Bölüm 7

4 0 0
                                    

Parti gecesi

Hao bütün gün yediği her şeyi Kuanjui'nin başkası ile öpüşmesini gördükten sonra tuvalete kusmuştu. Buna nasıl dayanabilirdi ki? Yıllarını verdiği çocuğun bütün sevgililerini dinlemiş hatta bazıları ile olan cinsel ilişkilerinden bile bahsetmesine katlanmıştı ama hala alışamamıştı. İlk defa onun bir sevgilisiyle el ele tutuştuğunu gördüğünde üç gün hiçbir şey yiyememişti. Anılar aklına geldikçe midesine bir bomba düşüyor ve bulantıdan ağzına tek lokma atamıyordu. Kusması bittikten sonra toparlanmak için biraz daha bekledi ardından tuvaletten çıktı. Zar zor bir taksi çağırdıktan sonra kendini eve attı. Çok büyük bir evi yoktu ama fazla küçük de değildi. İlk taşındığında belki bir gün Kuanjui de yanına taşınır diye iki odalı olmasını istemişti. Onunla aynı odada kalmasına gerek yoktu, aynı evde olsaydı yeterdi. Yatağına yattığında midesine giren acıyla büklüm büklüm oldu. Bir daha istifra etmek istiyordu ama midesinde hiçbir şey kalmamıştı. Acı, ağrı ve bulantının getirdiği rahatsızlıktan dolayı gözleri dolmuşken çalan telefonunu duydu. Ekrandaki kalbi görünce hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Fiziksel acılarının hepsinden kurtulabilirdi ama psikolojik acılarından kurtulamıyordu. Yıllarca katlandığı bu bunalımlı ruh hali onu her geçen gün daha da yıkarak bir enkaza dönüşmesini sağlamıştı. Telefonu sessize alıp odanın diğer köşesine attıktan sonra yorganına kıvrıldı ve her anlamda acı çekerekten ağlamaya devam etti. Bir süre sonra aşağıdan kapının açılma sesini duydu. Kimin geldiğini biliyordu. Kuanjui ona ulaşamayınca ona verdiği yedek anahtarla eve girmiş olmalıydı. Bekledi gibi odasının açılan kapısından içeri giren kişi oldu. İlk başta söylenecek gibi gözüküyordu ki onun yorgunluktan bitap düşmüş halini gördükten sonra hızlıca yanına koştu.

"Bu hal ne Hao!?"

Bir elini onun alnına attıktan sonra sesi hem korkmuş hem de kızmış bir şekilde çıkmıştı.

"Hem ateşin var hem de bana haber vermiyorsun?! Bari aramalarımı açsaydın! Ne kadar endişelendim haberin var mı?! Bekle beni geliyorum!"

Hao yorgunluktan bu dediklerinin hiçbirine cevap veremedi ve onun endişelenmiş halini gördükçe sessizce ağlamaya devam etti. Kuanjui'nin bunun ateşten dolayı olduğunu düşüneceğinden emindi. Jui odadan çıkıp bir kovaya su doldurup bez aldıktan sonra yanına geldi. Bezi ıslattıktan sonra alnına koyuyordu. Bez kuruduktan sonraysa tekrar ıslatıyor ve durmadan buna devam ederek ateşini düşürmeye uğraşıyordu. Emekleri boşa gitmeyip Hao'nun ateşi düştükten sonra çantasında her zaman bulundurduğu haplardan bir tanesini çıkarıp zorla da olsa ona içirdi. Hao tekrar kusarım korkusuyla ilk başta içmek istememişti ama Jui'nin ısrarlarına da dayanamamıştı. Son kez Hao'nun ateşini ölçtükten sonra elindekileri bıraktı ve Hao'nun kaymasını sağlayarak yatakta yanına yattı.

Hao, Jui'nin bir özelliğinden hem çok nefret ediyordu hem de onu deliler gibi seviyordu. Bu Jui'nin her zaman kendisine bir sevgiliymiş gibi davranmasıydı. Onunla şakasına flörtleşir, şakasına onu öper, şakasına ona bir sevgili edasında yaklaşırdı. Onu öperken ileri kaçtığı bile olurdu ama bunların hepsi birer şaka etrafında gerçekleşirdi. Jui yatağa geçtikten sonra arkasını ona dönmüş olan Hao'ya arkadan sarıldı ve ellerini Hao'nun beline doladı. Hao hızlanan kalp atışlarını asla duymamasından dolayı bazen Jui'nin bir aptal olduğunu düşünmüyor değildi.

"Benim bebeğim hasta mı olmuş?"

Bir eliyle onun açıkta kalan beliyle oynarken yanağına bir öpücük bırakmıştı. Hao'dan bir cevap gelmeyince yüzüne öpücükler kondurmaya başladı. Yavaşça aşağı inip boynuna da öpücük kondururken Hao bütün vücudunun titrediğini hissetti. Yine aynısını yapıyordu. Ona asla gerçekleşmeyecek şeyler için veriyordu. Onunla tensel temasta bulunduğu her an bayılacak gibi hissediyordu. Kuanjui öpücüklerine ve belindeki el hareketlerine biraz devam ettikten sonra ona sarılarak uyuya kaldı. Hao ne kadar istese de uyuyamadı. En sonunda Jui'yi uyandırmadan ayağa kalkıp çantasına sakladığı sigara paketinden birkaç dal ve çakmak aldıktan sonra odasının balkonuna çıktı. Sigarasını yakıp dumanına içine çekerken biraz daha huzurlu hissetmişti. En azından hayattan uzaklaşmak için sahip olduğu ufak bir molası vardı. İkinci sigarasını yakmışken balkonun sürgülü kapısı itildi ve Jui balkona girdi. Hao onun sigara içtiğini bilmemesinden dolayı tedirgin olsa da bozuntuya vermedi tekrardan sigarasından bir nefes aldı. Jui bir süre hiçbir şey demeden onu izledi. Hao gözlerini kaçırsa da Jui ısrarla onun gözlerinin içine bakıyordu. En sonunda ortamın durgunluğunu bozan şey Jui'nin Hao'ya yaklaşması olmuştu. Neredeyse onun dibine kadar girdikten sonra bir elini uzatarak Hao'nun elinden sigarasını aldı. Aldığı sigaradan bir nefes alıp verdikten sonra sigarayı balkonun demirinde söndürdü ve onu aşağıya yolladı. Parmak uçlarında yükseldikten sonra bir süre öyle kaldı ve gözlerini kapatan Hao'yu izledi. Ardından aşırı nazik bir yumuşaklıkla dudaklarını Hao'nun dudakları ile birleştirdi. Hao ne yapacağını bilemiyordu. İkisi de hareket etmeden duruyordu. Ne vücutları ne de dudakları hareket ediyordu. Kuanjui ondan ayrıldığında Hao'nun gözleri hala kapalı duruyordu. Bir elini onun yüzüne götürdü ve işaret parmağıyla ilk onun yanağını sonra da dudağını okşadı.

"Bunların hepsi bir rüya Hao."

Fısıldayarak söylediği sözlerden sonra balkonu terk etti. Hao kendine zar zor geldikten sonra odasına girebilmişti ama Kuanjui burada değildi. Evden çoktan gitmişti. Hao ise yaşadıklarının ne kadar gerçek olduğu hakkında herhangi bir fikir öne süremiyordu. Her şey bir rüyaymış ve buna devam edebilecekmiş gibi kendini yatağına bıraktı. Rüyasının devamını getirmeyi umarak uykuya daldı.

Riçh karizma hendsım Where stories live. Discover now