4-party

23 2 5
                                    

Jimin

Partinin yapıldığı ev, pardon villa, Minji'nin kendi eviydi. Seokjin ile birlikte burada kalıyordu ve ikisi şimdiden evli bir çift gibi davranmaya başlamıştı. Bu hem iğrenç hem de tatlıydı. Daha doğrusu tatlı olduğu için iğrençti.

İki katlı, havuzlu evin ön kapısına geldiğimde zile bastım. İçeriden müzik sesleri geliyordu. Fazla beklememe gerek kalmadan Minji bir elindeki şampanya kadehiyle kapıyı açmıştı.

Beni gördüğünde kocaman gülümsemiş ve bana sarılmıştı.

"Jimin-ah, hoş geldin! Bir an gelmeyeceksin sandım!"

"Senin doğum gününü kaçıramazdım." dedikten sonra ayrılmıştık. Ben elimdeki küçük poşeti ona uzattığımda suratına yerleşen şaşkın ifadeyle bir poşete bir de bana bakmıştı.

"Küçük bir hediye." dediğimde elindeki kadehi Seokjin'in eline tutuşturup poşetin içindeki küçük kutuyu çıkarttı. Kutuyu açıp içindeki kolyeyi görünce duygusal bir şekilde bana baktı.

"Jimin bu çok güzel!" Tekrar kollarını bana sardığında arkasında kalan Seokjin'e orta parmağımı göstermiştim. Bu onu kudurtmaya yetmişti.

Tabii ki de yakın arkadaşımın sevgilisine yanlayacak değildim. Sadece Seokjin'i kızdırmak çok zevkliydi. Hele ki onu yaşından vurunca. Kıpkırmızı kesiliyordu.

"Seni Yoohyeon'la tanıştırmış mıydım? Kız kardeşim." demişti benden ayrılırken. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp ona cevap verirken o bakışlarını etrafta gezdiriyordu. Kız kardeşini arıyordu ama pek kalabalık olmayan evde onu bulamamıştı. Omuz silkip bana döndü.

"Onu görünce tanıştırırım sizi. Kim bilir kimlerledir şimdi." dedi göz devirerek. Onu gülerek onayladım ve içeri geçtim. Salonun kenarına kurulmuş atıştırmalık masasının önüne geçip bir şeyler atıştırdıktan sonra elime bir şişe bira alıp koltuğa kuruldum. Fazla geçmeden bizim grup tamamlandığında Jungkook meşhur kızı Gahyeon'la gelmişti. Sevimli bir kızdı. Bizim haylaz Jungkook'la nasıl baş edecekti bilmiyordum ama umarım sonunda üzülen taraf olmazdı. Jungkook'un şimdiye kadarki ilişkilerinde hep aynı şey olmuştu. Bizim oğlan bir anlık hevesle bir kızı sırf görünüşü için beğeniyor; kız ona yüz verince de sıkılıp bitiriyordu. Bu yüzden ona ilgi orospusu derdim ve haklıydım.

Yanımda oturan Jungkook karşısında kalmış Bora ile konuşan Gahyeon'a bakıyordu. Kulağına eğilip "Bu kızı üzersen belanı sikerim Jeon." dediğimde yan bir bakışla bana bakmıştı.

"Hyung bu kızı üzersem direk beni sik zaten." Bu dediği o kadar komik olmasa da hafiften sarhoş olduğumdan komik gelmişti ve kahkaha atmıştım. Herkes de en az benim kadar sarhoş olduğundan kimse garipsememişti.

Koltuğun önündeki sehpanın üzerine elimdeki boşalmış şişeyi bırakıp yeni bir bira şişesi almıştım ki çaprazımda oturan Minji'nin yargılayan bakışlarıyla karşılaştım. Ne var dercesine gözümü kırpıp kafamı salladığımda bana gözlerini kısarak cevap vermişti.

"Benim elit partime bira sokma sebebim olduğunuz için sizinle arkadaşlığımı bitirmeyi çok düşündüm."

Koltukta iki kişilik yer kaplayacak kadar yayılmış Yoongi elindeki yarı dolu şişeyi sallayarak konuştu: 

"Has alkol biradır kızım. Şampanya, şarap falan onlar ne öyle?"

"Ya sevgilim, arkadaşlarımın ne kadar köylü olduğu ortaya çıkıyor. Özür dilerim." dedi Seokjin Minji'ye yalandan mahcup bakışlar atarken. Onlara göz devirip bizimkilerin sohbetine katılmak için ortama bir göz gezdirdim.

Tam karşımdaki geniş koltukta Yoobin, Namjoon, Hoseok ve Bora yan yana oturuyordu. Bora Namjoon'un üstüne atlamasın diye Hoseok onu var olan bütün gücüyle tutuyordu. Yoobin de Namjoon'u susması için kolundan dürtüyor ama Namjoon öküz gibi kaslı olduğu için gram hissetmiyordu. Konu büyük ihtimalle kadın haklarıydı. Bora aşırı feminist biriydi; Namjoon da nötr takılırdı ama söz konusu Bora'yı sinir etmek olunca asla desteklemediği şeyleri söyler Bora'yı çileden çıkartırdı. Bu kargaşaya alışkın olmayan Gahyeon şaşırmış bir şekilde onlara bakarken Jungkook onu fark etmiş ve yanına çağırmıştı. Jungkook ve ben ikili koltukta oturduğumuz için Gahyeon'a yer yoktu ama bu bizim azgın ergen Jungkook'a asla engel değildi. Kızı kolundan tuttuğu gibi kucağına çekmişti. Bu görüntüyü beynimden silme umuduyla biramdan bir yudum alıp soluma döndüm.

Minji ve Seokjin birbirlerine iyice yaklaşmış fısıldaşarak bir şey konuşuyorlardı. Onlara iğrenerek bakarken Yoongi'yle göz göze geldim. O da yanında oturan ikiliye aynı şekilde bakıyordu.  Yoongi ile birbirimize karşılıklı yardım bakışları atarken Siyeon ve yeni sevgilisi Seonghwa yanımıza gelmişti. Yoongi dibinde az kalmış birasını bitirip sert bir şekilde sehpanın üzerine bıraktığında çıkan ses yüzünden herkes bizden tarafa dönmüştü. Şişeyi bıraktıktan sonra ayağa kalkıp salonu terk edecek olduğunda Siyeon onun peşinden konuştu:

"Anca kaç Yoongi. Tek yaptığın şey bu zaten."

Kavga geliyordu.

Hemen yanımda yiyişen ikiliyi durdurmak için Jungkook'un koluna sertçe vurdum. Kaşlarını çatıp bana baktığında ona çenemle Siyeon'u işaret etmiştim.

Siyeon'un konuşmasıyla olduğu yerde kalmıştı Yoongi. Arkası dönüktü ve tüyler ürpertici bir yavaşlıkla Siyeon'dan tarafa döndü. Partideki diğer davetliler kendi hallerinde takılmaya devam ederken bizim tüm odak buradaydı.

"Tek yaptığım kaçmak? Öyle mi Siyeon? Senin de tek yaptığın yalan söylemek o zaman." Siyeon sinirle gülüp ona cevap verdi. 

"Sanki hayatın boyunca hiç yalan konuşmamış gibi davranma Yoongi." Sonra alayla dudaklarını büküp devam etti. "İnsanlar masum olduğuna inanacak." 

Yoongi elini saçına atıp sinirle güldü. İkisinin de davranışları aslında birbirine çok benziyordu. İkisi de hiçbir şeyi ciddiye almayan, her şeyi alaya vuran tiplerdi. Biraz da bu yüzden sürekli kavga ederlerdi.

"Evet, yalan söyledim. Seni güzel mekanlara götürebilmek, sana hediyeler alabilmek için günde iki işte çalıştığımı söylemedim. Sen üzülme diye hastalıktan yataktan kalkamadığımda iyi olduğumu, işimin olduğunu söyledim. Doğum günümü unuttuğunda problem olmadığını söyledim ama sen de gayet iyi biliyorsun ki doğum günleri benim için çok önemlidir. Matematik dersinden kaldığında sana matematiğimin iyi olduğunu söyledim. Bu da yalandı. Sana yardımcı olabilmek için ben iki gün uyumayıp ders videoları izledim. Evet, haklısın Siyeon Lee. Ben yalancının tekiyim." 

Siyeon bu gerçekleri bilmediğinden gözlerini kırpıştırarak karşısındaki Yoongi'ye bakıyordu. Biz de ondan farksız değildik. Solumda kalan Seokjin'e döndüğümde o da şaşkınca bakıyordu. Bizim de bunlardan haberimiz yoktu. 

Yoongi, Siyeon'a doğru birkaç adım attı ve tam önünde durdu. Siyeon'un arkasındaki Seonghwa bir hamle yapmak için hareketlendiğinde Siyeon onu elini kaldırıp durdurdu. Kukla gibiydi bu çocuk.

"Seni affetmem için yaptığın bu gösteri çok tatlıydı Min Yoongi."

Yoongi kafasını olumsuz anlamda salladı. 

"Affedilecek birisi varsa bu sensin Siyeon. Ben değil. İlişkimiz biteli bir hafta dahi olmadan koluna taktığın kuklayla gezen de sensin. Ben değil." Siyeon hafifçe gülümsedi ve aralarında az olan mesafeyi daha da azalttı.

"Aynen öyle. Kukla." dediğini dudaklarını okuyarak anlamıştım. Sessiz bir şekilde söylemişti bunu.

"Bütün gerçekleri söylemen için gerekliydi." Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken gözlerimi kapatıp açtığımda ikiliyi öpüşürken görmüştüm. Bu aşıklardan uzaklaşmam gerekiyordu. Bir de çişim gelmişti.

The Nightmare ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin