8. Parmağına dokunan diken...

192 15 11
                                    

III.Kısım: Bir cinayet, ne zaman bir cinayet değildir?

Bölüm şarkıları;

Naughty Boy, Bastille-No one's here to sleep.

IAMX-I come with knives.

OneRepublic-Love Runs Out.

***

İnanılmaz can sıkıcı hayatımın bir sonraki sabahına gözlerimi açtığımda, içimde bazı korkunç hisler vardı. Uyuyamama rağmen kabuslar görmüştüm. Kabuslarımın içeriği belli olmasa da genel olarak bu köşkte geçirdiğim lanet zamanın içinde kaybolmam ve sonsuza kadar burada yaşayacak olmamın kederini bir kez daha derinden tatmıştım.

Terden yüzüme ve boynuma yapışmış saçlarımı yıkayıp, üzerime bana özel alınmış ve hatta dikilmiş bir başka çiçekli elbiselerimden birisini giyecekken elim krem kotun üstünde portakalların olduğu elbiseye çarptı.

Sergen'in çiçeklere olan fetişi dolayısıyla evin her bir detayında çiçekler vardı. Hem annesinden hem de ilk eşinden miras kalmış bir sevgiydi bu. Evdeki çoğu eşyanın çiçekli olması, ben de dahil, bahçenin çiçeklerle bezeli olması bu yüzdendi.

Üzerimi giyinirken bugünün hafta sonu olduğunu ve hem Sergen'in hem de Yuşa'nın evde olduğunu hatırladım, nasıl atlatacağımı bilmediğim bir savaşın planını düşünmeye başladım.

Nemli saçlarıma turuncu kurdelelerimden gergin gergin takıştırdıktan sonra kapıyı açtım. Ancak odamdan çıktığım anda Yuşa'yı karşımda bulmayı beklemiyordum.

İti an çomağı hazırla...

"Bir şey konuşmamız lazım."

Şaşırdım. Yuşa'nın konuşma mekanizması uzun zaman önce kapanmıştı ve babasına bağlı minik bir asker olmadan önceki gece ağlayarak kapımda yatmasını hatırlatmıştı bu durum.

"Hayırdır?"

Deja vu.

"Özel." Onu dikkatle inceledim ve bu işin altında bir bit yeniği aradım. Ancak olabileceğinin en dürüst haliyle karşımda dikiliyordu.

Kapıyı geçebileceği kadar araladım. Uzun boyu ve yapılı vücudu bana çınar ağaçlarını andırıyordu. Kokusu da zaten orman, odun ve benzeri şeylere benziyordu. Erkeksi ve özgüvenli bir kokuya sahipti.

Sahip olmadığı iki şeyi koku olarak giyinmesi biraz komikti.

Yuşa odama girince etrafa kısa bir bakındı. Üzerinde beyaz sportif tişört ve koyu renk kumaş pantolon vardı, ayaklarındaki siyah converseler odamın ortasında durdu ve topuklarının üstünde dönünce ciyakladı. Komodinin üstündeki ilaçları gördüğünü görmüştüm, nitekim yutkundu.

"İlaçlarını alıyor musun?" dedi gergin bir sesle.

Kollarımı göğsümde birleştirip savunma pozisyonuna geçtim.

"Bunu konuşmaya mı geldin?"

Yuşa başını eğip bir nefes verdi. Diken üstünde duruyordu. Her ne söyleyecekse onu rahatsız ettiği, derinden yaraladığı belliydi. Sonunda koyverdi.

"Pekâlâ, bunu söylemenin kısa yolu yok." dedi. Kahve gözlerini benimkilere sabitledi, buyurgan bir sesle devam etti.

"Nehir'e yaklaşmanı istiyorum."

Kaşlarımın birbirine dokunduğunu hissettim. "Ne?"

"Bunu daha babama söylemedim ama; Nehir'i birisine benzetiyorum ve o olduğuna neredeyse eminim. Bunu öğrenmek için ona yaklaşsam bana anlatmaz, bana güvenmiyor."

wisteria [gxg]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin