Yorum atıp oy vermeniz beni daha fazla bölüm atmam için motive eder🤍
Boğazıma dört bir yandan sarılan elleri göremiyordum, ama öylesine net hissediyordum ki, kaşlarımı çatıp kendime gelmek istercesine yutkunmadan edemedim. Kulağımın yan tarafından bir saç tutamımı hızla parmağıma dolayıp çevik hareketlerle çekiştirirken, ayağımı yere sessizce vurmadan edemedim. Kafam çok karışıktı, omzuma birden kısa süreliğine unuttuğum tüm yükler tekrar bindi.
"Bay kim, bu ay sonuna kadar yapmanız gereken çalışmaların listesi. Normalde bu işte yalnız olmanız gerekirdi, ancak eminim ki bayan Manobal size yardım ederek motivasyonunu tekrar yakalayacaktır. Bunu da sana verdiğim 3. Bir şans olarak değerlendir." Profesör elindeki kağıdı yanımdaki uzun ve heybetli bedene uzatırken, tehtidkar bakışları yüzümde gezindi. O an için elimdeki hareket kesildi, ağzımı kendimi net ifade edebilmek adına araladım ama Profesörün "itiraz istemiyorum, aksi takdirde sınıfta bırakacağım." Demesiyle girişimime set çekildi. Başımı onaylarcasına salladım, gözlerim kısa bir süreliğine, ona bakmamak için direndiğim iki kahve irise çekingence ilişti. Bana bakışı öyle derindi ki, boğulmaktan korktum sanki, hayır dedim.. hayır Lalisa, başında bu kadar çok dert varken duraksaman gereken yerde değilsin. Önüme döndüm, "çıkabilir miyim?" Diye sorunca, kapıyı işaret eden profesörü ikiletmedim ve hızla kendimi dışarı attım.
Atölyede çok az kişinin kaldığını görünce, kolumdaki saatin ders bitimini işaret ettiğine emin olup derin bir nefes alıp vererek, eşyalarımı toplamaya yöneldim. Bu sırada ensemde iyice saçaklanıp beni rahatsız eden saçımdaki lastiği hışımla asıldım, uzun saçlarım kendini serbest bırakırken eş zamanlı olarak profesörün odasından beni geren bedeni çıktı. Kahveleri, parmaklarımla taradığım saçımda gezindi. Usulca, yavaşça ilerleyen adımları son ana kadar yanıma geleceğini düşündürürken, beni es geçerek arkamdaki sandalyede son buldu. Üzerinde durmamayı dileyip bir an önce kendimi eve atmak için çantamı sırtıma, tuvalimi diğer elime alıp kimseye bakmadan, kendim için gereksiz ayrıntılara izin verdiğim bu gün, daha fazla detayla boğulmamak için tüm duygu yüklerimden arınarak atölyeden çıktım.
Geniş koridorda ilerlerken çalan telefonumu cevaplayıp, çoktan bağlamış olduğum kulaklıktan gelen neşeli sesle irkildim. "Lis!! Bir tanecik buzlar kraliçem biraz hızlı gelsen? Bizim için biraz tatlı ve baharatlı ramenler aldım. Ayıptır söylemesi, geçen gece içemediğimiz soju için aklıma geldi." Gözlerimi bir anlığına kapatıp, alt dudağımı dişledim. Tamamen unutmuştum, Rose'a söz verdiğim kızlar akşamını tıpkı bitirmem gereken işler gibi ertelemiş, bugün daha da battığım bataklığın ortasında hatırlamıştım. Bozuntuya vermeden telefonumun şarj uyarısı ile, kendime buyurduğum silkelen uyarısı ile onu cevapladım "geliyorum, karnım çok aç.. ve telefonum kapanmak üzere eve gelince görüşürüz. Öptüm" karşılığımı alır almaz kapatıp, çalmaya devam eden şarkılarım eşliğinde adımlarımı daha da hızlandırdım. Fakültenin dışına çıktığımda, ezbere bildiğim yolun ilerisinde kalbime ağır bir yük bindiren o görüntüyü izledim.
Kim woo jin, ellerini başka bir bedenin beline dolamış, unutmaya çalıştığım o gülüşünü istemediğim bir şekilde bana, üstelik başkasına bakarak hatırlatmıştı. Bununla kalmayıp, benden kaçan dudaklarını memnuniyetle teslim ettiği bir başka ruhun memnuniyetini seyrettim. Kendi kendime verdiğim alarm, onların beni göremeyeceği bir açıdan kendimi güvenli alanıma götürmemi söyledi. Duraksayan adımlarımı, dolan gözlerimi telkin ederek, bildiğim yolu başımdaki şapkayı daha da öne eğerek ilerlemeye devam ettim. Ben bir aptaldım, nefretimin, kalbimin ve mantığımın kıymetini olması gerektiği gibi bilemeyen cehalet örneğinin tekiydim.
Ben Lalisa Manobal, bilinmeyenimin sıkça dillendirdiği gibi, ben saf bir sarışındım.
*
"Hemen hemen dirseklerime kadar, çamura batmış durumdayım, üstelik kendime çok yardım edebiliyormuşum gibi elinden tutmam gereken biri daha var kısaca." Rose elindeki çubukları bırakıp, benim ellerimdeki çubukları da kenara koyarak avuçlarıma aktardığı sıcaklık, yüzündeki gülümseme ile şimdiden bu hayatta o'da yanımdan eksilse ne yaparım diye düşünmeden edemedim. "Sen, çok güçlüsün. Benim olmayı isteyeceğim ama asla olamayacağım kadar.. üzerindeki tüm yükleri yine kendini yüceltmek için kullanacağını biliyorum. Fakat lalisa.. artık woo jin'in sahip olduğu kalitesiz zevkleri yüzünden, ne güzel yüzünde erkenden oluşacak kırışıklıklara, ne de kalbinin onca yükün arasında birde bu yüzden sıkışmasına izin vermemelisin." Ben bir şey diyemeden kollarını bedenime sıkıca sarınca, bende kollarımı ona asla bırakmayı istemeyeceğimi hissetsin diye doladım. Gözlerimi kapatıp, o an için tanrıdan, benden almaması gerekenler için yalvardığım hazinemden biri için tekrar yalvardım.
Benden hızla uzaklaşıp, anlık şaşırmama neden olan rose ellerini omuzlarıma koyup suratını suratıma biraz yakınlaştırdı "tatlı için yerin var mı?" Dediğinde eş zamanlı olarak gözlerini kısıp genişçe gülümsememe neden oldu. Yüreğimde nükseden umudu iliklerime dek hissettim ve "elbette var, özellikle senin için her zaman yer var" dedim. İki parmağımın arasına yanaklarını sıkıştırıp, hafifçe salladığımda beni engelleyip ellerini çırparak yerinden kalktı. O mutfağa yönelirken, çubuklarımı tekrar elime alıp son lokmamı mideme göndereceğim sırada telefonuma gelen bildirim ile onları kenara bıraktım.
Kilidi açmama gerek kalmadan gelen mesajı okudum.
Tvane: Ne dünyalar birleşip, ordular dikilse karşıma.. İnan bana sarışın, senin zarif ellerinin saçlarının arasından süzülüşüne yakından bakamayacak oluşumdan korkunç değildir.
(Görüldü)
Tvane: bundan emin ol, her bir telinin sana itaat ettiği saçların. Beline kadar battığın çamurda bile, büyüleyicidir.. ve sen istediğin kadar reddet. Eminim ki ruhun, tahminimden de güçlüdür.
(Görüldü)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pure Blonde | Taelice
FanfictionZira yüreğime işleyen bu zehir, hayatımda gördüğüm en saf sevgiydi. Beni anlayacağını sanıyorum sarışın, bana ait olmasını sevdiğim şeyleri kaybetmeyecek kadar takıntılı bir adamım. Kim taehyung x Lalisa Manoban