jeongin birkaç yalan uydurup evinden çıkarken oldukça heyecanlıydı. evden çıkmadan önce neredeyse 3 dakika boyunca aynadan kendine bakmış olsa da iyi göründüğünden emin olamıyordu. yongbok'un kapısına gittiğinde sarılacak olmaları kalbini hızlı hızlı çarptırırken asansörü bekleyemeyecek kadar heyecanlı olduğunu fark ederek merdivenleri koşarak indi. yine aynı şekilde çilli'nin üçüncü kattaki evinin önüne geldiğinde kapıyı neredeyse yumruklamak üzereyken güç bela kendini durdurarak zile bastı. derin bir nefes alırken içinden sakin olmayı diliyordu.
yongbok kapıyı gülümseyerek açtığında jeongin de yanaklarındaki çukurları belirginleştirecek şekilde gülümsedi. yongbok üstüne ince bir ceket alarak anahtarını aldıktan sonra içeriden botlarını da aldı. hızlıca giyip kapıyı kilitledikten sonra bir adım uzağında onu bekleyen jeongin'e baktı.
yongbok'un kızaran yanaklarındaki iyice belirginleşen çilleri ve parlak gözleri jeongin'e dünyanın en güzel manzarası gibi gelirken kollarını iki yana açtı. yongbok bir şey söylemeden hızlıca jeongin'in kollarının arasına girdiğinde gözlerini kapattı. jeongin yüzünü yeni kurutulduğu sıcaklığından belli olan saçlara yasladığında içine derin bir nefes çekti.
hafifçe kendini geriye çekti jeongin. hala sarılıyor sayılsalar da yüz yüzelerdi şimdi. "iyi misin?" dedi fısıltıyla. büyük elinin avcunu yongbok'un yanağına yasladı. avcunda hissettiği sıcaklık kalbini eritiyordu sanki. yongbok bir şey söylemese de kafasını salladı aşağı yukarı, sonra kendini çekip teşekkür etti. hızlıca merdivenlere doğru atıldı.
hızlıca merdivenleri inip yavaşça yürümeye başladılar. toprak çamur olmasa da hafiften nemliydi, başlangıçta daha düzgün olan yol gittikçe daralıyordu da. iki beden birbirine daha yakındı artık. ama ikisi de susuyordu.
ellerinin hafifçe birbirine çarptığı birkaç dakikadan sonra ilk adımı atan jeongin oldu. yongbok'un eline çarpıp duran elini sıkıca tuttu. karşılık olarak yongbok da elini sıkıca kavradığında gülümsedi jeongin.
"abim bize kızıyor muydu hala?" neredeyse on beş dakikalık yürüyüşün sonunda ağzını açabildi yongbok. el ele tutuşmuş olmaları kalbini öyle hızlandırmıştı ki başka bir şeyden konuşması gerekiyordu.
"ortancaya kızmış," dedi jeongin omuz silkerken. "abine karşı biraz kötü konuşmuş sanırım..."
ofladı yongbok. jeongin'in gülüşünü duyduğunda ona doğru baktı. "çok mu var daha?"
"bir bu kadar daha gideceğiz... yoruldun mu?" kafasını iki yana salladı yongbok. "geri dönelim istersen? hava da çok iyi değil zaten."
"görmek istiyorum," dedi yongbok sızlanarak. "keşke su alsaydık yanımıza ama..."
"unutmuşuz..." dedi jeongin alt dudağını sarkıtmadan hemen önce. evden çıkmadan önce öyle heyecanlıydı ki aklına su bile gelmemişti.
yongbok herhangi bir cevap vermediğinde yine sustu jeongin. iç içe geçmiş elleriyle birlikte biraz daha yürüdüklerinde ikisi de burunlarının ucuna düşen su damlasıyla birbirine baktı. aldırmadan ilerlemeye devam etseler de birkaç dakika sonrasında serileşen damlalarla birlikte durup geriye doğru baktılar.
ilk gülmeye başlayan yongbok oldu. jeongin'in elini tuttuğu elini kaldırarak başına siper ettiğinde jeongin tam karşısında duruyordu. yongbok'un gülüşü ister istemez dudaklarına bir gülümsemenin konmasına sebep oldu.
"dönmek istemiyorum," dedi yongbok küçük bir çocuk gibi mızmızlanarak. "göle gidelim, çok merak ediyorum."
"yeni yeni iyileşiyorsun... olmaz," dedi jeongin. elini yongbok'un kafasından çekerek ve yongbok'un tuttuğu elini çekiştirerek peşinden gelmesini sağladı. "bak, birazdan yürüdüğümüz yol bataklık gibi çökecek çamurdan, yürü hadi hızlıca."