Bu bölüm 10 temmuzda yazıldı, ama yazarın kıtlığı yüzünden şimdi atılıyor
Türkiye yine o lanet yerdeydi. Ispanya'nın yeri... buraya gelmeyi istemiyordu ancak kardeşi onu çok zorluyordu ve onu kırmak ta istemiyordu. Ayaklarını mermer gibi görünen taş zemine sürterek ispanya'nın kasvetli odun ve kekik karışımı kokan odasının odun görünümlü demir kapısına gelmişti. Isveç'in oduna karşı zaafı vardı gibi hissediyordu...
Kapıyı yavaşça yumrukladı. Fazla ses çıkmamasına rağmen kapı anında açılmıştı. İspanya ona bakıp gülümsüyordu. Üzerindeki kirlenmiş gömleği, gömleğin üzerine giymiş olduğu mutfak önlüğünün pekte bir işlevi olmadığını orta yaşlı hastaya fark ettirerek gülümsemesine sebep olmuştu. Ispanya o gülünce hafifçe sırıtmış sonra da Türkiye geçebilsin diye kenarı çekildi. Türkiye çekildiği anda içeri girip odayı inceledi. Sadece bir hafta olmamasına rağmen çok şey değişmişti... yepyeni bir mutfak yaptırmıştı odasına. Küçük oda artık kendi başına bir ev gibiydi. Omzunda hissettiği el ile elin bağlandığı bedene doğru döndü. Isveç ona porselen bardak uzatıyordu.
"Sen gelmeden önce sana sıcak americano yaptım öncekinde seansın hemen öncesinde gelmişti pek zevk almamıştın içmekten. Dedim bu defa ben yapayım "
Türkiye gülümseyip kahveyi eline aldı. Kahveyi almadan önce kağıda yazdığı "teşekkürederim" yazısıyla teşekkür etmeyide ihmal etmedi tabi.
Kahveye bakarken kahvenin içinden belli olan beyaz toz ile kahveyi masaya bıraktı. Bunu biliyordu ... gözünün önünde anılar film şeridi gibi akarken kendini geçmişte buldu.
(beyaz toz uyku ilacı haberiniz olsun)
Küçük çocuk sargılar içinde yatıyordu. Çaresizce ve Umutsuzca... tek yaptığı iyileşmeyi beklemekti. Iyilesirse ne olur bilmiyordu ancak bu kokuşmuş yerden çıkmak istiyordu. Kim ona zarar verirse versin, kim onu kaçırırsa kaçırsın daha güçlü olmayı öğrenmek istiyordu. Herkese karşı koyacak güce sahip olmayı ve herkesin ondan korkmasını
Duyduğu ses ile kafasını hastanenin artık sararmaya başlamış beyaz duvarlarına monte edilmiş kapısına çevirdi. Babası... safevi tam karşısında durmuş soluk soluğa ağlayarak ona bakıyordu.. neden ağlıyordu? Babasını ölüme gönderen o değil miydi? Neden ağlıyordu! Mutlu olması gerekiyordu! Hemde çok mutlu olması gerekiyordu! Neden mutsuz bu adam? Babası ölmüştü.... artık çağ açıp cağ kapatan bir Osmanlı yoktu ve onu her ne kadar öldüren birleşik krallık veya britanya -bu adamın adını devamlı karıştırıyordu- (kesinlikle ben karıştırmıyorum ne alaka? :D) öldürmüş olsa da onu ölüme gönderen de babası safevi'ydi ve küçük çocuk bu hatasını ömrü boyunca affetmeyecekti...
Safevi ağlarken oğlunun yanına koştu. Yatağa vardığında ona sarılıp saçlarını şevkatle yumuşak yumuşak öperek oğlunun kolunu okşadı. "Seni çok merak ettim oğlum. Neden gittin?" Türkiye ona bakmıyordu bile. "Babamın peşinden gitmek istedim çünkü " safevi küçük çocuğun bu sözü ile durgunlaşarak yatağın yanındaki koltuğa oturdu. Türkiye inatla ona bakmıyor canı yanıyor olsa bile kafasını oraya çevirmiyordu .
Safevi hüzünlü bir sesle sordu "peki ya baban nerede?" Türkiye bu sorusu ile yorganı üzerine hızla çekti . Hastane yorganı pisti belki ancak onu görmek istemiyordu küçük çocuk . Safevi ağlamaya başladı. Neden ağladığını kendisi de bilmiyordu. Sadece oğlunun ona karşı böyle davranıyor oluşu onu üzüyordu... odadan çıkarken odaya giren yemek dağıtan kadın ile duraksadı. Kadın odaya girmeden ona yetişip durdurdu. "Içerideki benim oğlum da ona yemeğini ben yedireceğim. Bunu alıyorum " diyerek yemek tabağını aldı ve odaya geri girdi. Oğlu kim geldi diye kapıya bakmış sonra onu görünce de kafasını tekrar öteki tarafa çevirmişti. Safevi cebinden çıkardığı küçük poşeti açıp yemeğe döktü. Belli olmasın diye yemeği kaşıkla karıştırıp koltuğun üzerin e bıraktı. "Istersen yersin veya ben yediririm ancak burada sen yiyene kadar bekleyeceğim. "
Çocuk o gider diye umarak guruldayan midesine aldırmadan uyudu. Aradan saatler geçtikten sonra uyandığında babasının ona baktığını görünce pes edip açlığına yenik düştü ve yemeği yemeye başladı. Safevi oğlunun tatlılığını izlerken gülümsemişti. Eli kafasına gitti ancak kendinde saçını okşayacak cesareti bulamadı.
Elini geri çekip yumruk yaparak dizinin üzerinde tuttu. Türkiye yemeği bitirdikten sonra yatağa yaslanırken safevi ilacın etki etmesi için beklemeye başladı.
Genç ülkenin karnı acıkmışti ve artık yemek yemek istiyordu. Yemek yemek ve biraz da su içmesi gerekiyordu. Sessizce inleyen Genç en sonunda sesini duyurmak için ayağa kalmayı akıl etmişti. Ayağa kalkamaya çalisirjen dusse de umursamadan tekrar denedi. En sonunda basarmisti.
Burdan sonrası 19 şubat 2024 te yazıldı.
Bedenine aşağıdan yukarıya doğru sinsice sızan soğukluk ve karıncalanan zihniyle tutunmaya çalıştı, dengesini kaynedip duruyordu. Ayakta durmak işkence misali ayı verirken küçük çocuk bağırmaya çalıştı, ağzını araladı lakin ses tellerindeki dehşet veren acıyla öksürdü ve sesi çıkmadan ağzı geri kapandı.
Çocuk boğazını tutarken gözleri yaşardı, bu esnada sırahat köprüsünde dans eden dengesini de yitirmiş yere oturmuştu tutunarak. Başı dönüyordu, elleri titriyor ve soğuk terler döküyordu.
Bedeninin her bir santimi krampa girmiş gibi sızladı ve o sadece oturarak kendine gelmeye çalıştı. Geçen her saniye saat misali uzun ve can yakıcı geliyor, kendine gelememenin verdiği ölüme yaklaşma ve çaresizlik hissiyatı da bu yaraya tuz basıyordu.
O anda elini zorlanarak yatağa vurdu, uyuşmuş elini hissetmiyordu bile. Vurdu mu oda belli değildi, lakin uyuşukluk arasında elindeki uyuşukluğun yandığı yeri vurduğunu düşündü ve oraha vurmaya devam etti. Var gücü ile vurdu, ölmek istemiyordu.
En sonunda kapı açıldı, içeriye nefret kustuğu babası girdi. Telaşı her hareketinden okunan orta yaşlı adam yerde ki oğlunu görünce hızla yanına koştu. Kaldırmaya çalıştı ama her denemesinde çocuk yere düştü, Safevi o an farketti. Oğlunun teni ceset gibi, buz gibiydi.
Tansiyonu düşmüştü , ama bu olay , bu yaşta olmamalıydı...
820 kelime:>, biliyorum az ama hemen atmak istedim:)
İyi günler ♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
извини но я не могу говорить - Tureece
Non-Fiction* çok yakında yazmaya devam edeceğim * Çocukluğunda katliama tanıklık edip baskı ile kimse ile konuşamayan Türkiye ve Ona yardım etmek isteyen Yunansitan... Kitabın şakıları son arzum Kill Bill Before You Go "üzgünüm Bizans kızı... konuşamam " и...