Benim kavgam seninle değildi

130 26 23
                                    

Ben istememiştim ülkemin bu hale gelip bu halde yaşamayı. Kimse istemezdi zaten. Ancak düşmüştüm bu hale. Tanrı yardımcımız olsun kendi topraklarında hor görülmek büyük bir aşağılama idi...
Askerlerin tavrı beni baslarda korkutur rahatsız ederdi. Şimdi ise sanki onlarla yaşamak normal geliyordu. Ülkemizde bir savaş vardı ancak, sessiz bir savaştı bu. Kore başlarda dirense de sonradan yenik düşmüştü. Merkeze kadar sızan düşman Kore hükümetini indirmiş kendi geçmişti. Direnenler Kuzeye kaçarken ülke büyük bir orduya dönmüştü. Japon askerleri her yerdeydi. Yerli halkı öldürmek yerine böyle bırakmışlardı. Bizi onlar gibi yaşamaya zorluyorlardı. Cesaretli davranıp kaçanlar kuzeye gitti. Japonlarla aralarında bir cephe oldu. Işte orada savaş veriyorduk. Ancak şehirler çoktan yenilgiye uğradığından böyle yaşıyorduk. Alışmıştık ne yazık ki. Babamın da o cephede can verdiğini düşünüyorduk...

Seul bir zamanlar çok güzeldi. Herkesin yüzünde bir gülümseme vardı. Ancak ne zaman işgale uğradık işte o zamandan beri bizler de değiştik. Daha da negatif bireyler olduk. Saygımız kalmadı. Savaş bizi kötü insan olmaya sürüklüyordu.
Ancak bizi bu duruma düşürenler de kötüydü. Zalimlerdi. Isyana kalkışan herkesi acımasızca gözümüzün önünde astılar. Onlara boyun eğmeyenler cezalandırıldı... Bu şehir artık beni boyuyordu. Kaçacak yerim olsa giderdim buradan. Bir sebebim olsaydı çoktan gemiye binmiş en uzak ülkeye gidiyor olurdum. Ancak kaçacak bir nedenim kalmadı. Bu cehenneme dönen yerde kurtulmayı bekliyordum. Güneş bir gün bizim için doğacaktı, iç sesim öyle diyordu.  Burada gerimde kalacak az kişi vardı. Bay Woo vardı mesela, Jungkook, Jimin, Hoseok ve Woobin vardı. Onları kendime yakın  görüyordum. Arkadaştık ya...

Bir güneşli güne daha telaşla uyanmıştım. Gazeteleri dağıtmaya yola çıkmıştım.  Üstümde bir yorgunluk vardı nedenini bilmediğim. Durgundum. Yine de devam ettim güneş doğana kadar. Dükkana geri döndüm. Bay Wooya yardım ettim. Rafları dizdim, yerleri süpürdüm. Sohbet ettik arada. Bahçesinden söz etti. Yetiştirmeyi severdi. Şimdiyse dükkanın önünde oturuyorduk. Iki eski sandalyeye yaslanmış yaptığı kahveden içiyorduk. Öyle keyif kahvesi değildi bana göre.

"Bugün bir durgunsun sende." Dedi Bay Woo.

"Öyle mi? Hiç farkında değilim."

"Bir şey mi sıktı canını? " Babacan tavrı gülümsetti beni. Normalde huysuz olan adam duygulara gelince arkadaşım oluveriyordu.

"Hayır amca. Sadece içimde bir sıkıntı var, nedenini bilmiyorum. Iyi uyuyamadım herhalde."

"Dikkat et geceleri. Serin oluyor, vücudunu etkiler acısı sonradan çıkar bak."  Kafamı salladım. Olurdu tabi. Kaldığım yer küçük bir oda gibiydi. Kapısı bile iyi tutmuyordu. Yaz da olsa geceleri serin olurdu. Kafamı askerlere çevirip izlemeye devam ettim. Nöbet yerlerinde sigara içiyorlardı. Şüpheli kişiler varsa gidiyor kimlik soruyorlardı. O sırada yan dükkandaki adam geldi. Dükkanın sahibi jungwondu.

"Nasılsınız?" Diyerek sordu gülümseyerek.

"Iyiyiz,iyi. Sen nasılsın?" Bay Woo benim yerime de konuştu.

"İyiyim ben de." Dedi adam.

"Kızın nerede? Ona en sevdiği şekerlemeleri getirdiğimi söyle." Bay Woo kesinlikle sert görünümlü tonton bir dedeydi. Bu beni güldürdü. Keşke kendi torunlarını görebilseydi. Ancak imkansızdı. Oğlu kuzey tarafına yakın yaşıyordu ve oraya gitmek yasaktı.

"Sua ödevlerini yapıyor. Yeni öğretmen baya disiplinli sanırım. Kelimesi kelimesine kontrol ediyormuş. Hanım yazmıyor." Bahsi geçen adamla sinirlendim. Şu öğretmen yine çıkmıştı karşıma. Önüme döndüm. Bize yüksekten bakan birisinin nasıl olduğunu dinlemeyecektim. Kararımı çoktan vermiştim. Kendini bir halt sanan, insanları ayıran aptal birisiydi. Bilgileri insan olmaya yetmiyordu.

Jolie Laide Taejin/ Vjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin