Tanrı herkesi korur kollardı değil mi? Sahip çıkardı, yardım ederdi, iyi kullarına ödüller verir, kötü kullarına cezalar verirdi... değil mi? Bütün bunlar çocukluktan bu yana öğretilen yegâne şeylerdi... Ama, bize hiç Tanrının diğer kulları için, bir kulunu kendi elleriyle şeytana verebileceği söylenmemişti..
Jeongguk's pov;
"Jeongguk! Tanrı aşkına geç kalacaksın, baban çok kızacak!"Saat sabahın 6:00'sı ve her zaman ki gibi annemin sesi.. Annem;Kendisi bu kasabanın saygı değer ve ünlü rahibi'nin eşi idi. Ev işleriyle uğraşır, her sabah ve akşamları kiliseye uğrar, öğlen ise güzel hayır duaları için tatlı dağıtırdı. Ah, ve tabiki de günahtan çok kaçınırdı. Her sabah beni o kaldırırdı, çünkü ben hep uykuma yenik düşerdim. Tabi, bunun sonuçları da vardı.. kiliseye her geç gittiğim de babamdan büyük bir azar yer ve daha sonrasında sabah başlayıp, akşama kadar oranın temizliğini yapardım. Temizlik erken mi bitti? Bu seferde kutsal kitapları teker teker sıraya dizmek vardı.. Babam; O, kasabanın eski ve tanınmış rahiplerindendi. Annem gibi, o da onunla birlikte günlük rutinlerini yapardı.. Ama, benim babam çok gaddar ve katıydı. Bir hata veya günahta asla affetmezdi, affetmedi de..
Küçücük bir çocuk, elinden yanlışlıkla incili düşürebilirdi değil mi? Daha 6 yaşında ki bir çocuğun elini sırf bu yüzden yakar mıydınız?...
"Jeongguk! Oğlum, kalk artık hadi!"
Annemin daha fazla seslenmesini önlemek amacıyla, gözlerimi en sonunda zorlukla da olsa açmış ve yatakta doğrulmuştum.
"Tamam anne, kalktım işte."
Yavaşça ayağa kalkmış ve lavaboya gitmiştim. Bu aralar içimden hiç kiliseye gitmek gelmiyordu.. ama bunu babama hayatta söyleyemezdim. Hastayken bile;"Hastalığı veren Tanrı, seni iyileştirmesini de bilir. Bir şey olmaz, geleceksin." Diyen biriydi... Nasıl olurda şimdi durduk yere istemediğimi dile getirebilirdim.. Elimi yüzümü yıkayıp, lavabodan çıkmış ve her zaman ki kiliseye gittiğimde giydiğim siyah elbiseyi üzerime geçirmiştim. Babamın bana verdiği haç kolyesini de boynuma geçirip hızla odamdan çıkmış ve aşağı inmiştim. Saat çoktan 6:30 olmuştu ve kilise tam da bu saat de açılırdı. Aşağı indiğim an annemin endişeli suratı ile karşılaşmıştım.
"Şu uykuya bir dur de artık jeongguk. Kilise çoktan açıldı bile.. baban gene sana çok kızacak."
"En azından artık elim yanmıyor anne.."
Eskiye atıfta bulunarak kurduğum cümle ile annem bana bakakalmış ve hemen konuşmaya başlamıştı.
"Baban ne yapıyorsa senin öbür dünya da burada çektiğin acıdan daha fazlasını çekmemen için uğraşı-"
"O yaşta ki bir çocuğa ne günahı yazılabilirdi anne?"
Annemin lafını bölerek sormuştum bu soruyu o ise gözleri titrek bir şekilde bana bakmıştı.. histerik bir gülüşle yanından sıyrılıp kapıya ilerlemiş ve hızlıca evden çıkmıştım. Kapının önünde derin bir nefes alırken, babamdan yiyeceğim azarı düşünmeye başlamıştım ya da azardan fazlası?.. Düşüncelerin bir işe yaramayacağının farkına varmam ile kapının önünde duran ve biraz eskimiş olan bisikleti alıp, yola koyulmuştum..
-Kilise'de-
Eski ve tozlu, topraklarla kaplı yoldan bisikletimle geçerek en sonunda kiliseye varmış ve bisikletimi bir kenara bırakmış, hızlıca kiliseye girmiştim.Aman ne güzel.. babam elinde ki İncil ile oturanlara vaaz veriyordu. Vaaz normalde saat 7:00'da başlardı.. Bu kadar geç kalmış olmam demek, herkesin gözünde iyi bir rahip ve iyi bir baba olan bay rahip jeon'un; Kürsüsü'nün arkasında gizlediği sopayla herkes gidince rolünden çıkarak bana 'haddimi bildirecek' olması demekti. Evet, annemin bile hâlâ fark edemediği canilikleri vardı bu adamın..
Kitabına odaklanan rahip babamın en sonunda beni fark etmesi ile gözlerinin anbean kararması bir olmuştu.. bu adam korkunçtu.. travmalarımın tek sebebiydi.
Hiç ses etmeden kasabada ki tek arkadaşım olan jimin'in yanına oturmuştum. Evet, tek arkadaşımdı. Çünkü, babama göre bu kasabada ki her genç günahkârdı ve hepsi beni zehirleyebilirdi. Jiminle arkadaş olmama izin vermesinin tek sebebi ise, başka bir rahip arkadaşının oğlu olmasıydı. Evet, aslında jiminde benimle aynı kaderi yaşıyordu.. tek farkımız ise.. onun kusursuz bir şekilde cidden tertemiz olması, günahsız gibi.
Benimse.. her kiliseye girdiğim de duyduğum yabancı sesler, sıcak nefesler... Gece rüyalarıma giren ve beni korkutmak yerine daha büyük bir arzunun içine çeken büyük kırmızı gözler..
Tüm bunlar beni büyük bir günahkâr olmaya iten şeylerdi.. bunları hissettiğim ilk zamanlar 16 yaşındaydım.. şu ana kadar küçük küçük yaşanan şeyler artık o kadar büyüktü ki.. vücudumda gezinen parmakları dahi hisseder olmuştum.
"Gguk?"
Bana seslenen arkadaşım jimin ile kafamı ona çevirmiş ve gülümsemiştim.
"Merhaba jimin-shi."
"Geç kaldın jeongguk.. babanı tanıyorsun-"
"Evet biliyorum jimin-shi, merak etme alışkınım artık."
"Kiliseye gelenler genellikle seni soruyor, özellikle yaşlılar. Onlar için kilisenin en genç gözde çocuğu gibi bir şeysin."
'Kilisenin gözde çocuğu? Ah.. ne kadar aptalca.'
Kulağımın içinden fısıltıyla geçen derin sesin, sıcak nefesleri de kulağıma çarpmıştı.. siktir, gene oluyor..
"Jeongguk hey, hey gguk!?"
"Ah, şey... Üzgünüm, dalmışım. Gözde olduğumu bilmiyordum."
Tedirginlikle verdiğim cevap ile jimin gözlerini anlamsızca yüzümde gezdirmişti.
"İyi olduğuna emin misin? İstersen sana su getirebilirim."
"Hayır, hayır iyiyim jimin.."
Kesinlikle iyi değildim..
Vücudumu sarmalamaya başlayan ateş toplarını kanımda dahi hissetmeye başlarken nasıl iyi olabilirdim.. Tanrım.. her kiliseye geldiğim de bu olmak zorunda mıydı? Son zamanlarda fazlasıyla sıklaşmıştı.. ne kadar günah çıkarsam da, olmuyordu..
'Tüm gün kilise'de yatıp kalk istersen küçüğüm.. Şeytanın çocuğu günahlarla süslenir.'
Şeytanın çocuğu günahlarla süslenir..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{DEVIL'S CHILD - TAEKOOK}
Fiksi Penggemar"İnsanlar, gördükleri şeylere hemen inanabilecek kadar aptal ve sersem olabiliyorlar.. Onlar, ufak bir ilizyonla kandırılabilecek kadar acizler.. Bunun en büyük kanıtı; Tanrının önünde eğilen jeon'un, aslında şeytanı için domaldığını kimsenin fark e...