"Bak Han."
Ata ve arpası fazla arkadaş grubuyla kiraladıkları halı sahaya doğru yürüyorduk. Plan ne ara kokoreç yemekten maç yapmaya evrilmişti anlamamıştım ancak itiraz da etmemiştim. Ne kadar kabul etmek istemesem de Ata'nın arkadaş grubu da aynı Ata gibi bana çok iyi geliyordu.
Resmen dakikalardır uzun bir yokuş çıkıyorduk ve hepimizin götünden ter damlıyordu. Ata'nın eniştesinin fiyakalı kamyonu halı sahanın bulunduğu dar sokak için biraz fazla kallavi olduğundan aşağı mahallede bırakmak zorunda kalmıştık. Ata kaşla göz arasında ufak bir not kağıdına "Gizli kamera var, ananızı sikerim." yazıp kamyona yapıştırdığında amacını anlamamıştım ancak sonradan bu mahalledekiler egzoz borusunu bile çalar diye açıklama yaptığında oldukça mantıklı gelmişti.
"Bak Han. Bizim takımda olmak zorundasın oğlum." Cenk yine arkamdan ikna edici olduğunu sandığı bir sesle seslendiğinde durup ona dönmeye çalışmıştım ancak Ata nazikçe bileğimden tutup beni yürütmeye devam etmişti.
"Anlamıyosun oğlum, işin ucunda fena para var. Seni karşı takıma kaptırırsak Hiko'nun götünü satmak zorunda kalırız."
"Lan benim götüm ne alaka ırz düşmanı."
"Kanka aramızdaki en temiz çocuk sensin bizimkiler para etmez." Arkamızda ufak bir arbede çıktığında dayanamayıp kıkırdamıştım. Bileğimi hâlâ nazikçe kavrayan Ata'nın eli sıkılaşıp baş parmağı tenimde keşfe çıkınca yüzümdeki gülümseme sekteye uğradı ve yutkunup ona döndüm.
"Keyfin yerinde bakıyorum." Vücudumu ona yaklaştırıp omuzlarımızı birbirine değdirdim.
"Tam ekmek kokoreç yedim şu an beni çok az şey üzebilir."
"Aslanıma bak be taşşaklarını sallasan Japonya'da 9.8 şiddetinde deprem meydana gelir."
"Ne sandın koçum?" Gülerek başını başıma sürttü.
"Senin kiraladığın halı sahaya sokayım Furkan bi sokak sonrası Tekirdağ farkındasın dimi?"
"Bir kere be bir kere memnun ol muşmula surat Kamuran bir kere. En ucuz halı saha buradaydı kardeşim. Senin bulduğun yeri de gördük deniz manzaralı diye tutturdun lağım kokusundan, martıların kafamıza sıçmasından 5 dakika oynayamadık."
"Hayvanlar hastalanmış belli ki. Sen düşüncesiz bir hayvan düşmanısın. Seni Kadıköy'deki anketçilere ve dergicilere dövdürücem."
"Han nolur bizim takımda oyna yoksa Sarı ölür." Ahmet, Kamuran ve Furkan'ın didişmesine oralı olmadan aniden Sarı'yı boğma pozisyonuna alıp tehdit vari konuştuğunda düşünüyormuş gibi yaptım.
"Karşılığında ne alacağım?" Sarı sesini yükseltti. "LAN BEN ÖLMEYECEĞİM İŞTE?"
"Yakışıklı benden bir öpücük?" Utku Sarı'yı umursamadan sırıtarak teklif sunduğunda Ahmet tabiri caizse götüyle gülüp Utku'nun sarı kafasını şaplaklamıştı. "Aptal aptal tekliflerde bulunma çocuk vazgeçecek."
"Hadi yine iyisin benden de en kralından bir öpücük." Ata da bu furyaya katılınca dudağımın içini dişledim. Birden sanki tüm kan yüzüme hücum etmiş, kalbim kulaklarıma yerleşmiş ve dilim kısmi felç geçirmiş gibiydi. Kafamı yere eğip dudağımı dişledim ve titrek nefesimi düzene soktum. Ufak bir şaka cümlesi bile beni ne hale getirmişti.
"Düşünücem ben bu teklifi ya."
"Buldu kaymak gibi oğlanı kaçırmaz tabii." Utku kibirle ve mutlulukla şakıyınca herkes hassiktir ordan diye taşşağını geçti. Bir süre sonra millet arasında ufak muhabbetine dönerken üzerimde hissettiğim bakışlarla kafamı Ata'ya çevirdim. Ata sokak lambasının ışığıyla cam gibi parıldayan yeşil gözleriyle gözlerime bakıyordu.
"Yavrum? Suratın kızarmış çok mu yorduk seni?" Doğrusu evet çok uzun bir yokuş çıkıyorduk ve biraz daha çıksam bayılabilirdim bile ancak suratımdaki kızarıklığın bu sebeple oluşmadığını bilecek kadar kendimi tanıyordum. Yüzümdeki kızarıklığa bahane bulsam kalbimdeki ritim bozukluğuna bir şey diyemezdim. Sertçe yutkundum. O an yanımdaki bedenin yakışıklı ve aynı zamanda güzel olan yüzü, insanın içini okşayan kadifemsi sesi, adını bilmediği türlü mücevheratlara benzeyen gözleri yarı Japon bana hiç yardımcı olmuyordu. Yüz yüze olmak aptal telefon ekranından konuşmaktan çok daha zordu üstelik esen her rüzgarla güzel kokusu ciğerlerimde yer edinirken. Hatta öyle ki biraz daha yürümek zorunda kalırsak yere çöküp, dizlerime hayatım pahasına sarılıp bağırıp çağırabilirdim bile. Hissettiğim bu sözde ufak hoşlantı tüm vücuduma alerji gibi yayılmıştı.
Titreyen ve terli ellerimle Ata'nın hala gevşekçe bileğimi tutan koluna tutundum ve yutkunarak kafamı salladım. "Birazcık yoruldum evet."
"Dayan Ronaldinyom. Bak ışıkları gözüküyo sahanın az kaldı. Hem ısınmamıza da gerek kalmadı malum 9 kilometredir yürüyoruz." Ahmet imayla Furkan'a laf soktuğunda Furkan gözlerini devirmişti.
"Vay be demek ki Kocaeli'nin sokakları da böyle oluyor." Cenk de Ahmet'e katıldığında Furkan triple konuştu.
"Bir daha değil sizle halı sahaya gelmek, tuvalete gitmem siktirin gidin." Hikmet hafiften bozulmuş arkadaşının omzuna kolunu doladı ve kendine çekti.
"Siktirsinler gitsinler onlar Furkan'ım. Mis gibi yer seçmişsin dinleme onları."
"Arkadaşlar biz artık Hiko ile sikişiyoruz." Furkan gururla söylediğinde bir kişi hariç herkes gülüşmüştü. Cenk düz bir ifadeyle saçlarını karıştırdı ve sırtındaki çantayı düzeltti. Engel olamadığı bir şekilde sesi bozuk çıkarken iğnelemişti.
"Bir kere de beni böyle savun Hikmet. Dur şimdi, 'de' ayrımı yapmadığım için beni itin götüne sokarsın."
"Derdin varsa açık konuş aslan."
"Yok amına koyayım. Ne sik yerseniz yiyin." Cenk adımlarını hızlandırıp öne geçmiş Ata ve ben ikilisinin birden arasına girdiğinde Ata artık bileğimi kavramadığı ve okşamadığı için biraz üzülmüştüm ama çaktırmadım. Keyfi tamamiyle kaçan Cenk'in koluna girip kulağına eğildim.
"Hangi takımdaysan söz o takımda oynayacağım."
"Yemin et Messi?"
"Harbi oğlum."
Cenk'in modu anında yerine gelirken alnımdaki siyah düz saçlarımı geriye itip alnımdan sıkıca öpmüştü.
"Beyler. Biz artık Han'la sikişiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir japona aşık oldum (gay)
Chick-LitAta: wakarimasu takarimasu o gozler icimi yakarimasu besi bi yerde takarimasu bir capona asik oldum