01

124 53 229
                                    

Sabahın köründe yine iğrenç alarmımın sesiyle uyanmıştım. Ne olurdu sanki bir kerede şu lanet sesi duymadan annemin sesiyle uyansaydım?

Yatağımın tam yanında duran komidinin üzerinden telefonunu alarak alarmımı kapattım ve istemeyerek de olsa yorganı üstünden atıp yataktan kalktım.

Sısacık yatağıma attığım üzücü bakışlarla dudaklarımı büzüp odamın içindeki banyoya ilerledim, elimi yüzümü yıkayıp banyodan çıktım ve dolabımın karşısına geçtim.

Bugün yeni okulunda ilk günümdü, okul formamı henüz almadığım için okula sivil gitmek zorundaydım.

Dolabın kabağını açıp elime gelen ilk şeyleri aldım ve inceledim, hiç de okuduğum kitaplarda olduğu gibi uyumlu şeyler gelmemişti elime.

Aldıklarımı yerine bırakıp savaş çıkmış gibi duran dolabımı inceledim ve sonunda siyah dizimim üzerinde biten deri eteğimi, üzerine beyaz crop ve siyah deri ceketimi seçmiştim.

Aldıklarımı giyip makyaj masanın önünde duran pufa oturdum, makyaj yapmayı seven birisi olmamıştım hiçbir zaman. Aslında yapıyorum ama diğerlerinin yanında benimkinin adı makyaj olmazdı sanırım.

Masanın üzerindeki rimeli alıp dikkatli bir şekilde kirpiklerime sürdüm, daha sonra da asla vazgeçemeyeceğim şeylerden birisi olan vişneli ruju elime alıp taşırmamaya özen göstererek dolgun dudaklarıma sürdüm.

Bir peçete yardımı ile taşan ruju sildikten sonra elime tarağımı aldım ve yavaşça saçlarımı taramaya başladım.

Çok hassas saçlarım vardı.

Normalde saçımı açık bırakmayı daha çok severdim fakat hava sıcak olduğu için bugünlük toplamayı tercih etmiştim.

İşim bittiğinde aşağıdan annemin sesi geldi, "Balca, kahvaltı hazır gel hadi."

Beyaz kol çantamın içine cüzdanımı, kulaklığımı ve telefonumu koyup odamdan çıktım ve merdivenlere yönelerek aşağıya indim. Mutfağa girerek annemin hazırlamış olduğu masada yerini aldım.

Masadaki kupa bardağı görünce gülümsedim.

Bu bardağı bana iki sene önce babam almıştı, çay içmeyi çok sevdiğim için babam da annem de yakınırdı. Küçük çay bardaklarını hızlı bitirdiğimden anneme gına gelmişti artık. Babam da bana özel bardak yaptırmıştı, üzerinde 'bu kadar çay içme zararlı' yazıyordu.

Kupayı elime alıp dudaklarıma götürdüm ve sıcak çaydan bir yudum alıp geri yerine bıraktım. Hızlıca bir şeyler atıştırıp masadan kalktığımda annem "Bak kızım bu okulda da sorun yaşamanı istemiyorum, kendini geriye çekme. Sana bir şeyler yaparlarsa da karşılık verme. Ankara'da bu sorunu çok yaşadın burada da aynı şeyleri yaşamanı istemiyorum. Lütfen biraz dikkatli ol ve bursunu kaybetme."

"Bilerek sorun yaşıyorum sanki." dedim gözlerimi devirerek.

Annem elindeki bardağı masaya bırakıp gülümsedi, "Bilerek yapmıyorsun biliyorum ama bela mıknatısı gibisin güzel kızım, nerede bir bela var seni buluyor." dedi.

"Çok sağol anne ya!"

"Hadi hadi, geç kalacaksın git artık."

"Bir kovmadığın kalmıştı zaten anne."

"Sus kız! Unutmadan bugün nöbetteyim ben haberin olsun. Dolapta mercimek çorbası ve pilav var, acıkınca yersin. Sakın yokum diye abur cubura dayanma!"

Anneme sırtımı dönüp mutfaktan çıkarken "Tamam demiştim."

Ayakkabılıktan beyaz spor ayakkabılarımı alıp giydim ve evden çıktım. Hızlı adımlarla bahçeden de çıktıktan sonra sağa dönüp yürümeye başladım.

KLİŞE PATRONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin