chapter two if u wanna believe this moment

16 2 6
                                    

"min-minho!" jisung kahkahaları arasından sevgilisinin adını söylemeye çalıştı. "tamam dur artık." hâlâ kahkaha atmaya devam ediyordu. "gıdıklamam hoşuna gidiyor, nasıl durayım?" gıdıklarken aynı zamanda öpüyordu ve bu jisung'un daha çok gülmesine neden oluyordu. "aşkım yeter ya." nefeslendi jisung ama kendini durduramıyordu. "ceza vereceğim sana göreceksin." sevgilisinin dudaklarını öptü minho.

"senden gelen hiçbir şeye ceza demem ben." kaşları havalandı jisung'un. "diyorsun?" kendinden çok emin şekilde başını salladı minho. "o zaman..." diyip kendini minho'nun altından çekti ve banyoya kaçtı. "ne yapacaksın acaba?" minho kollarını kavuşturmuş, sırtını yatak başına yaslamış şekilde jisung'un gelmesini bekliyordu. hâlâ kendisinden çok emindi.

banyonun kapısını açtı jisung ama sadece kafasını uzattı. "gözlerini kapat." yarım bir gülümsemeyle gözlerini kapattı minho. onu neyin beklediğini gerçekten bilmiyordu.

banyonun kapısının kapandığının sesini duyunca kaşları kalktı. kucağında hissettiği ağırlıkla kaşları çatıldı. jisung, minho'nun kulağına sıcak nefesiyle fısıldadı. "aç bakalım gözlerini." minho hissettiği sıcak nefesle yutkundu ve yavaşça gözlerini açtı.

beklediği kesinlikle bu değildi. jisung; siyah ve dantelli, oldukça kısa bir etek giymiş ve üst vücudunu çıplak bırakarak sevgilisinin kucağında oturmuştu. işleri zorlaştırmak için olduğu belli olacak şekilde de boynunu ıslatmıştı.

"jisung ne yapıyorsun?" dudağını büzdü. "ceza?" minho derin bir nefes alıp sevgilisinin bacaklarından gözlerini çekti ve gözlerine odaklandı. "çok güzel görünüyorsun. bunun ceza olması için seni başkalarının da görmesi gerekiyor. yalnızca ben görebildiğime göre," dudaklarını ıslattı. "ödülden de fazlası." güldü jisung ve dudaklarına asılacak sevgilisini itti. "amacım buydu." dedi ve minho'nun kucağından kalkıp üzerini karşısında değiştirdi. "hemen etkilenmen seni tuzağıma düşürdü." güldü ve sevgilisinin yanına uzandı. "hiçbir şey yapmayacağız." minho hızlıca eğilip kasıklarından biraz üstünü öptü. "sen nasıl istersen."

jisung bunu beklemediğinden afallamış hissetti. "ne yani, öpmeyecek misin bile?" kısa bir kahkaha çıktı minho'nun dudaklarından. "öpmemi ist-" sevgilisinin ne diyeceğini beklemeden kendine çekerek öptü jisung. bu kadar istekli oluşuna dayanamadı minho ve kucağına çekerek daha sert emdi. "akşama işlerimiz olmasa neler yapardık neler..." dedi jisung sitemle, güldü minho. "işleri çığrından çıkaran sensin jisung-ah." jisung nemli dudaklarını yaladı. "bayılacağım." minho'nun dudaklarından çıkan 'jisung-ah' onu epey etkilemişti.

"kaç saat var?" gözlerini saate yöneltti minho. "dört saat bebeğim." jisung başını sevgilisinin omzuna bıraktı. "gitmeyelim, sev beni." boynuna sıcak nefesini bırakması ve kucağında kıpırdanması minho'yu zorluyordu. "patronlarının yanında oturabilmen tercihimiz olacaktır aşkım." gözlerini devirdi jisung. "öpüşelim bari."

dudaklarının arasına aldığı dudağı büyük bir hazla emdi minho, hissettiklerinin tarifi yoktu. jisung ise hafif mırıltılar bırakarak zevkini çıkarıyordu. alarm sesini duyana kadar öpüşmüşlerdi. "alarmlardan ekstra nefret ediyorum." küçüğün sinirine güldü minho. "ne giyeceksin?" sevgilisinin kucağından kalkarak dolaba ilerledi jisung. "takım elbise." giysi dolabında askıyla duran takım elbiseyi özenle aldı. "lixie de bu mantıklı olur dedi."

ikizler birbirlerinin moda yöneticisiydi,

ve ekstra olarak hyunjin.

"çok yakışıyor sana." dedi minho siyah takım elbiseyi incelerken. "onlar bana nasıl yaklaşıyorsa öyle gideceğim onlara." sevgilisiyle gurur duydu minho ve yataktan kalkıp sarıldı. "en doğrusu o olur bebeğim." ofladı jisung. "böyle yapışıp durursan gidemem oraya." belinden kendisine çekti minho ve boynunu öptü. "ne zaman dönersin?"

heaven and back ||minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin