değil, kardeşini korumayı seçtiği için de tehlikedeydi.

"jeongin'le konuş ve bunun mümkün olmadığını anlat. siz olmadan yaşamak benim için işkenceden farksız ama böyle olmak zorunda." kuru ve çatlamış dudakları arasından zoraki çıkan kelimelerle minho'nun canını yakan annesi, arkasına bakmadan parktan ayrıldı. oğullarının canını yaktığı için kendisinden nefret ediyordu fakat babaları yüzünden başka bir çaresi de yoktu,

kendisi gibi büyük oğlu da kapana kısılmıştı.

annesi ağlayarak gittiği esnada parkta oturduğu bankta başını elleri arasına almış, dolan gözlerinden yaş akmaması için savaş veriyordu minho. her şeyin neden berbat ilerlediğini düşünüp duruyordu. ailesini koruyamıyormuş, kimseye yetemiyormuş gibi hissediyordu. işlerin daha da kötüleşmesinden korkuyordu. kendi canı umrunda bile değildi.

kendi canı kendisi dışında herkesin umrundaydı oysa.

çalan telefonunu derin bir nefes alarak açtı, kimsenin haberi olsun istemiyordu. "aşkım neredesin?" jisung'un tatlı sesini duyunca gülümsedi. "parktayım bebeğim, annemle görüştük." minho'nun annesiyle konuştuğunu biliyordu jisung fakat tek bildiği buydu. tehditleri, izin verilmediğini bilmiyordu, bilmeyecekti de.

sevdikleri üzülmesin diye kalp kıran gerçekleri onlardan saklamak onları koruma yöntemi değil, kendisini zarar görmeye yaklaştıran bir eylemdi. oysa bunu kimse bilmezdi, bilinmesi gereken ilk gerçek buydu.

"umarım iyi geçmiştir." tebessüm etti minho, jisung bu gülümsemeyi görse bir sorun olduğunu anlardı. "yarım saate evde olurum güzelim." jisung görüşürüz demek üzereydi ki, "gelirken almam gereken bir şey var mı?" diye sordu minho. "yok aşkım, kocamı istiyorum ben. hızlı ol hadi." kıkırdadı minho, jisung'un yaramaz zamanları, her hali gibi, çok hoşuna gidiyordu ve onu keyiflendirmeye yetiyordu. "geliyorum bebeğim." kısa bir vedalaşmanın ardından arabasına doğru ilerledi minho.

koltuğuna oturup elleri direksiyonda, camdan dışarıyı izledi bir süre. neyi yanlış yaptığını anlamaya çalıştı. sorunların kaynağını, her şeyin sebebini düşündü. başı ağrımaya başlıyordu, iki elinin de parmaklarını saçlarından geçirip çekiştirdi. bağırmak istiyordu, yapamadı. elleriyle yüzünü ovuşturduktan sonra kahve almak için arabadan çıktı.

aklı o kadar dağınıktı ki yolda sürekli birilerine çarpıyordu. bu şekilde ilerleyemeyeceğini fark edince aynı yolu geri döndü ve arabayı evine doğru sürdü. eve gidip kendisini sevgilisinin kollarına bırakmak istiyordu, belki biraz rahatlatır diye umuyordu.

kırk beş dakikanın ardından anahtarını çıkarıp deliğe takarak çevirdi. "ji?" mutfaktan gelen takırtıları yok sayarak kapıya koşturdu jisung. "aşkım!" minho'nun kollarına atladı. "hoş geldin." yüzünün her yerini öptü. "şuna bak sensiz geçen birkaç saate tahammülüm bile yok, hele sensiz uyanmak..." başını salladı. "korkunç resmen! bir dahaki sefer uyandır beni." minho gülümseyerek kendisine çekti jisung'u. boynuna öpücükler bıraktı. "kıyamıyorum uyandırmaya, melek gibi uyuyorsun." kocaman gülümsemesiyle kollarını sevgilisinin boynuna doladı. "sana kahvaltı hazırladı meleğin," biraz daha yaklaştı minho'ya. "ama önce..." dudaklarını sevgilisinin dudaklarına bastırdı.

heaven and back ||minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin