Aşk nedir sorusunun yaşayan cevabıydın sen. Dünyanın yedi harikasını kahverengi gözlerinde barındırırken sekizinci harikasına kalbinle meydan okuyan adamdın sen. Aşkın kırmızısı, papatyanın beyazı ve en önemlisi denizi ve gökyüzü bir bütün yapan maviydin sen. Mavinin en koyusu ve acıların en afillisiydin. Seni ilk gördüğümde bu adam sevilir hemde öyle bir sevilirki uğruna bin acı çekilir demiştim. Bir insan nasıl bir aşkla tüm gökyüzünü içine sığdırabilir. Yıllardır beklediğime değdin. Yıllar sonra tesadüfen tanıştığım beni sımarık kız olarak tanıyan adam benim vezgeçilmezim olmuştu. Uğruna binlerce kelimeleri harcadıgımdın. Tek bir kalbe binlerce duyguyu aynı anda hissettiren leylak kokulu adamdın. Seninle ilk tanışmamız bir caddenin ortasinda olmuştu. Elindeki posetlerle hızlıca yürürken çarpışmıstık. O gün tüm gün aklımdan çıkmamıstı halbuki basit bir carpışmaydı. Ertesi gün okulda karşı sınıftaki arkadaşımın yanına gittiğimde seni ikinci kez orada görmüş oldum. Zil caldıktan sonra tüm ders seni düsünmeye basladım taki hoca adımı söyleyip dersle ilgili soru sorana kadar. Utançla bilmediğim soruyu düsünürken tenefüste adını öğrenmem gerektiğinide düşüyorum. Hoca sadece bir eksi vererek yerime oturmama izin verdi. Ve beklediğim zil çalmıştı