Hayat değişimden ibarettir demişti öğretmenim, daha ilk Hayat Bilgisi dersimizde. Bitmek bilmeyen, başlangıcı sonu belli olmayan bir değişimden ibarettir baştan aşağı. Hiçbir şey aynı kalmaz; güneş her gün bir farklı doğar, bir farklı batar. Çiçekler her baharda bir başka filizlenir. Karın her bir zerresi bir başka yağar kış aylarında. Ve insan... Her gün, her saat, her dakika değişir insan. Yaşadıklarıyla, yaşayamadıklarıyla; öğrendikleriyle, tecrübeleriyle, ve en çok da kırgınlıklarıyla değişir.
Ben bunu ilk ne zaman öğrendim hatırlamıyorum. Ama yüreğime düşen ilk büyük kırgınlığı hatırlıyorum. Daha 9 yaşındaydım o zaman. Annemle babamın soğuyan, acımasız tavırlarına bir cevap aramaya başladığım günlerdi. O bilinmezliğin içinde, giderek bana yabancılaşan ailemi tanımaya çalışırken Barış'ın bana söyledikleriydi, kalbimi ilk kıran cümleler.
Anaokulunda bir gösterisi vardı Barış'ın. Aylarca hazırlandığı, hepimize anlatıp durduğu, içinin içine sığmadığı... Sonra gösteri günü geldi. Ama beni almadılar... Kardeşimin heyecanla anlattığı o gösteriye beni götürmediler. Çünkü Barış istemedi... Ve evden çıkmadan önce o cümleyi kurdu bana: "Seni istemiyorum, sen fazlalıksın bu eve. Keşke hiç benim abim olmasaydın."
Henüz 9 yaşındaki küçük bir çocuğun en büyük işkencesiydi belki de, kendini evine ait hissedememek, oraya evim diyememek... Barış'ın söylediklerinin kanıtını her gün yaşadım ben. O eve fazlalıktım. Kimsenin istemediği, önemsemediği bir çocuktum ben. Yıllar geçti, ben büyüdüm, ailem büyüdü ama bu gerçek hiçbir zaman değişmedi. Ben o eve ait değildim, ama bunu 35 yıl sonra öğrendim, bir hastane köşesinde, babamın son nefesinde.
Ve şimdi tam da ait olduğum yeri bulduğumu hissederken, en büyük kırgınlıklar bir bir çöktü yine yüreğime. Ama bu seferkiler bir farklı acıttı, bir başka yaraladı. Çünkü üvey değil, öz kardeşimden aldım bu kez en büyük darbeleri. Söylediği her söz, yüreğimde tamiri imkansız yaralar açtı. Boğazımda yutkunamadığım bir yumru gibi kaldı, bana öfkeyle bakarak söylediği her kelime.
Ama sustum ben. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın sustum. Çünkü öfkeyle birinin kalbini kırmaktansa susup kendim kırılmayı tercih ettim. Kendi kalbim yeterince kırıkken bir de başkasını üzmüş olmanın verdiği acıyı yüklenmek istemedim.
Ben Kenan, Doktor Kenan. Daha ne kadar susacağım, ne kadar sabredeceğim, bu kırgınlıklara ne kadar göğüs gereceğim bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, o da değiştiğimiz. Her an, her saniye değişiyoruz, insanız çünkü. Ve belki benim de değişme zamanım gelmiştir... İyisiyle, kötüsüyle.
Belki de susmamanın zamanı gelmiştir.
Bölüm 41 - Kırık Kalpler Durağı
(Part 1)"Kenan! Kenan sana diyorum, duymuyor musun?"
Pencereye dalmış bakışlarını irkilerek Elif'e çevirdi Kenan. Yere serdiği örtünün üstüne Çağla'yı yatırmış olan Elif dik dik bakıyordu ona.
"Şey- kusura bakma bitanem, dalmışım." dedi Kenan, hemen toparlanarak. "Bir şey mi dedin?"
"Çağla'ya bez getirebilir misin diyecektim, yine değiştirmemiz lazım."
"Öyle mi?" diyerek ayağa kalktı Kenan. Hafifçe eğilip kızının yüzüne baktı. "Bez de dayanmıyor benim prensesime, ha?" Uzanıp parmağıyla burnuna dokundu, Çağla kıkır kıkır güldü. Kenan sırıtarak doğruldu. "Getiriyorum hemen."
Hızlıca alt kata, yatak odasına indi. Komodinin çekmecesini açıp hazır duran temiz bezlerden birini aldı. Çekmeceyi kapatmıştı ki, komodinin üstünde duran fotoğraf çekti dikkatini. Yutkundu, az önceden kalan gülümsemesi solup gitti. Uzanıp çerçeveye dokundu. Konağın bahçesinde ailecek çekildikleri bir fotoğraftı bu; Elif, Cemile, Veysel ve o.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)
FanficGönül Dağı'ndan Veysel ve Kenan'la alakalı, birbirinden bağımsız bölümler ♡ Dizide asla göremeyeceğimiz ama görmemiz gereken sahneleri, çok güzel yazılabilecekken geçiştirilen olayları da yazıyorum. Bütün Gönül Dağı ve VeyKen Fc'yi beklerim 🌸