III.

137 22 14
                                    

James Potter, gözlerini kısarak biraz uzağında duran manzaraya odaklandı. Önünde, az ileride duran Regulus Black'in silüetini seçebiliyordu. Regulus'un gri gözleri, gökyüzünün tonlarıyla yarışır gibiydi. Gözlerindeki sertlik ve kararlılıkla bir anlığına James'e baktı, sonrasında gözlerini hemen ondan çekti.

Regulus, uzun ve ince bir vücuda sahipti. Sanki bir atletin zarifliği ve kıvraklığıyla hareket ediyordu. Kasları hafif belirgin, ama aynı zamanda zarif ve çekiciydi. Koyu renkteki dalgalı saçları, hafif esintinin etkisiyle dans ediyormuş gibi görünüyordu.

"Sirius'a sataşmaya geldiysen o burada değil." James biraz ötesinde ki Regulus'a seslendi, Regulus yüzünü James'in olduğu tarafa çevirdi, James o an Regulus'un yüzüne ilk defa bu kadar dikkatli baktı. Çene hattı keskin, yanakları çekici bir şekilde çıkıntılıydı. Dudakları sert ve biraz basıktı. Regulus, James'in kendisine dikkatlice baktığını fark etmişti.

James, daha önce Regulus'un bu kadar güzel olduğunu fark etmemişti, aklına bu düşüncenin gelmesi ile yüzünü buruşturdu. O da bir Black'ti neticede, güzel bir çehreye sahip olması son derece normaldi.

James, Regulus'un kucağındaki kediyi fark etti. Regulus ise James'ten uzaklaşmak için birkaç adım atmıştı, "ben gidiyordum zaten sen rahatsız olma!" James, Regulus'a bakarak gülümsedi. Regulus ise donuk bakışları ile James'e bakıyordu. Bakışları, James'inkileri delip geçti ama boş değillerdi. Güç ve egemenlik ile doluydular. Sanki bakışlarıyla James'i eziyor. Sanki onu kontrol altında ve üstün olduğunu hissettirerek James'ten uzak durmaya çalışıyordu.

James, rüyasında Regulus'un ona olan bakışlarının gerçek hayattakiyle birebir aynı olduğunu fark ettiğinde içinde büyük bir gerilim hissi uyandı. Regulus'un soğuk bakışları, rüyasında da donmuş bir buzdan yapılmış gibi görünüyordu. Gözlerindeki derinlik, rüyanın gerçekliğinden bağımsız olarak, donuk bir mavi olarak parlıyor ve her hareketinde bir buz kristali gibi parıldıyordu.

Gördüğü rüyalar sonrasında Regulus'un yakınında olmanın getirdiği gerilimle birlikte, James bir kez daha içindeki duygusal karmaşıklığı hatırladı. Rüyalarında gördüğü şeyler gerçek değildi ama hissettikleri gerçeğe yakındı, Regulus'a arkadaş gözüyle bile bakmazken böyle rüyaları neden gördüğüne anlam veremiyordu.

Tam o an James'in yanına siyah bir kedi yanaştı, bacaklarına sürtünmeye başladığında James, gülümseyerek eğildi ve kedinin tüylerini okşamaya başladı. Kedi mırlayarak James'e daha çok sokulduğu zaman Regulus'ta ikisinin yanına yaklaşmıştı.

"Senin kedin mi?" James, sıcacık gülümsemesi ile sordu. Regulus, kedisinin James'e bu denli sırnaşmasına şaşırmıştı. Kedisini almak için James'in yanına istemsizce daha çok yaklaştı.

O an James için Regulus'u gerçek hayatta görmek, katlanılamaz bir hâl aldı. Duygusal çatışmalarıyla başa çıkmak için kendini hazırlamaya çalışırken, aynı zamanda Regulus'a bakmamak için kendini sıkı sıkıya tutuyordu.

"Normalde pek yanaşmaz kimseye." Regulus, kedisini tekrar kucağına aldı, James ise kedinin kabarık tüylerini son bir kere daha okşadı. "Adı ne?" Regulus, James'in yüzüne baktı. "Vega" James yeniden gülümsedi,
James'in gülümsemesi, sadece dudaklarında değil, tüm yüzünde ve bedeninde hissediliyordu.

"Ona da mı yıldız ismi verdiniz?" Regulus kafasını salladı. James'in sürekli gülümsemesini çok saçma ve gereksiz bir davranış olduğunu düşünüyordu ama bunu James'e söylemedi, sadece onun garip neşesini seyretmekle yetindi.

Regulus, James'in ona bakmaktan kaçındığını fark etmişti, ondan bu kadar rahatsız oluyorsa niye Regulus'un kedisini severek, Regulus'la konuşmaya çalışıyordu. Belki de sadece kibar davranmaya çalışıyordur diye düşündü Regulus.
Yine de James'in bu aptal davranışına sinir olmuştu.

"Astronomi kulesinden bakınca Vega gözüküyor, bazı geceler bizimkilerle bakarız." James, Regulus'un sert bakışlarını kendi üzerinde hissedebiliyordu. İkisi de birbirlerine yan dönmüş sanki aralarında sessiz bir anlaşma varmış gibi konuşmuyor iki adım mesafe ile yanyana dikiliyorlardı. "Regulus yıldızı da görünüyor, çok sık görünmez sürekli dönüyor çünkü ama Arcturus daha belirgin." sonunda Regulus söylediği kelimeleri bastırarak cevap vermişti, James'in söylediklerine bir karşılık verme gereği hissetmişti.

"Sirius'ta görünüyor hemde her gece, en parlak olan o." Regulus kaşlarını çattı. "En parlak olan Regulus, sen yanlış biliyorsun." James, Regulus'un kendisine övgüsü karşısında yeniden gülümsedi. Regulus'un böyle bir şey söylemesini beklemiyordu.

Regulus, James'e bakmadan onun yanından uzaklaştığında James cebinden sigara paketini çıkardı. Biraz nikotin kendi gerginliğini atmasına yardımcı olurdu. Bahçede ayakta dikilip dumanı içine çekerken, dertlerinden çok uzaktaymış gibi hissediyordu. Sabah sakin ve huzurlu, bahçenin içini bir memnuniyet ve mutluluk duygusuyla doluyor gibi, sanki sonsuza kadar bahçede kalabilir ve hiç ayrılmayabilirmiş gibi hissediyordu.

☆☀︎☆

"Seni gördüğüme çok sevindim tatlım, hadi otur ayakta kalma." James, Profesör Trelawney'nin gösterdiği gereksiz yakınlık ile kendini rahatsız hissetti yine de belli etmeden Trelawney'nin ofisindeki tekli koltuklardan birinin ucuna yavaşça oturdu.

Çizgili perde üzerinden sızan solgun güneş ışığı, odanın içine belirsiz bir ışıltı yayıyordu. Odanın duvarları, eski kitaplarla dolu raflarla kaplıydı ve tozlu sayfalarının arasında yıllar boyunca biriktirilmiş bilgelik saklanıyordu.

"Rüyalar hakkında gelmiştin değil mi, Bana anlatabilir misin?" James kafasını salladı ve biraz çekingen bir tavırla "sürekli aynı kişiyle farklı rüyalar görüyorum ve bunlar hep tekrar ediyor, ayrıca rüyada hissettiğim her şey gerçek gibi. Sanki gerçekten yaşıyormuş gibiyim."

Trelawney, James'i dikkatlice dinledikten sonra kafasını salladı. "Anlıyorum, ama daha spesifik olamaz mısın? Bu anlattıkların çok fazla şeye tekabül edebilir, sana yardımcı olmam için daha fazla detaya ihtiyacım var." James, Trelawney'e baktı, karnı kasılmış, bacağı istemsizce titriyordu. Bunları düşünmek bile onu germişti, James tam cevap vereceği sıra da Trelawney'e baktı.

Trelawney, masanın üzerinde duran eski bir kristal küreyi avucunun içine almış ve parmaklarının uçlarıyla onun pürüzsüz yüzeyine dokundu. Bir anlığına, odadaki tüm havayı emen sessiz bir çekim gerçekleşti ve bir transa geçti. Bedeni sallanmaya başladı ve kelimeler dudaklarından birbiri ardına döküldü.

Gözleri bir bulanık tabloya dönüştü, sanki farklı bir boyutta kaybolmuş gibiydi. Sözcükler, garip bir ritimle dökülen bir nehre benziyordu. Sesindeki ton, normalde tanıdık olan hüzünlü tonunun ötesine geçmişti. Artık başka bir dünyadan gelmiş gibi geliyordu.

"Karanlık günler yaklaşıyor," dedi, sesi ince bir perde gibi titreyerek. "Gökyüzünde yıldızlar sönecek, örtülerini çeken siyah bulutlar hakim olacak.
Işığın yerini karanlık alacak ve gölgelerin hükmettiği bir çağ başlayacak."

Trelawney'nin etrafında, görünmez bir enerji dalgası yükseldi. Odanın içinde bir rüzgar kükredi, kitaplar raflardan düşerek toz bulutları oluşturdu. Kehanetlerine devam etti:

"Karanlığın kollarında kaybolacak olan güneş.
Sevdiklerine ölümü getirecek, sonu hüsran olacak.
İhanetin izleri yüreklerde kanat çırpacak,
Kefaret bedeli, sonunda yaşamın son bulacağı andır."

James'in vücudu kaskatı kesilmiş ve oturduğu koltuğa saplanmış gibi hissediyordu, ağzı şaşkınlıkla aralandı ve hiçbir şey diyemedi. Sadece şok içinde etrafına ve Trelawney'e bakmakla yetindi.

Trelawney'nin ince bedeni sallanmayı kestiğinde James'in suratına baktı ve ellerinden kristal küreyi bırakmadan önce konuştu. "Bir şey mi oldu tatlım?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 14, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sun in Love with Star || JegulusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin