Bölüm 5 - Ölüm Sessizliği

1.2K 39 25
                                    

"Hocam..."

Sonsuz sinyal sesi kulaklarını işgal ederken öylece duruyordu Kenan. Ne ona seslenen hemşireleri duymuştu, ne de şok cihazının elinden alındığını fark etmişti. İki şeyin bilincindeydi sadece; ameliyathanenin her karışını dolduran durmuş kalp sesinin ve Veysel'in artık nefes almayan bedeninin...

Şok içinde bir adım geri giderek sedyeden uzaklaştı. Başındaki boneyi çıkardı, avucunun içinde ezmek istercesine sıktı yumruğunu. Hemşireler kabloları Veysel'in bedeninden ayırarak monitördeki uyarı seslerini kestiler, vücudunun üstüne mavi bir örtü örttüler. Kardeşinin bembeyaz yüzü ameliyat masasında görünen tek yeriydi artık.

Birer birer çıktı hemşireler ameliyathaneden. Dışarıdakilere tek kelime etmemek konusunda aralarında sözsüz bir anlaşma yapmış gibiydiler. Anlamışlardı hastanın doktor için ne kadar değerli olduğunu. Öyle de oldu; endişeden delirmek üzere olan kalabalık aileye hiçbir şey söylemediler, "Doktor Kenan Bey birazdan çıkıp açıklama yapacaktır." dışında. Aralarından yürüyüp gittiler; böylece ailenin korku dolu bekleyişi kaldığı yerden devam etti.

Kenan ise ameliyathanenin duvarına yaslanmıştı; yaşlar birer birer yanağından süzülürken gözlerini Veysel'in kapalı gözlerinden ayıramıyordu. Hissetmişti aslında olacakları; olayın başladığı ilk andan itibaren Veysel'inden koparılacağını biliyor gibiydi şimdi. Ama bir türlü kabullenememişti. Yarasının kurtarılması imkansız bir yerde olduğunu bilmesine rağmen kabullenememişti...

Titreyen bacaklarına zorlukla hakim olarak sırtını duvardan ayırdı, yavaş yavaş sedyeye yaklaştı. Veysel'in bembeyaz olmuş, soğumaya başlamış eli örtünün altından sarkıyordu. Tıpkı eli gibi yüzünün de rengi kaçmıştı kansızlıktan. Saçındaki kan lekeleri renkli olan tek yerdi; Kenan'ın "Veysel sakın gitme!" diye bağırırken elindeki kanlarla okşadığı saçındaydı lekeler...

"Veysel'im..." diye fısıldadı Kenan, avucunun içindeki boneyi yere bırakıp kardeşinin elini tutarken. Hissettiği soğukluk, boğazındaki yumruyu gün yüzüne çıkardı ve dayanamayan Kenan alnını Veysel'in omzuna dayayarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

"Özür dilerim..." diye sayıkladı yüreğinden kopan hıçkırıkların arasında. "Çok özür dilerim..."

Kontrolsüzce ağlamaya devam etti. Canı yanıyordu Kenan'ın, nefes alamıyordu; sanki Veysel giderken hayat bağlarından birini koparıp da gitmiş gibiydi. Zorlukla başını kaldırıp bakışlarını kardeşinin yüzüne çıkardı. Kurumuş kan lekeleriyle dolu elleriyle Veysel'in yüzüne dokundu; sanki o soğukluğu hissedip gerçekten öldüğüne inandırmaya çalışıyordu kendini.

"Daha hiçbir şey yaşayamadık ki biz..." diye fısıldadı Kenan acı içinde. "Hani bana klarnet öğretecektin? Aşk tavsiyeleri verecektin bana, araba kullanmama laf edecektin?"

Yutkundu, boğazındaki ağrıyı geçiştirmek istedi ama kalbi deli gibi acırken boğazındaki ağrının ne önemi vardı ki?

"Veysel'im..." diye fısıldadı titreyen sesiyle. "Hani biz beraber gelecektik her şeyin üstesinden?"

Gözyaşları Veysel'in yüzüne damladı, yanaklarından süzüldü. Titreye titreye eğildi Kenan, kardeşinin alnına bir öpücük kondurdu. Daha ayrılalı beş dakika olmamasına rağmen özlemini dindirmek istercesine...

"Özür dilerim... Abim ben çok özür dilerim, her şey için... Keşke hiç gelmeseydim, keşke hiç seninle tanışmasaydık da olmasaydı bunlar..."

Kendini suçlarken ne kadar haklıydı? Olay öyle hızlı gelişmişti ki... Taner ve Ramazan'ın aileleriyle birlikte, tüm Kaya familyası olarak Ramazan'ın son günü beraber iftar yapıyorlardı. Kapı çalınmıştı, bir adam girmişti içeri. Kenan'ın geçen sene ameliyatına girdiği ancak kurtaramadığı bir kadının eşi... O zaman da Kenan'a saldırmak isteyip tutuklanmıştı, çıkar çıkmaz da hapiste kafasına koyduğunu yapıp soluğu Kenan'ın yeni ailesinin evinde almıştı. Tüm aile ayaklanmış, olayı izlerken adam cebinden bir bıçak çıkarıp Kenan'ın üstüne yürümüştü birden. Daha Kenan hiçbir şeyi idrak edememişken önce "SAKIN!" diye bağıran bir ses duymuş, sonra da önüne atlayan bedeni görmüştü.

Kenan'ın karnına girecek olan bıçak, Veysel'in kalbinin çok yakınında bir yere saplanmıştı.

Adam korku içinde bıçağı çıkarıp evden dışarı fırlarken, Hüseyin'le Selami adamın peşinden koşmuşlardı. Kenan ise kucağına yığılan kardeşiyle hayatının en acı dakikalarını yaşamıştı.

"Veysel... Veysel hayır! Taner çabuk ambulans çağırın, AMBULANS ÇAĞIRIN ÇABUK!"

Tabii yetişemeyeceğini fark edince ambulansı falan boşvermiş, kardeşini kucağına alıp arabasına götürmüştü. Hastaneye gidinceye kadar yaşadığı hiçbir şeyi hatırlamıyordu; panikten kaza yapmadığına şükretmeliydi aslında. Hastaneye gelir gelmez de başhekimle konuşup ameliyata girmişti, içinde bir yerde hala Veysel'i kurtarabileceğine dair bir ümit vardı. Ama kalbinin durması ve 3 kez uyguladığı elektroşoka rağmen geri gelmeyen nabzıyla birlikte o ümit de sonbaharda dökülen yapraklar gibi solmuştu...

"Affet beni Veysel'im..." diye fısıldadı Kenan acı dolu bir sesle. "Affet beni kardeşim..."

Sedyeden uzaklaştı yavaş yavaş. Veysel'le önce elleri, sonra da parmakları birbirinden ayrıldı. Kardeşinin yüzüne son kez baktı, ardından arkasını döndü ve ameliyathaneden çıktı. Üzerindeki ameliyat önlüklerini çıkarıp çöpe attı, ufak holü geçerek otomatik kapıdan dışarı çıktı.

"Oğlum?"

"Kenan abi?"

"Abi Veysel nasıl? İyi mi?"

"Hemşireler de bir şey demedi, abi kurban olayım iyi mi durumu?"

"Kenan bir şey söyle ne olur!"

Ailesindeki herkesin endişe dolu yüzüne tek tek baktı Kenan. Sonra, bakışları en önde duran Cemile'ye döndü. Cemile onun gözlerindeki ifadeyi gördüğünde, yutkunması boğazında kalmıştı.

"Hayır..." diye fısıldadı genç kız. "Kenan abi..."

Sanki içeride yeterince ağlamamış gibi, Kenan'ın gözleri tekrar doldu. Elinde olsa ömrünün sonuna kadar sır gibi saklayacağı gerçeği onların da bilmeye hakları olduğunun bilinciyle derin bir nefes aldı.

"Özür dilerim..." dedi çatlayan sesiyle. "Ben... Ben hepinizden çok özür dilerim..."

Lafını bitiremeden hıçkırıklara boğuldu ve Cemile'ye sımsıkı sarıldı. Cemile de ona sarılmış, gerçeğin ağırlığı üzerine karabasan gibi çökerken gözleri dolmuştu.

"Hayır... Hayır... Veysel hayır!"

O da tıpkı Kenan gibi acı dolu hıçkırıklarla sarsılmaya başlarken, Kenan daha da sıkı sarıldı ona. Cemile Veysel'den ona kalan iki emanetten biriydi çünkü, o da kardeşiydi artık. Acısını, kederini almak istercesine sardı kardeşini kollarıyla. Vicdanı onu köşeye sıkıştırıyor, kalbini eziyordu.

Öte yandan aile birbirine karışmıştı. Durumu anladığı anda dayanamayarak baygınlık geçiren Döndü'ye Muammer'le Ciritçi Abdullah müdahale etmişti; Taner'le Ramazan birbirlerine sarılmış, amcaoğullarını kaybetmenin verdiği o dayanılmaz boşluk acısıyla ağlıyorlardı; Dilek, Elif ve Asuman gözyaşları içinde birbirlerine destek oluyorlardı; geri kalanlar da akrabalarının ölüm haberi yüzünden gözyaşlarına boğulmuşlardı.

Kaya ailesinin en güzel kalplisi göçmüştü bu dünyadan. Arkasında Cemile'sini, dua kuşunu ve hem hüzün, hem mutluluk dolu anılarını bırakarak...

One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin