Bölüm 8 - Korkuyorum

994 29 18
                                    

-Ya bu sahne mükemmel olmaz mı ya, umarım yazmışlardır...
+...
+Olm ne saçmalıyon, sence yazarlar mı?
-Yıkma lan benim hayallerimi.
+Başlarım senin hayaline. Çok istiyorsan git kendin yaz.
-Ay çok haklısın iç sesim öpim mi?
+Öpme. Git yaz.

Şu şekil bir iç ses dalaşmasının ardından bu bölümle karşınızdayım ajsjxhkxcdj.

Evet dediğim gibi mükemmel bir sahne olur aslında, ama VeyKen'e başbaşa sahne yazmışlarsa bile şaşarım, paralel bir şey yazarlar mı hiç?

Neyse, bence çuk tatlı bir paralel oldu. Okuyunca anlarsınız neyden bahsettiğimi.

Yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar 🌸






Gedelli'de sessiz, sakin bir akşam vakti... Herkes evine çekilmiş, aileler bir araya gelmişti. Yaz gelse bile akşamları soğuk olan kasabanın hemen hemen tüm sobaları yine çıtırdıyor, evlerin bacalarından duman tütüyordu. Kısacası, herkes için her şeyin aynı olduğu, aynı devam ettiği bir gündü.

Kaya ailesi hariç.

Güneş batalı henüz birkaç dakika olmuşken, üç kişi girdi ara sokağa. Kollarını birbirlerinin omuzlarına atmış, yüzlerinde huzurlu birer gülümseme olan üç amcaoğlu, kasabaya dönmenin keyfini çıkararak yavaş yavaş yürüyorlardı. Taner gözlerini kapattı, havanın kokusunu çekti içine. "Oğlum ne kadar özlemişim lan..." dedi gözlerini aralarken. "Bak yemin ediyom şu koku bile tütmüş burnumda."

"Hee, sen bir de bana sor." dedi Veysel, ellerini cebine sokup gülümserken. "Şu lanet ettiğim kasabalıyı bile özlemişim biliyon mu? Sabri abiyi görünce anladım valla."

Üçü beraber gülüştüler. Ramazan bir an durdu, sonra gözlerini kısarak, dudaklarında hin dolu bir gülümsemeyle Taner'e döndü.

"O değil de amcolu, sen ne güzel rest çektin öyle adama he?" Elini kaldırıp Taner'in omzuna bir tane patlattı. "Kopek seni!"

"Oğlum bi' dur la!"

"Doğru diyo valla," diyen Veysel de sırıtarak Taner'in omzuna vurdu: "Uzun - yakışıklı - atarlı kopek seni!"

"Ya vurmayın la bi durun!" Taner silkelenip onlardan kurtulurken isyan etse de gülüyordu. "Hem başka ne yapabilirdim ki zaten amcolu? Yani yüzsüz gibi orada kalıp çalışmaya devam etmeyecektik sonuçta."

"Biz daha en başından gitmeyecektik amcolu, valla." dedi Ramazan, karamsar bir sesle. "Bu büyük şehirler hiç bize göre değilmiş. Baştan hataydı gitmemiz."

"Heç."

"Ya amcolu doğru diyonuz da, iyi tarafından da bakalım." dedi Taner, her zamanki optimist gülümsemesiyle. "Gittik, İstanbul'u görmüş olduk, hem tertemiz bir delikanlıyla da tanıştık, fena olmadı de' mi?"

Özlem dolu bir nefes çekti ve sokak lambasının aydınlattığı yola bakarak tebessüm etti. "Kasabanın kıymetini de anlamış olduk..." Burukça güldü. "Ben Dilek'in mezarının bile yakınında olmanın ne kadar güzel olduğunu anladım mesela. Yaşarken de ayrı kalamıyordum zaten de... Mezarının kıymeti bir başkaymış amcolu. Bambaşkaymış... Öğrenmiş oldum."

Sessizleştiler birkaç saniye boyunca. Ardından Veysel başını kaldırdı ve yanlarındaki büyük evi görerek kaşlarını çattı.

"Ana... E babamların evine gelmişiz ya."

"Yuh, ne ara geldik la oraya kadar?" diye şaşkınlıkla güldü Ramazan. "İyi yürümüşüz ha."

"Neyse amcolu, ben müsaadenizi isteyeyim, bizim ev de az ileride zaten."

One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin