I

41 4 3
                                    

Aramayı kabul et./ Aramayı reddet.

Aramayı başlattınız.

"Alo"

"Seni piç kurusu!"

"Ne?"

"Eve gel! Seni saatlerdir bekliyorum!"

Jimin'in babası aramıştı. Eve gelmesini bekleyecek kadar çok sevmiyorlardı birbirlerini. Jimin bu nedenle korkmuş ve gerilmişti. Yavaştan alnında terler yer edinmişti. Jimin'in gülen yüzü yavşça soldu. Gözleri korku ile doldu.

"Neden bekliyorsun ki?"

Jimin minik sırıtışları hissedebiliyordu teninde.
"Seni ne için bekleyebilirim?"

"Anlamadım?"

Babasının sırıttığını anlayabiliyordu. Üzerinde hissediyordu sırıtışlarını.

Babası, daha çok acımsar tonda fakat cümlelerinin hepsinde bir pislik olduğunu hissettirerek konuştu.

"Jimin bu kadar güzel olma. Sonra suçlu ben oluyorum. Güzel dudakların, boynun ve bacakların beni cezbetmeyi başarıyor."

"Ne."

Evin sallandığını hissetti jimin. korkusunun artmasıyla başı dödü. Gözleri doldu, ağlamamak için dudaklarını dişledi. Ne kadar işe yaramasa da. Bu basit cümleler jimin için bu kadar ağır olamazdı. Bu kadar iğrenç hissettiremezdi. Jimin duydukları ile telefonu kapattı. Bir kaç saniye daha ayakta durup duyduklarını sindirmeye çalıştı. Bunları hatırlamak kalbine hızlı bir ok olarak saplandı.

Canı acıdı.

Kalbi kırıldı.

Yere çöktü ve kollarını bacaklarına sarıp bir bebek gibi ağlamaya başladı. Bir çok kez hıçkırıklarında kaybolan kendine nefret cümleleri oldu.

İğrençsin jimin,
Nefret ediyorum senden.
Kendini koruyamıyorsun bile

Neden ben diye düşündü jimin.

Onun için kolay değildi o, hassastı yaşıtlarına göre.

-

"Jimin?"
"Jimin?"
"Jimin!?"
"Jimin!"

Yoongi bu sefer iç çekip jimin'i sarstı. Jimin, irkildi ve hemen yatakta doğruldu. Olayın akışı ile jimin kafasını karıştırıp kimin sasrtığına baktı. Bu sefer daha sinirli hal ve haraketleriyle ses tonu bu duruma eşlik etti.

"Bir dahakine mümkünse dokunma bana."

"Sorun ne de böyle diyorsun?"

"Bana dokunulmasından hoşlanmıyorum. En iyi senin bilmen gerek."

"Abartıyorsun. Söylesen bir daha yapmam."

"Ne!? Abartıyor muyum? Ben mi?"

"Bak çocuk seninle uğraşamam, kavga edemem. Bu yüzden kapa konuyu."

"Cidden, senin evine gelmek hata."

"Doğru ya neden evindesin?"

"Dünü hatırla yoongi."

Jimin kapıyı açtı. Ayakkabılarını giyme zahmetinde bulunmadan arkasına bastı. Kapıyı sertçe kapadı. Söylenerek aşşağıdan indiğini duyabiliyordu yoongi.

BAY PARK

Pavyon sokağı olarakta bilinen, korenin ünlü sokaklarından birisindeydi. Mekanı olarak hep gittiği pavyonlardan birine girdi. Tek pavyon değil kumarhane, bar, gece clup ve bir çok gönüllünün sahneye çıkıp şarkı eşliğinde dans ettiği bir mekandı. Masalardan birine oturdu. Hızlı olmasını ister gibi aceleci bir tavırla barmen ile arasındaki diyaloğu içki isteyerek başlattı.

"Shik! Bir şişe!"

Hyun shik dolaptan çıkardığı içkiyi yong sook'a uzatırken isyan dolu konuştu.

"Shik ne yong hyung. Adım hyun shik."

"Aahh serseye de bak, shik demek daha kısa ve daha rahat o yüzden."

"Şu sıralar daha fazla alıyosun, sorun ne? Davayı o mu kazandı?"

"Gibi gibi, yoongi diye avukatım var ona fazlaca para vermem lazım bu dava için. Birde başarısız olursa yanarım. Hem param hem de hayatım biter."

"Ah be usta! Ne gerek vardı kendine güzel bir kadın tavlasaydın. Bunlar olmazdı, yazık değil mi çocuğada."

"Kafamı karıştırma shik."

"Yong hyung?"

"Ne?" diye birasından yudumlarkan konuştu.

"Pişman mısın hyung?"

"Hayır."diye belirtti tüm kararlılığı ile konunun uzamasını istemiyordu. Bu yüzden sorunsuz bir hitapla tekrar seslendi shik'e.

"Diğerleri ile ilgilen bende biraz para yatırıp oyun oynayacağım."

"Madem öyle diyorsan, peki demek düşer bize."

Yoong sook şişeyi kafasına dikti. Büyük yudum aldı. Sonrasından dolması beklenen masalardan birisine oturdu.

Sesiz ve pişmankar bir halde konuştu shik.
"Hyung geleceğin iyi değil. Neden görmüyorsun."

Hyun shik mekanın barmeni ve önemli misafirlerle ilgilenen yakışıklı iyi niyetli bir adamdı. Bir çok kadın hyun shik ile ilgilenirdi fakat hyun shik kimseye yüz vermeyen kaslı adamlardandı. Yong sook ile olan dostluğu ise uzun zamanlara dayanacak kadar eskiydi. Hyun shik her koşulda ne olursa olsun onun arkasındaydı. Bir çok hatasını yüzüne vurup kendisine çeki düzen vermesi gerektiğinide söylemeyi ısrarla ihmal etmiyordu. İşte yong sook'unda bu kadar yakın dostu vardı. Bu kadar sadık.

Sang kyu meraklı bir şekilde elini sallayıp masanın karşısında oturan adama konuştu.

"Sook!!, sorunun ne? seni 3'dür yeniyorum. Normalde çok nadir kaybederdin."

Buna cevap olarak ise sang min.
"Azmıştır, oğlanı bulamayınca da dertlenmiştir."

Joon karşılık verdi masaya kartını koyarken
"Bu ağır olmadı mı yahu?"

Masadaki herkes gür kahkahalar attı.
Sook elindeki kartlardan gözlerini ayırıp başını kaldırmadan gözleriyle adama baktı. Oldukça ciddi olan yong sook, oturduğu sandalyeden kalkıp sang min'in yanına koydu sandalyesini. Yanına oturdu.

"Ne o seni mi sikeyim? Cevap versene! İster misin?!"

Elindeki kartları kafasına fırlattı yong sook. Ciddiyetini özenle koruyordu.

"Sikeyim mi o küçük deliğini ha!? Tadına bakayım mı seninde?"

Bunları söylerken daha da yaklaştı sang min'e.

"Uzak dur benden seni piç!"

Yong sook jiminle konuşurken davrandığı hal ve haraketleri sang min'e de sergilemişti. Acınası bir tavırla konuşuyordu ama kast ettiği farklıydı.

"Hey! O zaman bu kadar komik şakalar yapma. Sonra azıp seni beceresim geliyor."

Yong sook ayağa kalktı. Sang min'in yanağından makas aldı ve kapıya doğru gitti. Arkasından hyun shik bağırdı.

"Ne oldu!?"

"Biraz işim var sen takıl."

Hyun shik eli ile onayladı.

_

Not bırakabilirsiniz.

HeroHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin